Büyülü Dünyaların Gerçekçi Mimarı: Miyazaki

Güncelleme Tarihi: 22 Ağustos 2023

Çizgilerin sınır tanımadığını her eserinde bir kez daha kanıtlayan Miyazaki; yapımcı, yönetmen ve hikaye anlatıcılığıyla hayatını devam ettirirken izleyicisini büyülü ormanların huzuru içinden hamamların boğucu sıcağına, oradan da okyanus kıyısındaki gezgin bir şatonun kollarına bırakıyor. Tüm bunları yaparken iyi ve kötünün ne olduğunu net çizgilerle vermek yerine hayattaki tüm iyiliğin kötülükle beraber; kötülüğün de ancak iyilikle beraber var olabileceğini vurguluyor. Eserlerinin her biri birer başyapıt olan Miyazaki, yıllar süren bu büyülü yolculukta ona eşlik etmeniz için sizi de hikaye içine dahil ediyor. Bu küçük kovalamaca ve gayelerinize ulaşma yolculuğunda onunla tanışmış olmak kendinizi bulmak üzere attığınız adımlardan biri olabilir…

Miyazaki Kimdir?

1941 yılında Japonya’da doğduğunda dünya savaşı tüm hızıyla devam etmekteydi. Babası, Hayao’nun amcasına ait olan savaş uçaklarına parça üreten bir şirket olan Miyazaki Airplanes’te yönetici konumundaydı.

Henüz lise yıllarındayken izlediği Hakujaden isimli uzun metraj filmi sayesinde animasyona ilgi duymaya ve ardından çizgi roman çizmeye başladı. Çizdikleri arasında savaş uçaklarının yoğunluğu açıkça belli oluyordu. Savaş yılları ve ardından getirdiklerinin üstündeki etkisi eserlerinde oldukça aşikardı.

Mezun olmasının ardından Toei Animasyon Şirketi’nde çalışmaya başladı ve yeteneği sayesinde hızlıca sivrildi. Kendi yönettiği Rüzgarlı Vadi filmiyle birçok başarı kazandıktan sonra 1985 yılında, animasyon sevenlerin kalbinde özel bir yere sahip olan Studio Ghibli animasyon stüdyosunu Takahata Isao ile beraber kurdu. İlerleyen yıllarda yönettiği; My Neighbor Totoro, Kiki’s Delivery Service, Princess Mononoke, Spirited Away gibi klasik animasyon filmleriyle ismini kalplerimize kazıdı.

Hayatının Filmlerine Etkisi

Hayatının birçok noktasında yaşadığı ve yaşanan olaylardan bilinçli olarak veya farkında olmadan etkilendiği bir gerçek. Hatta bazı etkilenmelerinden kendisi de oldukça net bir şekilde bahsediyor. Hayatının tüm renklerini, eserleri içinde birer motif olarak yaşatmaya devam ediyor. 

Kendisiyle ilgili ilginç bir detay: Eserlerinde kendisini domuz olarak çizmeyi seviyormuş! Bu yüzden eserlerinin çoğuna bir domuz çizimi dahil etmesi kendisini hikayenin içinde hissettiriyormuş.

Savaş Karşıtı Olması

İkinci Dünya Savaşı sırasında Tokyo’da doğan Miyazaki, savaşın yıkıcılığını görerek ve duyarak büyüyenlerden. Tam da bu sebepten eserlerinde belki de savaşın “en gerekli” görüldüğü noktalarda bile her zaman savaşa karşı duran ve karmaşayı önlemek için orada olan “bilge” bir karakter yaratıyor. Prenses Mononoke’de birtakım hilelerle normalde barış içinde yaşayan insan ve doğanın karşı karşıya geldiğini görüyoruz. Üstelik bu karşı karşıya gelme insan eliyle yapılıyor. Mononoke, tüm hayat karmaşası ve varoluş sancısı içinde doğaya ait olduğunun kararını verdiğinde taraflar arasındaki savaşı “engellemek” için içindeki iyiliğe güvenerek savaşıyor.

Orman Sevgisi

Tokyo’da doğduktan bir süre sonra, ailece ülkenin daha ormanlık bir yerine taşındıkları ve Miyazaki’nin burada büyüdüğü bilinen bir gerçek. Ağaçlar ve doğa içinde geçen çocukluk ve gençlik yılları onun doğasever olmasındaki en büyük etken. Eserlerinde de bunu açıkça vurguluyor. Komşum Totoro’da aile, ormanlık bir alan içine taşınıyor ve burada huzurlu görünüyor. Eserde doğa çizimlerine oldukça özen gösterildiği aşikar. Doğaya olan sevgisini vurguladığı bir diğer eser ise Prenses Mononoke. Burada orman ruhu için “savaşılmasını” ve kazananın her zaman doğa olacağını gözler önüne seriyor.

Annesinin Geçirdiği Rahatsızlık

Komşum Totoro filminde “anne” karakterinin rahatsızlanması ve bir süre hastanede kalması olayında Miyazaki’nin esinlendiği yer yine kendi yaşamı. Gençliğinde, annesinin rahatsızlanması ve tedavi amacıyla bir süre hastanede kalması, annesi hastanedeyken Miyazaki’nin günlük hayatı daha da yakından tanıması gibi konuların hepsi filmde “anne” ve “abla” karakteri üzerinden işleniyor.

Filmlerinde Kullandığı Önemli 3 Motif

Uçaklara ve Uçmaya Olan İlgisi

Gençlik yıllarında aile şirketlerinin havacılık üzerine olması Miyazaki’nin uçaklara ve uçmaya olan ilgisinin belki de en temel sebebi. Miyazaki için uçmak, Kiki karakteri nezdinde bize şunu açıkça ortaya koyuyor: Uçmak, onun için yaşamak kadar büyük bir tutku. Kiki, tüm hayatını uçarak kazanıyor ve bu sayede kendisine bir yol çiziyor. Uçmak, onun için özgürlüğünü kazanmayı temsil ediyor. Bu motif eserin bütününe bakınca oldukça önemli. Kiki, hayatla baş edemediğini düşündüğü bir dönemde uçma yetisini kısa süreliğine kaybediyor. “Uçamadıkça bir hiçim.” düşüncesi içinde kavrulurken, karakterin uçma yetisinin onun kendisini bir birey olarak kabul edebilmesi için en temel unsur olduğuna da açıkça vurgu yapılıyor.

Güçlü Kadın Karakterler Yaratması

Miyazaki, eserlerinin hepsinde güçlü ve kendi ayakları üzerinde durabilen kadın karakterler yaratıyor. Önceleri insanlar bunu garip karşılasa da onların da bu yöndeki düşüncelerini değiştirmek bu karakterler sayesinde daha kolay oluyor. Eserlerinin tümünde olayların akışını değiştiren, bir yolculuğa çıkan veya çalışarak kendi hayatlarını kuran kadın kahramanlar var. Bunlardan biri de Howl’un Yürüyen Şatosu animasyonundaki Sophie. 

Sophie, tüm imkanlara sahip olmasına rağmen kendi hayatını şapka dükkanında çalışarak kazanan ve işini tutkuyla yapan bir karakter. “Kendi başına” olma düşkünlüğü ve özgürlüğünden taviz vermemesiyle ilk adımda onun güçlü bir karakter olduğunu hissediyoruz. Gelişen tüm olaylar ve kazanılan tüm bu mutlu anlar onun pes etmeyen ve hayatına pozitif gözlerle bakan yapısı sayesinde meydana geliyor.

Eserlerinde “İyilik” Temasına Vurgu Yapması

Miyazaki, eserlerinde insanların karanlık ve negatif anlamda değişken duygularını, onları kötüye sürükleyen tutkularını anlatmasının yanında çocukların ve gençlerin her zaman geleceğe olumlu ve iyimser bakmalarını istediği için eserlerinde daima “iyilik” temasını vurgular. Hatta bir eserinde karakterlerinden birine şöyle dedirtir: “İyilik daima iyiliği doğurur.”