Mina’nın Çocukları ⏐ Kolektif İZ Sergi Röportajı ⏐ Evin Kaçar, Revşan Sancar

Güncelleme Tarihi: 1 Nisan 2025

Bugün PlumeMag olarak, bizim de iletişim desteği verdiğimiz Mina’nın Çocukları projesini konuşmak için çok değerli konuklar ile bir aradayız.

Konuklarım; projenin paydaşlarından, Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Revşan Sancar ve Mina’nın Çocukları projesinin sanat ayağının bu yılki sergisi olan Kolektif “İZ” Sergisi ile ilk kişisel sergisini açan Evin Kaçar

Bu keyifli röportajı ister dinleyebilir, isterseniz okuyabilirsiniz…

 

Hoş geldiniz…

Revşan Sancar: Hoş buldum. Davet için de çok teşekkür ederim.

Evin Kaçar: Merhabalar. Beni de davet ettiğiniz ve bu röportaj için çok teşekkür ederim.

Bugün bizleri bir araya getiren Kolektif “İZ” sergisi, Mina’nın Çocukları kapsamında hayata geçen sanat projelerinden bir tanesi. Mina’nın Çocukları çok kapsamlı, çok katmanlı ve geleceği umutla şekillendiren bir proje. Siz de Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği olarak bu projenin çok önemli bir paydaşısınız. Projeyi ve sergiyi anlatmadan önce sizden Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği’nin amacı, kuruluşu, temel hedefleri hakkında bilgi almak ve bugüne kadar yaptığınız önemli projeleri dinlemek istiyorum.

Revşan Sancar: TÜKD, 1949 yılında Süreyya Ağaoğlu gibi Türkiye’nin öncü üniversite mezunu kadınları tarafından kurulan bir dernek. Bugün 28 şubesi ile üniversiteli genç kadınların eğitimi ve toplumsal hayatta daha aktif rol üstlenmeleri için faaliyetlerine devam ediyor. Bugün ben de TÜKD İstanbul şubesi adına buradayım. İstanbul şubesi olarak 2008 yılından itibaren Türkiye’nin en seçkin üniversitelerinde eğitim gören ve üniversite sıralamasında ilk beş bine giren genç kızların eğitim hayatlarına devam etmesi için çalışıyoruz.

Ben bahsettiğiniz gibi yönetim kurulunda yer alıyorum. Aynı zamanda İstanbul şubesinin mezun üyesiyim. Bu projeler kapsamında öğrencilerin kendilerini sadece akademik alanda değil, aynı zamanda sosyal yaşamlarında da geliştirebilmeleri için maddi ve manevi her türlü desteği sağlıyoruz. Gönüllülük esasına dayalı projeler, kültürel etkinlikler ve eğitim programları ile bu hedefler doğrultusunda adımlar atıyoruz.

“Daha Mutlu ve Dengeli Bireyler”

Bence şu an bütün dünya için ülkelerin kalkınması ve gelişmesindeki en önemli iki konu kadın ve eğitim. O yüzden bu derneğin iki odak noktasında da muhteşem işler oluyor. Peki, Türkiye’de üniversite okuyan yada mezun kadınların karşılaştığı en büyük zorluklar neler? Siz, dernek olarak bu konularda nasıl destek sağlıyorsunuz?

Revşan Sancar: Hem dernek bağlamında hem de taze bir üniversite mezunu olarak benim gözlemim; Türkiye’de üniversite okuyan yada mezunu olan kadınların karşılaştığı en büyük sıkıntılar arasında maddi zorluklar, barınma problemleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve iş dünyasına atıldığı zaman fırsat eşitsizliği yer alıyor.

Biz İstanbul şubesi olarak bursiyerlerimizin bu zorlukların üstesinden gelmelerine yardımcı olmayı çok önemsiyoruz. Zaten bizim bursiyerlerimiz çok başarılı ve potansiyel sahibi genç kadınlar…

Bahsettiğim gibi Türkiye’nin en seçkin üniversitelerinde okuyan, derece yapan, farklı üniversitelerde Hukuk, Mimarlık, Tıp gibi iyi bölümlerde öğrenim gören ve aynı zamanda Evin gibi sanata ilgi gösteren kadınlar…

Bizim amacımız onlara sadece maddi destek sağlamak değil. Aynı zamanda onların daha mutlu ve dengeli bireyler olmasını sağlamaya çalışıyoruz. Eğitim hayatlarını sürdürmeleri için gerekli destekleri sağlarken, kişisel gelişimleri ve mutluluklarını da destekleyebilecekleri fırsatlar sunuyoruz. Bunlar mentorluk, kültürel etkinlikler, iş ve staj imkanları gibi pek çok alanda farklı desteklerden oluşuyor.

Ben bu yaklaşımı Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisine benzetiyorum. Temel ihtiyaçlar karşılanmadan daha yüksek hedeflere ulaşmak çok zor. Biz de kendi bünyemizde bulunan tüm öğrencilerin sadece eğitim hayatlarını sürdürebilmeleri için değil, onların mutluluğu ve kişisel gelişimlerini de destekleyebilmek için daima yanlarında olmaya çalışıyoruz. Kısacası İstanbul şubesi olarak bursiyerlerimizin sadece eğitim hayatlarını kolaylaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda potansiyellerini en üst seviyeye çıkarabilmeleri, güçlü, mutlu ve özgüvenli bireyler olmaları için yanlarında duruyoruz.

Çünkü biliyoruz ki her bir başarı, bir kadının hayatını değiştirebilir. Bu değişim de tüm toplumu dönüştürme gücüne sahiptir. Biz de bunu çok önemsiyoruz.

“43 İl, 68 İlçe, 113 Köy, 601 Çocuk…”

Çok öz ve güzel şeyler söylüyorsunuz. Ben de kadın değişirse toplumun değişeceğine, kadının çok büyük ve olumlu bir değiştirici gücü olduğuna çok inanıyorum. Peki, verdiğiniz destekler ile ilgili birkaç somut örnek verebilir misiniz?

Revşan Sancar: Bu soruyu 2024 yılı verilerini referans alarak yanıtlamak istiyorum. Böylece 2024 yılında neler yaptığımızdan, kaç kişiye ulaştığımızdan bahsedebilirim. İki bin civarı mezun ve 430 civarı bursiyerimizle yol almaya devam ediyoruz. Aynı zamanda bu genç kadınların kendi potansiyellerini keşfetmeleri için de farklı sosyal sorumluluk projeleri düzenliyoruz. Geleceğe Umut Köprüsü, Anadolu’da Çocuklarım Var, Kadınlarla El Ele ve Mina’nın Çocukları bunlardan dördü…

Biz bu projelerle kendi bursiyerlerimiz aracılığıyla 43 il, 68 ilçe ve 113 köyde 601 çocukla doğrudan etkileşimde bulunduk. Böylece bu 601 çocuğa dokunmuş olduk. Aynı zamanda öğrencilerimizin kültürel gelişimlerine katkıda bulunmak adına farklı sanat projeleri düzenliyoruz. Şu anda en gündemde olan projelerimizden birisi de Geleceğe Bir Bilet…

Burada kendi bursiyerlerimize tiyatro ve opera gibi sanatsal deneyimler sunarak onların kültürel zenginliklerini artırıyoruz. Kendiniz için bir bilet alırken bir yada birkaç bilet daha alarak bağışta bulunmuş oluyorsunuz. Bu etkinliklerden de katılmak isteyen genç kadınlar faydalanıyorlar. Buna düzenli bir şekilde katkıda bulunmuş oluyoruz.

İstanbul şubesi akademi eğitimleri ve Baltaş Grubu eğitimleri gibi projelerimiz de var. Bunlar sayesinde hem teorik hem de pratik bilgilerle öğrencilerimizin gelişimlerine katkıda bulunuyoruz. Dil kurslarımız var. Bunlarla yetmişten fazla öğrenciye İngilizce, Fransızca ve Almanca gibi dillerde eğitim veriyoruz. Aynı zamanda psikolojik destek de sağlıyoruz. Bizim profesör olan psikolog bir üyemiz ile beraber her pazartesi öğrencilerin bir araya geldiği; isterlerse açık, isterlerse anonim bir şekilde dertlerini paylaştıkları toplantılar düzenliyoruz. İhtiyaç görüldüğü takdirde onları bir psikoloğa ve terapiye yönlendiriyoruz. Yetmiş civarı bursiyerimize de Erickson Denge Merkezi’nde koçluk desteği sağlıyoruz.

Tamamını anlatmaya sanıyorum ki vaktimiz yetmez. Ben aklıma ilk gelenlerden ve önemli gördüklerimden bahsetmek istedim. 2025 yılında da daha fazla üniversiteli kadına ışık olmaya, onların eğitim ve kariyerlerine katkı sağlamaya devam ediyoruz.

“Acıları Değil, Anıları Yaşatalım”

O kadar güzel şeyler ki bunlar, dinlerken içimde çiçekler açıyor. Çoğu dışarıdan takip ettiğimiz projeler. Ama böyle dinleyince çok umut veriyor. Peki, Mina’nın Çocukları projesinin TÜKD İstanbul şubesi ile buluşmasından bahsedebilir miyiz?

Revşan Sancar: Aslında Mina’nın Çocukları projesi tek bir cümle ile başladı;

“Acıları değil, anıları yaşatalım.”

2018 yılında kaybettiğimiz on bir değerli genç kadının anısını unutmamak, onları hatırlarken bir yandan da geleceği umut taşımak istedik.

2018 yılının yaz ayında çok kıymetli Beril Başaran ile İstanbul şubesinin yolu kesişiyor. Böylece Beril Hanım dernek bursiyeri on bir genç kadını Bodrum’a davet ediyor. Bir gün üç genç arkadaşımız Gülsen (Genç), Rengin (Nur Keskin) ve Raziye (Aytaç) geç saatlere kadar odalarında otururken şu soruyu soruyorlar;

“Ne yapabiliriz? Bu acıyı nasıl bir umuda dönüştürebiliriz?”

Aslında o gece Mina’nın Çocukları projesi doğuyor. Sonrasında da hemen harekete geçiliyor. Zaten derneğin daha öncesinde de Gelece Umut Köprüsü gibi benzer sosyal sorumluluk projeleri vardı. Mina’nın Çocukları projesi de 2018 yılından bu yana devam ediyor. 

Bugün bu proje sayesinde üniversiteli genç kadınlar memleketlerine döndüklerinde hayatında rol modele ihtiyaç duyan 10-14 yaş grubundan çocuklarla bir araya geliyorlar. Bu yaş aralığı da çok özenle seçilmiş bir grup. Çünkü maalesef bu yaş aralığı, çocukların en fazla okulu bırakmak durumunda kaldığı yaş aralığını ifade ediyor. Bu çocuklara yalnızca birer abla ve mentor olmakla kalmıyorlar. Aynı zamanda hayaller kurmaları için onlara cesaret veriyorlar diyebilirim.

Bu tabii ki tek taraflı fayda sağlayan bir proje değil. Çünkü sadece çocukların hayatını değiştirmiyor. Aynı zamanda bizim üniversiteli genç kızlarımızın da büyüdükleri topraklarda geçmişleriyle yeniden bağ kurarak toplumsal sorumluluk bilinci ile geleceğe umut taşımalarını sağlıyor.

Sadece kendi topraklarımızla değil sanatla da güçlü bir bağımız var. Çünkü 2021 yılından bu yana çok ciddi sanat girişimlerinde bulunuyoruz. 2021 yılında Bodrum Ramada Otelinde Kolektif Hafıza sergisi ile başladık. Ardından Trabzon Kızlar Manastırı’nda Kolektif Yansıma sergisini düzenledik. 2023 yılında Metrohan İstanbul’da Kolektif İyileşme ve geçtiğimiz yıl da Bebek Sarnıcı’nda Kolektif Bağ sergilerini gerçekleştirdik.

Bu yıl da mezunlarımızdan Evin Kaçar’ın eserleri ile birlikte Kolektif İz sergisini düzenliyoruz. Kısacası sanat da bizim için bir ifade biçimi ve bu bir ifade biçimi olmanın ötesinde çocuklara ve genç kadınlara umut ve ilham vermede bir yol oldu diyebilirim.

Bu arada ben de bu projenin içerisine çok mistik bir biçimde girmiş bulundum. Benim de kendi kişisel yolculuğumda kurumsal hayatta olduğum on beş senenin ardından ilk defa “Bihter” olarak davet edildiğim, Gelişim Üniversitesi’nde Kadınlar Günü vesilesi ile sunum hazırlıyordum. Tam sunum bitmişken Mina Başaran ve arkadaşlarının kaza haberini duyduk. Çok etkilendim. Çünkü orada yapacağım konuşmada Kadınlar Günü vesilesi ile genç kadınlara ve geleceğin iş kadınlarına başarı hikayelerinden bahsetmeyi amaçlıyordum. Fakat bütün sunumu değiştirip “Bir sıfırdan büyüktür. Elinizde hiçbir şart, maddi ve manevi destek olmasa bile hayattasınız. Bu en büyük umut ve en büyük güç.” diye başlamıştım.

Oradan itibaren Mina’nın Çocukları projesinin sanat ayağını çok yakından takip ediyorum. Geçtiğimiz aralık ve ocak aylarında yaptığım bir sergide Evin ile yollarımız kesişti. İki kadın olarak yolculukları farklı olsa da kendi içinde bazı engel ve o engelleri aşma süreci hakkında bir sohbet gerçekleştirdik. Yine aynı sergide bize destek olan Feride İkiz sayesinde de Beril Hanım ile yollarımız kesişti. Şu an da PlumeMag olarak bu projenin iletişim tarafında ufak da olsa bir desteğimizin olmasından çok mutluyum. Umarım bu, çok uzun beraberliklere ve dayanışmaya doğru bir yoldur.

“Kolektif İZ: Sembolik Bir Dil”

Evinciğim… Önce kendi hikayenin nasıl dernekle kesiştiğini, sürecin sana kattıklarını daha sonra da Kolaktif İz sergisinin nasıl geliştiğini senden dinleyebilir miyiz?

Evin Kaçar: Önce Revşan’a çok teşekkür etmek istiyorum. Ben anlatsam, derneği ve derneğin sosyal sorumluluk projesi olan Mina’nın Çocukları’nı bu kadar titiz, detaylı ve derin bir şekilde anlatamazdım sanırım.

Sizinle Fransız Kültür’de buluştuğumuz zaman, hafif hafif umutsuzluğa doğru gittiğim bir dönemdi. Ondan sonra yavaş yavaş güzel haberler gelmeye başladı ve ben tekrardan hayata tutunmaya başladım.

Kısaca kendimden bahsetmem gerekirse, 25 yaşındayım. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü mezunuyum. Kendi alanım olan seramik malzemesinin yanı sıra birçok malzemeyi de beraberinde kombinlemeye çalışan bir sanatçıyım. Henüz genç olsam da kendimi multidisipliner bir sanatçı olarak tanımlıyor ve işlerimi bu misyonda üretmeye çalışıyorum.

Ben dernekle 2019, yani üniversitenin ikinci yılında tanıştım. Aslında dernekle kardeşim vasıtasıyla yollarımız kesişti. İkimizin de zor hikayeleri var. İkimiz de Anadolu’da yetişen kızlarız. Ben Diyarbakır’da büyüdüm. Gerçekten çok zor şartlarda ve koşullarda hayata devam etmeye çalışan binlerce genç kızdan ikisiyiz… Kardeşim burs görüşmesine gittiğinde benden bahsetmişti. Bir şekilde ikimizi de aldılar. Normalde iki kişiye aynı anda burs vermek zordur.

Ama Revşan’ın da bahsettiği gibi bu dernekten sadece burs almıyoruz. Genel bir eğitim süreci de var. Burada hem kişisel hem de bilişsel bir eğitim yolculuğu kızları bekliyor.

Dernek ve okulla hiç bağımı koparmadan devam ettim ve mezun oldum. Bir gün derneğe kendim ile ilgili kişisel bir proje sunmak için gittim. Yönetim Kurulu Başkanı Güldal Göymen ile bir görüşme yaptım. Sanatsal anlamda büyük ve detaylı bir projeydi. Şu anki ekonomik koşullarda bu projenin gerçekleşmesinin biraz zor olduğunu söyledi ve beni Beril Başaran’a yönlendirdi. Ertesi gün de tesadüfi bir şekilde bir toplantı vardı ve Beril Hanım ile görüştük. Kendimden, portfolyomdan, neler yaptığım ve bazı engeller yüzünden neler yapamadığımdan bahsettim. İşlerimi ve özellikle mezuniyet projemi çok sevdi. Beni desteklemek istediğini söyledi ve ne yapabileceğimizi konuştuk.

Mina’nın Çocukları için o sene yapılacak bir etkinlik henüz gündeme gelmemişti. Benimle tanışınca “Tamam! Bu sene sana odaklanacağız.” dediler. İlk defa dernekten mezun olan bir bursiyer desteklenmiş olacaktı bu sayede. Bu şekilde kendi bünyelerinden çıkan genç bir kıza piyasada alan tanımış, kendini tanıtması, işlerini sergilemesi ve daha da büyük bir şekilde sergi oluşturmasını sağlamış oldular. Bu vesile ile beraber benim ilk kişisel sergim oldu. Bu sergiyi de 1 Mart 2025 tarihinde gerçek bir kolektif çabayla açmış olduk.

Sergide 19 işim yer alıyor. Bir de performansım var. İki katlı sergide işlerim seriler halinde yer alıyor. Üst katta mezuniyet projem var. Bu sayede onu da sergilemiş oldum. Seride 22 tane iş var. Fakat sergi kapsamında saygı mahiyetinde 11 tanesini koyduk. Bu, sembolik bir dili temsil eden ve devam eden bir proje. Henüz bitmiş bir iş ve bitmiş bir dil değil. Bu aynı zamanda kendimi anlatmaya çalıştığım yeni bir ifade şekli. Performans da bu işle bütünleşiyor. Sergi bitene kadar her cumartesi canlı performanslarla sergileyeceğim. İkincisi 8 Mart’da gerçekleşmiş oldu.

Alt katta da yine seri halinde işlerim var. Yoğunlukla seramik malzemesini kullandığım Şifrelenmiş Beden işi var. Tekil Hafıza isimli baya zor bir serüvenden geçen bir işim var. Çünkü burada ilk defa seramik ve teli birleştirerek büyük boyutlu bir heykel tasarladım. Bunun yanı sıra bu işle diyalog kuran Tekil Hafızanın Fragmanları başlıklı işim yer alıyor.

Bu vesile ile Mina’nın Çocukları sosyal sorumluluk projesi kapsamında gerçekleşen Kolektif İz sergisini izlemek üzere herkesi 30 Nisan 2025 tarihine kadar Haliç Sanat 3’e davet ediyoruz. Bu projenin acıları değil, anıları yaşatmak üzere hayata geçmesini sağlayan Beril Başaran’a, Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği ve üyelerine ve sergi mekanını sağlayan İBB Miras’a da ayrıca çok teşekkür ediyoruz.

Hepiniz iyi ki varsınız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir