Güncelleme Tarihi: 18 Aralık 2024
PlumeMag olarak kurulduğumuz günden bu yana, geçen beş yıllık serüvenimizde öncelediğimiz üç temel konu var. Bunlardan ilki adil bir şekilde kapitalist sistemin içinde var olmak. İkincisi kadın ve kadın girişimlerinin ön plana çıkarılması. Üçüncüsü de sürdürülebilirliğin gündelik hayat pratiklerine adapte edilebilmesi.
Bu kapsamda da kendimize yakın bulduğumuz, yayın ilkelerimize örtüşen kişilerle, markalarla ve kurumlarla yolculuklarını paylaştığımız röportaj serilerimiz var. Sizinle de bir kadın girişimci olarak yaşadıklarınızı, biraz da arka planda neler olduğunu konuşmak istiyoruz.
Bu keyifli röportajı ister dinleyin, ister izleyin, ister okuyun… Tercih sizin!
Aslı Kızmaz‘ı “ünlü” bir şahsiyet olarak bilenler var. İletişim ve markalar dünyasında bir ajans olarak bilenler var. Biz hangisinden başlayalım?
Ajans tabii…
O zaman bu hikaye nasıl başladı?
“Dijitalde Potansiyel Olduğunu Fark Eden İlk İnsanlardan Biriyim”
Ben dört buçuk beş yıl kadar kurumsalda çalıştım. Hemen her sene bir iş değiştirdim. Son işimde üç yıl kadar kaldığımı düşünürsek kalanında bir yıldan daha az durmuşum.
En son işimde, bir gece saat ikide bir yazım yanlışı yüzünden çok sevdiğim patronumdan çok sert bir geri dönüş aldım. Bu anda “Ben kurumsal dünyada yapamayacağım. Hayatımı bu şekilde geçirmek istemiyorum.” dedim ve ayrıldım.
Ayrıldıktan sonra bir süre kararsız kaldım. İzmir’de öğrenim görmüş daha sonra bir İşletme Yönetimi programı için İngiltere’de bir yıl eğitim almıştım. Orada ve kendi kurumsal deneyimlerimde farkettim ki dijital bir devrim ve sosyal medya platformları geliyordu.
Burada çok büyük bir potansiyel olduğunu fark eden ilk insanlardan biri olarak tek kişilik ajansımı kurdum ve tek markayla çalışıyordum. Zaten tek markayla çalışınca da kurumsalda kazandığım parayı kazanıyordum. Yazları çalışmıyor, üç ay tatil yapıyordum. Şahane bir hayattı…
Bu hangi sene oluyor?
2015 yılından bahsediyorum. Şimdi ajansın dokuzuncu yılını kutluyoruz.
Daha sonra hayatıma ünlüler girmeye başladı. Eşim İlker (Kızmaz) oyuncu olduğu için onun ünlü arkadaşları… Onlar benim dijitaldeki bilgimden faydalanmaya başladılar. Aslında ünlülerin sosyal medyada nasıl görünecekleri, konuşacakları ve kendilerini dijital ortamda nasıl ifade edecekleri ile ilgili bir uzmanlık alanı geliştirdim kendime.
Yani ilk etapta marka olarak ünlüleri ele aldınız…
Aslında ilk müşterim Levi’s Türkiye idi ve onların sosyal medya hesabını yapıyordum. Ama evet, o sırada ünlülerle birlikte çalışmaya başladık. Bu böyle tatlı tatlı sürerken hayatıma Enis Arıkan girdi. Enis ile karşılıklı olarak birbirimize şahane bir şans getirdik ve adım adım işler büyüdü. 2019 Mart’ı itibari ile ajans tarafı çok hızlı büyümeye başlamış, büyüdükçe de ekip arkadaşlarım çoğalmaya başlamıştı. Enis ile birlikte iki ekip arkadaşım daha gelmişken en son 22-23 kişilere kadar çıktı bu sayı.
“Kafamı Soka Soka Marka Dünyasına Girdim”
Enis Arıkan’ın girişi nasıl oldu peki?
Önce ben Enis’in sadece dijitaline bakıyordum. Kendi menajeri vardı. Fakat günün sonunda artık her şey o kadar iç içe geçince Enis bir gün geldi ve “Ben menajerimden ayrıldım. Artık menajerim sensin.” dedi.
“Ben bilmiyorum.” demeye kalmadan, “Yaparız yaparız… El ele verir yaparız.” dedi.
Gerçekten de el ele uzun yıllar boyunca devam ettik. Enis’e bir marka geldiğinde, o markayı Enis’e bağlarken ajansa da bağlıyordum. “Çekimi şöyle yaparız, bunu da şunlarla mı beslesek?” diye kafamı soka soka marka dünyasına girdim. O yüzden Enis’in benim hayatımdaki yeri çok mühimdir ve birbirimize şahane kapılar açtık.
Bu dönemlerde Benden Ne Olur (2019) ve Olmasa Da Olur (2020) başlıklı iki kitap yazdım. İlk kitap çok sevildi ve filme çekilmek istendi. Orada da Fatih Aksoy ile yollarımız kesişti. Onunla Medyapım’da film yapacakken bir gün bana “Sosyal medya falan varmış. Al şu Medyapım’ınkini de sen yap.” dedi. Çok da iyi bir ödeme yaptı ve onun sayesinde bir art direktörüm, video editörüm, videographerim falan oldu… Daha sonra bizim Medyapım’da yaptıklarımızı gören birçok firma gelmeye başladı. Dediğim gibi bu sene dokuzuncu yılımız ve hayal ettiğim tüm markalarla çalışıyoruz. Geldiğimiz yere inanamıyorum…
“Rüyamda Görsem İnanmayacağım Şeyler Gerçek Oldu”
Marka ismi söyleyebiliyoruz rahat rahat. Kimler var?
Örneğin Watsons ile çalışıyoruz ve bu çok büyük bir operasyon. Garanti BBVA’nın kurumsal tarafı ile çalışmaya başladık. ABC ile çalışıyoruz ve onun aynı zamanda kreatif ajansıyız. Yani bütün kampanyalarını biz yapıyoruz. Yarın itibari ile üç günlük sete giriyoruz ve iki yıllık tüm kampanyasını yazdık. Eti ile çalışıyoruz… Ben Eskişehirliyim ve o bisküvi kokusu ile büyüdüm. Şu an Eti’nin sahip olduğu iki üç markanın dijital ajansıyız. Çok fazla marka ile çalışıyoruz. Rüyamda görsem inanmayacağım şeyler…
Ajansımın adı bile yoktu benim. Mali müşavirim hala aynıdır. Ona gittiğimde “Şener abi, hangisi kolay kapanıyorsa onu yapalım.” dedim. Çünkü muhtemelen batacak ve kurumsala geri dönecektim. İsim sordu ve “İsme ne gerek var.” dedim. “Aslı Kızmaz yap geç! Aslı Kızmaz Reklam Organizasyon…”
İşler büyüdüğünde neredeyse ilk günden beri benimle olan Emine geldi yanıma ve “İnsanlara mail atıyoruz. Aslı Kızmaz Ajans çok kötü oldu. Başka bir şey bulalım.” dedi. Orada “AKA” deme fikri çıktı. Aynı zamanda “also known as” anlamında (telaffuzu ile) “ey key ey dijital” diyelim dedik. Diyemedik… Hep AKA kaldı.
Beş kuruş param yoktu. Yani sıfır sermayem vardı. Hiç bu kadarını hayal edemezdim. Ama oldu…
Aslı Kızmaz : “Alkışlamayın Ama Dövmeyin De”
Peki tüm bunlar olurken arka planda, kişisel yolculuğunuzda neler oldu? Hani insanlar söyler ya; “Herkes iyi günde yanında. Ama kötü günde yanında olan az oluyor.” diye… Bazen insanlara o başarıları alkışlamak zor geliyor. Bir kadın olarak o arka plandaki duygusal taraf nasıldı?
Aslı Kızmaz: Öncelikle ben alkışlanmıyorum… Ama Allah’tan ülkedeki tüm kadınlar olarak bu genetik kodlarımıza işlenmiş. “Alkışlamayın. Ama dövmeyin de… Ayağımızdan çekmeyin.” noktasındayım. Kırk bir yaşındayım ve artık hayatımdaki çevrem çok net. Ben ne yaparsam yapayım yanımda olacak insanlar zaten varlar. Onların geri dönüş ve alkışları benim için yeterli. Onun dışında ne yapmış, ne etmiş, nelere dokunmuşum kimsenin umurunda değil ve olmasını da beklemiyorum. Ama burada birilerinin hayatına dokunuyorum. Onlar da benimkine dokunuyorlar. Hayallerimi gerçekleştiriyorum. Aynada kendi kendime “Aferin.” diyorum… İki gün önce kendim için alışveriş yaptım. Onları hediye paketi yaptırdım ve içine de not yazdırdım; “Aferin kız sana! Bedelini ödüyorsun bu gülüşün.”
“Yazık Aslıcığım! Ama Öğreneceksin…”
Geçen gün sosyal medyada bir şey okudum ve çok hoşuma gitti; “Hayatta kendinizi beğendirmek istediğiniz iki kişi olmalı. Bu; anneniz, babanız, eşiniz değil… Sekiz yaşında büyüyünce ne olacağını hayal kendin ve seksen yaşında ‘Ben neler yapmışım.’ diyen kendin.” Siz bu noktada neredesiniz?
On bir yaşındaki Aslı’yı çok net hatırlıyorum. O yüzden olaya her zaman “On bir yaşındaki Aslı” olarak bakarım. Hiçbir zaman iyi bir öğrenci olamadım. Hatta berbat ve hayatınızda görebileceğiniz en kötü öğrenciydim. “Dümdüz” liselerde okudum ve orada bile sınıfı zar zor geçtim. Üniversiteyi iki yılda kazandım. Onu da zar zor bitirdim. Ailem çok tatlıdır ve “İnşallah bir şekilde kurtarır kendini.” diyorlardı. Galiba onlar sayesinde de kendi içimdeki potansiyeli bulma şansına eriştim.
Çünkü beni bir gün şurada oturtamazsınız. Ölürüm yani… Yada ajansta sadece markaların kreatif işleri… Yapamam. Benim aynı anda beş şey yapmam lazım; kitap yazan Aslı, AKA Productions, AKA Management, AKA Works…
Bunların hepsini yapabiliyorsam varım. O kız (on bir yaşındaki Aslı) hiç bilmiyordu kendini. “Niye yaptığım her şeyde başarısızım? Niçin bir şeyde iyi olamıyorum da hep ortalardayım?” diyip olayların üstünü yaramazlıkla örtüyordu. Aslında bilse, senin de alametin bu… Tek bir şeye odaklanamıyorsun. Yazık Aslıcığım… Ama öğreneceksin.
Onbir yaşındaki Aslı’ya ve sekiz yaşındaki Naz’a bakıyorum. Kızıma… Dünyada benimle hava atmasını istediğim tek insan o. “Vay be! Annem ne havalı kadınmış.” desin istiyorum.
Kesinlikle diyordur…
Bu aralar çok demiyor. Çok çalıştığım için… Naz, AKA’yı bir Whatsapp grubu zannediyor. Okulda benim için “AKA Whatsapp grubunun başkanı.” yazmış. Yavaş yavaş setlere falan götürüyorum. Çok anlayamıyor ne yaptığımı. Ama hoşuna gidiyor.
Benim kızım da sürdürülebilirlik üzerine yayın yaptığımız için “Annem dünyayı kurtarıyor.” diyordu.
Peki, kendi yaşadığınız deneyimi kızınızın eğitimi ve büyümesinde kullanıyor musunuz?
Aslı Kızmaz: Tabii… Naz’ı bilerek çok rahat bir okula gönderdim. Geçtiğimiz sene sonunda ingilizce öğretmeni, rehber öğretmeni falan… İlker, ben ve doğduğu günden beri bizimle ve kız kardeşim gibi olan Naz’ın dadısı Cosi’yi hep beraber okula çağırdılar. “Bittik.” dedim… “Bu kadar hepimizi çağırıyorlarsa bittik…”
Hepimiz gittik ve oturduk… Öğretmeni Naz’a derste durmadığını, ödevlerinin yarısını yaptığını ve bunun için bir şeyler yapmaları gerektiğini söylemiş. Naz da öğretmenine “Anlıyorum, çok üzülüyorsun. Yapayım istiyorsun. Ama benim bunların hiçbirisine ihtiyacım yok. Ben sanatla ilgileneceğim, sen yorma kendini.” demiş.
Birgün işe giderken neden bu kadar çalıştığımı sormuş ben de ona “Sen asla bu kadar çalışma. Sen partile, eğlen, müzeler gez!” demiştim. Bütün öğretmenlerine “Ben partileyeceğim.” demiş…
Açıkçası ben akademik eğitime çok bayılmıyorum. Kitap okuması benim için her şeyden daha önemli. Ödevini yapmasın; kitap okusun, günlük yazsın, babası ile müzikaller ve tiyatrolar izliyor bunu yapsın… Okuma yazmayı öğrendi ve toplama çıkarma yapıyor. Benim için Naz’ın akademik eğitimi tamamdır.
Günümüzde akademik eğitim eski gücünü zaten kaybetti. Yakın gelecekte, yirmi otuz yıl içerisinde akademik eğitimin tamamen yok olacağına inanıyorum.
Ben de öyle düşünüyorum. Örneğin biz evde her şeyi ayrıştırırız. Her yemek bitmek zorundadır ve arda kalanlar kompost yapılır. Hiçbir şey boşa gitmez. İlker’in senaryoları gelir ve onlar daha sonra Naz’a gider. Ona boyama defteri falan almayız. Bunu öğretiyoruz ve bunu okulu da öğretiyor. Benim için böyle bir okul dünyanın en iyi okuludur.
Eğitim konusunda çocuk eğer düşünmeyi öğrenebiliyorsa kullanacağı bilgi ardından geliyor diye düşünüyorum. Üniversitede bir hocamız bilginin kullanım ömrünün olduğunu, dört yıl kullanılmazsa boşa düştüğünü söylerdi. Bilginin kullanılacağı alanı da insanın kendisinin keşfedip oluşturması gerekiyor. Bunlar da akademik eğitimde baskılanabiliyor.
Peki, bir kadın olarak başarınızda eşiniz İlker Bey’in varlığı belirgin yada belirgin olmayan bir biçimde karşınıza çıktı mı?
Aslı Kızmaz: İlker gerçekten bu konuda şahane bir eş. Bizde her şey yarı yarıya. Bütün evin sorumlulukları da öyle. Ama maddi değil… Kim daha çok kazanıyorsa onun parasını yeriz. Bu kadar basit… Evlendiğimizde benim beş kuruş param yoktu. Bana yıllarca İlker baktı. Hayallerimin peşinden gidebileyim diye asla istemediği projelerin içinde oldu. Hakkını ödeyemem. Bazen uçurumun kenarında bu sefer atlamamayı düşündüğümde o bana tekme atıyor, “Hadi abi, hadi!” diyor.
Akşam altıda evde olmam lazım. Birlikte yemek yiyip günü konuşacağız. Dokuzda Naz uyuyacak. Sonra bazen tekrar çıkıp işe gidiyorum veya bilgisayarı açıyorum. Çoğu zaman o da açıp televizyon izlemez ve geçer karşıma oturur. Ben çalışırım. O bana meyve getirir, muhabbet eder. Danışırım… Tam da bir başak burcudur. Hep eleştiri…
Hiçbir zaman yanımdan ayrılmaz ve her yerde gıyabımda o kadar gururla bahseder ki kendi kariyerini de bir noktada benim için sekteye uğrattı. Bunu da kimse kimseye yapmaz. Bugün olduğum insandaki en büyük etken İlker…
Peki başarını ünlü bir eşe sahip olmana bağlayanlar var mı?
Tabii ki de vardı. Ama bu geçti. Hatta he İlker Kızmaz’ın karısı Aslı Kızmaz idim. Şimdi bazen Aslı Kızmaz’ın eşi İlker Kızmaz diye görüyorum ve o kadar eğleniyorum ki… O da çok mutlu ve “Ne olur senin kocan olayım.” diyor.
İlk etapta onun sayesinde insanlarla tanıştım ve bir şeyler yaptım. Payı varsa da var yani. Biz evliyiz, olsun… Şu an İlker’in menajeri de benim zaten.
İkisi birden rahat yürüyor mu? Hem ev hem iş…
O kadar güzel oluyor ki… İş yapış şeklime tamamen güveniyor ve umrunda değil. O sadece ve nihayet sevdiği işi yapıyor. Gerisi de bende…
Aslı Kızmaz : “Kadınlarla Çalışırım”
Çalıştığınız kişi sayısından bahsetmiştiniz. Peki yaş grubunun bir ortalaması var mı?
En büyükleri 1996 ve en küçükleri 2004 doğumlu.
Özellikle son on yıl ve pandeminin de içine katıldığı dönem, iş hayatı için jenerasyonlar arası en büyük açıklık olan dönem olarak karşımıza çıkıyor. Bunu nasıl deneyimliyorsunuz?
Aslı Kızmaz: Bize boomer* diyorlar ya… Ben hiç öyle değilim. Bir çok teknolojiyi onlardan önce öğrenip onlara gösteririm. O yüzden bilgi akışı açısından bir sorun yok. İşe bakış açısından da Z jenerasyonunu çözdüğümü düşünüyorum. Aşırı akıllı ve çok yaratıcılar. Sadece çok netler. Ben de onların netliğine aşığım. “Yoruldum.” diyor ve bitti… Öğlen yemeğinde işle ilgili bir şey sorduğumda “Öğlen yemeği, konuşamam.” diyor ve tamam diyorum. Buna karşın iş olduğu zamanlarda şahane çalışıyorlar. Örneğin son bir ayımız çok sert geçiyor. Ekipçe neredeyse uyumadan çalışıyoruz.
*Boomer, demode görüşlere sahip ve teknolojiyi anlamakta zorlanan insanlar için kullanılan bir eleştiri sözcüğüdür.
Çok şanslısın.
Evet, ben şanslıyım. Kızlarım (çalışanlar) çok iyi.
Ekipteki herkes kız mı? Hiç erkek yok mu?
Aslı Kızmaz: Yakup var. O da bizim her şeyimiz. Her şeyi çözüyor ve erkek olarak da tek onu kabul edebildik.
Bu bilinçli bir seçim mi?
Aslı Kızmaz: Evet, pozitif ayrımcılık yapıyorum. En son baktığımda kadının erkeğe göre istihdam oranı altı kat daha azdı. Herkesin kendi kapısının önünü temizlemesi meselesini ben de kendi habitatımda yapıyorum. Çok büyük fark var ve bunun kapanması lazım. Birey olarak ne yapabilirim? Kadınlarla çalışırım.
İstihdamda açığın fazla olması bir yana ücretlendirmede de kadınlar aynı işi yaptıkları erkeklere nazaran çok daha az pay alıyorlar.
Aslı Kızmaz : Benim kızlarım yaşıtları tüm erkeklerden daha fazla maaş alıyorlar.
Aslı Kızmaz : “Ben Sömürü Bilmem”
Tam da bu noktada güncel konuya geleceğim. Çünkü bu bence önemli bir konu. Bu kadar idealist bir yolda yürürken böyle bir şeyle anılmak…
Üniversite öğrencilerinin emeğini çalmak…
Açıkçası çok tesadüfen dün Linkedln’de rastladım. Neden ücretsiz stajyer çalıştırıyorsunuz gibi bir soruya verdiğiniz “Biz iş öğretiyoruz.” cevabınızı ve bunun çevresinde dönen tartışmaları gördüm. Konuyla ilgili hiçbir bilgim yok. Sizden dinlemek isterim…
Aslı Kızmaz: Öncelikle ben haklıyken haksız düşme konusunda çok başarılıyım… Çok trafik vardı ve sıkılmıştım. Niyeyse(!) Instagram‘da soru-cevap yapasım geldi. Birisi “Stajyerlere neden para vermiyorsunuz?” demiş. Aslında bu bir tuzak soru. Buna düşmemem lazımdı. Ben de konuştuğum kadar açık ve net yazan biriyim ne yazık ki. Yazdığım şeyi okuyunca sinirlenirsiniz. Ben de olsam sinirlenirdim. Ama beni tanıyan biri okusa “Aslı, veriyorsun. Her şeyi de yapıyorsun. Salak mısın?” der. Avukatım Hande Kuday. Türkiye’nin en aktivist avukatı ve delirdi…
Konu şu ki aslında bu genelde annemin başının altından çıkıyor. Ondan şöyle bir mesaj gelir; “Aslı, bilmem ne teyzenin kızının zorunlu stajı varmış okulda. Sana gelsin.” Ben de annemden özgeçmişini göndermesini söylemesini isterim. Üniversitenin zorunlu stajı olur. Haftada bazen bir iki saat gelirler. Bazense iki haftada bir… Bazen altı ay sürer ama saat doldurması gerekir ve ders saatinde gelirler.
Zaten okulları sigortalarını ödüyor. Bizde de yolları ve yemekleri veriliyor. Konu da kapatılıyor. Benim jargonumda bu bir şey vermemek demek. Bu çocuklar gelip örneğin editörümüz Merve yada art direktörümüz Betül’ün yanına oturuyorlar ve ders gibi izliyorlar. Sonra da birlikte muhabbet ediyoruz, sarılıyoruz, öpüşüyoruz ve evlerine gidiyorlar.
Şu an AKA’da çalışan kızların %70’i stajyerlikten gelme. Zorunlu staj bittikten sonra bazıları çok sevdiğini ve gitmek istemediğini söylüyorlar. Ben de ekibe soruyorum. Bugüne kadar da olumsuz dönen olmadı. “Aramıza hoş geldin. İlk sigortanı da açıyoruz, hayırlı olsun. Maaşın da bu.” diyorum. Yolunu, yemeğini ve maaşını ödüyorum. Ama o artık benim için bir stajyer değil, bir AKA kızı…
Kısacası ben sömürü bilmem. Sömüreni de bilmem. Bilmediğimden benim için yapılması gereken zaten yapılır. Orada bunu söyleme nedenim de buydu; “Bu çocuklar geliyor. Maaş mı? Vermiyorum maaş… Ders gibi öğretiyorum ben bu çocuklara.” demeye çalışmıştım. Hande de ne kadar kötü anlattığımı söyledi. Ben de bunun üzerine dört kere açıklama yaptım. İnsanlara yorumlar yazdım, cevaplar verdim. Ama kabul etmiyorlar. “Emek hırsızı” diyorlar.
Aslı Kızmaz : “Astrolojik Haritama Göre Cimri Olduğum Ortaya Çıktı”
Sonra bir şey fark ettim. Ülkedeki linç kültürünün ve sinir katsayısının geldi yer korkunç. Bana kadar indiyse çok ciddi bir sıkıntı var. Bir yazı okuyor ve “Kim bu kız?” diye internette aramıyor, araştırmıyor. Sadece ağzından salyalar akarak… Herkese belalar okundu. Çocuğuma kadar küfürler edildi. Mailler atıldı…
Bir de “Yiyin, paraları yiyin.” diyorlar. Ne parası yiyorum? Keşke olsa da yesek… Ben sadece dağıtırım. Bunları da söylemem. Çünkü bunlar zaten yapılması gereken şeylerdir benim nezdimde.
Ülkede bir şeyi değiştirmek yerine sadece hedef belirleyip ve her hafta başka bir hedef belirleyip paramparça ediliyor. Mesela bu hafta benim astrolojik haritam çıkarıldı… Neden cimri olduğumu anlamak için… Benimle ilgili sert konuşmalar yapıp arada reklam linki verdikten sonra konuşmaya devam edenler oldu. Herkes sadece etkileşim almak, “Ben de konuşuyorum.” demek için birinin hayatını paramparça ediyor.
Ülkenin en çok okunan haber sitelerinden biri o kadar hedef göstererek bir haber yaptı ki, ağlayarak aradım. “Bu bir köşe yazısı değil. Birinin fikri değil. Siz bir durumdan bahsederken bu kadar hedef gösteremezsiniz. Beni aramadınız ve bana sormadınız. İki defa açıklama yaptım ve bakmadınız. Sadece bir kelimeden beni paramparça edemezsiniz.” dedim. Ki ben bunun en fazla karşısında duran insanım. Oğuzhan Uğur ile birlikte 6284 özel yayınını yaptım ve 48 saat uyumadım. Yaşanan son kadın cinayetlerinden sonra Oğuzhan’ı aradım ve tam yetki istedim. O masadaki herkesi, ünlüleri teker teker oraya getirdim. Oğuzhan’ın ilk çıkışında konuşacağı şeye kadar her şeyi hazırladık. O program yapıldı ve neredeyse 8 saat sürdü. Öncesi ve sonrası ile 24 saat oradaydım.
O gün Erkekleri Koruma Derneği Başkanı geldi ve durmadan “trollüyordu.” Kimse ciddiye almıyor, çocuk da orada durmaya devam ediyordu. Birisi ciddi bir şey konuşurken bu yine bir laf etti. Özge Özpirinççi de “Daha bunların ayrımını bilmiyor. Beyefendi isterseniz size yardım edeyim?” gibi komik bir şey söyledi. Ben de yana bakarak güldüm. Ciddi bir şey konuşulurken güldüğüm bir saniyem var… Bunun için de bir hafta linç yedim…
Ben de orada olmak için oradaymışım. Bu kadar dram yaşanırken gülmüşüm… Kim yaptı o programı bir bak! Ama yok… Güldüm ve bittim. Berbat bir insanım. Bu kadar…
Eskiden çok daha havalı linçlerim vardı… Çirkin, çirkin şansı, ünlülerin yancısı… Bunlara gülüyordum. Ama “emek hırsızlığı” ağır geldi. Sonra insanların bir noktada bırakmalarının sebebini anladım. Bu yüzden “Ne yaparsanız yapın.” diyorlar. Daha geçen ay raporlar açıklandı. Ülkede her üç çocuktan biri okula aç gidiyor. Aç…
Kim bununla ilgili bir şey yaptı? Kim benim kadar konuştu? Kimse… Çünkü etkileşim getirmiyor. O “salyalar” yok. Yiyorsa atsınlar… Atamazlar. Atabildiklerine atıyorlar. Çok sinirliyim bu konu ile ilgili…
Peki bunun iş hayatınıza bir yansıması oldu mu? Çalıştığınız markalar tarafından bir tepki aldınız mı?
Aslı Kızmaz: O kadar korktum ki bu arada… Çalıştığımız markalardan birinin buna inanıp bizi bırakması demek, buradan iki üç kişiyi işten çıkarmam demek. Bu kadar… Benim bir sermayem yok. Herkesin bir melek yatırımcısı var. Ailesinden kalan bir şeyi var. Benim hiçbir şeyim yok. Ben kirada oturuyorum. Yazın bir iki ay iş yapamadık diye küçülmeye gitmek zorunda kaldım. İşi öyle döndürebiliyorum.
Ama bütün markalarımız teker teker beni aradılar ve “Takmıyorsun değil mi kafana?” dediler. Çünkü birebirde benim nasıl çalıştığımı görüyorlar. Ekip arkadaşlarım ben çok ağlayınca evime çiğköfte göndermişler. Ben çiğköfte çok severim. Daha da ağladım… Ama şimdi saldım artık. Beni bilen biliyor ve bilmeyen de ben ne dersem deyim kabul etmeyecek. Yüzde yüz eminim bu olay bir erkeğin başına gelseydi -ki gelmişliği var- bu kadar konuşulmazdı.
Peki burada sizin kendinize çıkardığınız bir ders, bu yolda giden pek çok kadın girişimciye aktarabileceğiniz bir tecrübe var mı?
Soru-cevap yapmasınlar…
Ödül konuşmalarında falan çok konuşulur; herkes yapamayacağınız anı bekliyor. Herkes… Hiç ummadığınız insanlar dahi… Bu onlar için çok büyük bir zafer ve ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Dokuz yıl oldu ve durduklarını da görmedim. Ama kendi kendinizi sevip inandığınız şeyi yapmaya ve çok ama çok çalışmaya varsanız, olur.
Yine de kimse alkışlamayacak sizi.