Asena Melike Ağansoy’la Cinsiyet Eşitliği ve Öz Savunma Dersleri

Güncelleme Tarihi: 10 Ocak 2022

Spor hayatına genç yaşta başlayan Asena Melike Ağansoy, jimnastikten baleye, tenisten atletizme pek çok spor dalını erken yaşta deneme fırsatı bulmuş bir sporsever. Türkiye’de “Brazilian Jiu-Jitsu siyah kuşak” sahibi olan tek kadın olma unvanını taşıyan taşıyor. Öz savunmanın oldukça önemli olduğu bugünlerde Ağansoy, öz savunmanın önemini ve Jin Jitsu’yu sizler için PlumeMag’e anlattı.

Merhaba Asena, seni biraz tanıyabilir miyiz? Bize biraz kendinden bahseder misin?

1991 yılında İstanbul’da doğdum. Çocukken en büyük tutkum spor ve danstı; annemin bunda çok büyük bir payı var çünkü kendisi de eski bir dansçı ve Kyokushin Karate’de siyah kuşak sahibi. Kendisi gençlik yıllarında öğrendiği bu sporda severek ustalaşmış. Annem, kardeşim ve beni her zaman fiziksel olarak aktif olmaya teşvik ederek büyüttü o yüzden şanslı çocuklar olduğumuzu söyleyebilirim. Ayrıca büyürken sanatın da üzerimde çok fazla etkisi oldu çünkü tüm ev, babamın yağlı boya tabloları ve Amazon portreleriyle doluydu. Sadece annemin yaptıklarına şahit olmak değil o tablolarda gördüğüm güçlü, savaşçı kadınlar ve onların hikayelerinin anlatıldığı mitolojik hikayeler de büyürken beni derinden etkiledi. 

Peki, spor ne zamandan beri hayatının bir parçası?

Spor her zaman hayatımın bir parçası oldu ve tenisten voleybola pek çok sporla uğraştım. Jiu Jitsu’ya gelene kadar voleybol dışında hiçbir branşta müsabık olmadım ama spor yapmak her zaman en sevdiğim şeylerden biriydi. Lise zamanlarımda sanata daha çok ağırlık vermek istedim ve dövme sanatçısı olmaya karar verdim. Ancak birkaç yıl sonra mezun olduğumda yeteneksiz olduğuma inanarak bu hayali unutmak istedim. 

Jiu Jitsu hakkında bilgi verebilir misin?

Brazilian Jiu Jitsu, judo ile aynı kökleri paylaşan bir dövüş sporu. Judo, 1900’lü yılların ortalarına kadar kurucusu Jigaro Kano nedeniyle “Kano Jiu Jitsu” olarak biliniyordu. Bunun sebebi iki sporun kökenlerinin de Japonya’nın Kodokan isimli okuluna dayanmasıdır. Brazilian Jiu Jitsu, 1900’lerin başlarından itibaren Kodokan okulunda çalışan ve “ne-waza” dediğimiz yer tekniklerine hakim olan gezginler tarafından, dünyanın çeşitli yerlerine ve özellikle Brezilya’ya kadar taşındı. 

Savunma sporu olarak ele aldığımızda Brazilian Jiu Jitsu, sizi fiziksel tehdit altında bırakan bir saldırganı kontrol altına alarak etkisiz hale getirmeyi amaçlar. Dünyanın çoğu yerinde “öz savunma” eğitmeni; özellikle kadınlara, kendilerini savunmak için öğrenmeleri çok da zaman almayacak “teknikler” adı altında vücudun hayati bölgelerine yapılan vuruşlar öğreterek ve onları “yanlış güven duygusu” dediğimiz yanıltıcı duygu ile besleyerek asıl tehlikenin içerisine atıyor. Bu durum, hayatımız söz konusu olduğunda oldukça üzücü sonuçlar doğurabilir çünkü vital bölgelerine vurarak durdurabileceğinize inandığınız saldırgan, acıyla kontrolünü kaybedebilir. Bunun yerine olayı en başından analiz edebilmek, henüz karşı taraf ile sözlü temas bile başlamadan doğru kararları vererek tehlikeden uzaklaşmak ve engellemek için Brazilian Jiu Jitsu öğrenebileceğiniz en güvenli sistemdir. 

Jiu Jitsu insan canlısı bir öz savunma sistemi midir?

Jiu Jitsu, fizikselden çok psikolojik yönü baskın olan bir spor olduğu için size saldırganı kontrol altına aldıktan sonra (ona zarar vermeyi tercih edebilecekken bile) güvenli bir ortam içerisinde uzlaşmaya davet edebilme gücü veriyor. Eğer hiçbir şey yapamazsanız onu yerde kontrol ederken yardım istemek için bağırabilirsiniz. Bu açıdan Brazilian Jiu Jitsu’yu oldukça insan canlısı bir öz savunma sistemi olarak değerlendirebiliriz.

Brazilian Jiu Jitsu’yu spor olarak ele alırsak bir bilim olduğu için sürekli olarak yapılan deneylere, güçlü bir deneme-yanılma ağına bağlı; tamamen kaldıraç kuvveti, zamanlama ve denge kullanılarak uygulanan tekniklere dayanan bir dövüş sporu, hatta bir sporun ötesinde, o bir yaşam tarzı. 

Jiu Jitsu, dünya çapında 4500 katılımcıyla turnuvaları yapılan oldukça büyük bir spor. Fiziksel etkisinin yanında psikolojik olarak da bir insana stres altında düşünebilmeyi ve doğru karar vermeyi öğretebilir. Sizi her aşamada vücuduna ve aklına sahip çıkabilen, daha iyi bir versiyonunuz olmaya iten yapısı nedeniyle hem güçlü düşünebilen hem de fiziksel olarak sağlıklı bir bireye dönüştürme gücüne sahip.

Jiu Jitsu hayatına nasıl girdi? Onunla nasıl tanıştın?

Jiu Jitsu’ya, 2012 yılında 21 yaşındayken başladım ve çok kısa sürede profesyonel olma kararı aldım. Dünyanın çeşitli yerlerinde dövüştüm ve pek çok derece kazandım. 2018 yılında Türkiye’nin ilk kadın siyah kuşağı olarak; hocam Burak Değer Biçer tarafından derecelendirildim. Takımım “Corvos Combat” ülkemizde yalnızca Brazilian Jiu Jitsu’da değil aynı zamanda karma dövüş sanatları denen MMA sporunda da ilk ve öncü takım olduğundan bu takımın bir parçası olduğum için gerçekten çok mutluyum. 

Ne zamandır sporu sevdirmek ve yaygınlaştırmak için çalışıyorsunuz?

2016 yılında Bilgi Üniversitesi Spor Yönetimi bölümünü %100 burslu olarak kazandım ve o günden beri sporu yaygınlaştırmak ve daha çok insan tarafından yapılabilir kılmak için kendimi eğitmeye başladım.  

Cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmak ve kadınların kendi güvenliklerini kendilerinin sağlaması adına kadınlara ücretsiz Jiu Jitsu eğitimi verdiğini duyduk. Ücretsiz eğitime olan ilgi ne seviyede? Şimdiye kadar kaç başvuru yapıldı?

Kadınlar için 24 Temmuz tarihinde başlattığımız ücretsiz öz savunma derslerine ilgi oldukça yoğun. 200’ü aşan başvuru aldık ve bunu belli günlere bölerek devam ettirmeye çalışıyoruz. Amacımız toplumda cinsiyet eşitliğine katkıda bulunmak, kadınları güçlendirmek ve gün giderek artan kadın cinayetlerinin önüne geçebilmek için kadınları bilgilendirmek. Her pazartesi ve çarşamba günü 19.00’da minderde bir araya gelerek çeşitli teknikler üzerine çalışıyoruz.

Ücretsiz eğitim en çok hangi meslek ve yaş grubundan ilgi gördü?

Yaş ortalamamız genç ama her yaştan insanı minderde bulmanız mümkün. Aramızda kurumsal alanda kariyer sahibi olan katılımcılar olduğu gibi lise ve üniversite öğrencisi veya “ev insanı” olan katılımcılar da var. Tırmanış sporuyla uğraşan pek çok kadın üyemiz var. Üyelerimizden bir diğeri altmış yaşında ve uzun yol bisikletçisi. Minderde herkes birbirine ilham oluyor.

Kadınlara öz savunma için ne gibi savunma teknikleri öğretiyorsun?

Kadınlar için daha çok, yerde saldırganın dominant olabileceği pozisyonlarda çalışıyoruz. Bazı günler Judo çalışırken bazı günler Gracie Jiu Jitsu yapıyoruz. Kadın cinayetlerinde açıklanan istatistiklere göre çoğu kadın boğularak öldürülüyor. Biz de boğulmaktan kurtulmak için çeşitli tutuş ve kırma hareketleri çalışıyoruz. Bunun dışında üzerimize tabiri caizse “çullanan”, bize zarar vermeye çalışan, niyeti tecavüz olan bir saldırgana karşı düşürme ve dominant pozisyona geçme, saldırganı orada tutma ve etkisiz hale getirme gibi çeşitli teknikler çalışıyoruz.

Öz savunma dersi verdiğin kadınlar arasında daha önce şiddet gören var mı?

Aralarında şiddet görenler var. Bununla ilgili olarak paylaşmak isteyenlerin kendi deneyimlerini anlattığı bir konuşma da düzenlemek istiyorum aslında. 

Bu eğitimi vermeye nasıl karar verdin?

Aslında bu mavi kuşak zamanlarımdan beri aklımda olan bir düşünce. Çoğu insan bunu yapmam için beni sürekli teşvik etti ama ben mücadelenin önce erkek çocuklarının eğitimiyle ve kültürün değişimiyle gerçekleşeceğine inanmayı seçtim. Kendinizi savunmak durumunda kalmak en başta kurban olduğunuzu kabul etmek anlamına geliyor ve bu düşünce benim hoşuma giden bir düşünce yapısı değil. Fakat kültürümüzün gelişmesi ve iyileşmesi, önünde duran engeller sebebiyle çokça zaman alacak gibi duruyor. 

Çocukken Gonca Kuriş’e olanları hatırlıyorum. Annem tüm süreci çok yakından takip ediyordu, onun sayesinde çok küçük yaşta bunun ne demek olduğunu öğrendim. Bunlar büyürken bende çok derin yaralar açtı. 

Münevver Karabulut öldürüldüğünde lise son sınıftayım, aylarca Münevver’i rüyamda gördüm ve alışmam çok uzun zamanımı aldı. Onun sonrasında gelen Özgecan, Şule Çet, Emine Bulut ve adını sayamayacağım sayısız kadın cinayeti her seferinde omuzlarımda daha da büyük bir yük hissetmeme sebep oldu. En son Pınar Gültekin’in bedeni bulunduktan sonra konuşma yapan arkadaşını dinledim. O gece gözüme uyku girmedi çünkü o kızın yerinde ben de bir arkadaşımın hakkını arıyor olabilirdim; tüm arkadaşlarımı tek tek düşündüm. Aynı şekilde onlar da bir gün benim hakkımı aramak için sokağa çıkmak zorunda kalabilirler dedim kendime. Kendimizi ve sevdiklerimizi korumak birinci vazifemiz olmalı, keşke olmasa ve minderde öğrendiğimiz şeyleri dışarıda kullanmak zorunda kalmasak. Her dersin sonunda dilediğim tek şey bu oluyor.

Sence kadınların bu spor dalını tercih etmesindeki en büyük sebepler ne olabilir?

Jiu Jitsu size güçlü olmak için veya vücudunuzu güzelleştirmek adına yapmanız gereken sonsuz tekrarlı hareketler serisi sunmak yerine kilonuz ve boyunuz ne olursa olsun her durum altında vücudunuzla çok daha fazla şey başarabileceğinizi ve bununla gurur duymanız gerektiğini öğretiyor. Bu sporu tabii ki kilo vermek veya form tutmak için tercih edenler de var fakat Jiu Jitsu’nun size kazandırdığı değerler o kadar büyük ki kilo vermek yanında çok önemsiz kalıyor. 

Önce alçak gönüllü bir insan olmayı öğreniyorsunuz çünkü öğrenmek kaybetmekle başlıyor. 

Sonra gerçek sizi tanımaya başlıyorsunuz ve bu gerçekten sihirli bir sürece dönüşüyor. Bir insan mental olarak kendisini tanımaya, zor ve baskı altındaki pozisyonlarda verdiği tepkileri ölçmeye ve kontrol etmeye başlıyor ve bu da aslında her şeyin başlangıcını oluşturuyor. İsteseniz de kendinize yalan söyleyememeye başlıyorsunuz. Sonrasında kabullenme gelmezse bu spordan ölene kadar nefret edebilirsiniz ama çoğu insan başa çıkmak için kabullenmeyi öğreniyor. Sonrasında da kendinizi tekrar yapılandırma, geliştirme aşamanız başlıyor ve bu aşamada artık çoğu yapay endişe tuzağından kendinizi korumayı öğrenmiş oluyorsunuz.