Güncelleme Tarihi: 18 Ağustos 2023
Koleksiyonerlik, insanlık tarihiyle yaşıt olmasının yanı sıra insanlık tarihiyle paralel olarak evirilerek ve kendine çok daha geniş alanlar açarak günümüze gelmiş bir olgu. Koleksiyonerlik, kişinin tutku ve merakla takip ettiği bir konu etrafında anlamlı ve değerli bir birikimin içinde olmak olarak değerlendirilebilir.
Bazı koleksiyonerler, koleksiyonlarını özel alanlarda muhafaza ederken, bazıları ise bu değerli koleksiyonlarını yaşam alanlarına taşıyarak, bu alanlara estetik ve derinlik katmayı tercih ederler.
Bir eve, ofise ya da yaşam alanına girildiğinde, mekânda bulunan koleksiyonlar, ait olduğu kişinin hayat felsefesi, estetik anlayışı ve hayata bakışı hakkında birçok fikir verebilir.
Dünyanın dört bir yanında etkisini sürdüren pandeminin bile hızını kesemediği ve dijital platformlarda devam eden koleksiyonerlik hakkında Türkiye’de bu konuda söz sahibi olan 3 önemli isimden aldığımız görüşleri keyifle okumanızı diliyoruz.
Unutmayın sanat giren yere kötülük girmez. Çünkü tüm konular sizi sanata, felsefeye ve estetiğe doğru keyifli bir yolculuğa yöneltir.
Yaşam Alanı ve Koleksiyon İlişkisi
Eda Kehale Argün, Christie’s Türkiye Temsilcisi
Önemli Türk ve Uluslararası sanat koleksiyonlarının sayılarının arttığı, nispeten şanslı bir ülkedeyiz. Ancak başarıyla yönetilen pek çok kurumsal oluşumun yanında şahsen tanışmak ve takip etmekten en çok heyecan duyduğum koleksiyonlar, kişinin samimiyetle kendini yansıttığı seçkiler oluyor. Koleksiyonerin kendisini bulduğu; kişiliğini, ilgi alanlarını, kendisine keyif ve heyecan veren, beraber yaşamak istediği yönlerini yansıtan koleksiyonlar. Bu tip koleksiyonların oluşması zaman alıyor. Ancak kişinin hem emek hem vakit ayırarak iletişim kurabildiği eserleri tanıması ve bunu yaşam alanına yansıtması, benim takip etmekten gerçekten çok keyif aldığım bir süreç.
Böyle bir koleksiyonda eserlerle beraber yaşamanın bir diğer güzel tarafı, onların ayrı ayrı, birer birer değerlendirilmesinin ötesinde bir araya gelmelerinden, birbirleriyle konuşmalarından oluşan ilişkileri ve zenginlikleri bir arada yaşayabilmek. İki eser ayrı ayrı izleyiciye farklı şeyler söylerken, koleksiyonerin gözüyle bir araya geldiklerinde, ortaya çok daha farklı bir hikâye koyabiliyorlar. Bir eve, ofise girip bu ilişkileri, onların sayesinde de koleksiyoneri tanımak her zaman özel ve kişisel bir deneyim.
İnsan neden koleksiyon yapar?
Denizhan Özer, Küratör
İnsanların sahip olma duygusuyla, zevk için, bazen de kâr amacıyla bir araya getirdikleri, özelliklerine göre ayrılmış nesneleri, objeleri, birtakım şeyleri toplama durumuna koleksiyon deniyor.
Aslında “İnsan neden koleksiyon yapar?” sorusunu sormak gerekiyor. İnsan sahip olma duygusuyla koleksiyon yapıyor. Ama her şeyden önce sanat eseri koleksiyonu yapabilmek için “tutku” gerekiyor.
Türkiye’de tabii ki tutkuyla yapılmış koleksiyonlar var. Özellikle bazı objeleri toplayan kişiler ve bazı alanlarda çok ciddi koleksiyonlar var. Fakat sanat eseri anlamında koleksiyon yapanların çok az olduğunu düşünüyorum.
Mesela İstanbul’da sadece “Zonaro” alan bir koleksiyoner var. İşte bunlar gerçek koleksiyonerler. Yani spesifik olarak neyi alacağını, neyi yapacağını bilen insanlar. Ve bu kişiler, topladıkları her neyse onunla ilgili engin bilgiye, her türlü detay bilgiye de sahipler. Yani neyi ne için ne şekilde topladıklarını biliyorlar. Doğal olarak da bu kişilerin evlerine gittiğinizde ya da onlara ait birtakım mekanlara gittiğinizde, o koleksiyona ait parçaların orada yer aldığını görüyorsunuz. Herhangi bir şeye baktığınızda, mesela diyelim ki Zonaro’ya baktığınızda duvarda asılı olan Zonaro’nun beş sene öncesinde veya sonrasında neyi yaptığını, hangi resmi ne şekilde yaptığını anlatan birisi var. Bu tamamen tutkuyla yapılmış, bilgiyle donatılmış bir koleksiyon oluyor. Ve siz de bu yaşam alanı sayesinde bambaşka bir bakış açısına sahip olabiliyorsunuz.
Müze Evler
Özge Günaydın / Sanatçı
Koleksiyonerlik aslında bir gustodur, yaşam biçimi ve zevktir. Yaşamdan aldığınız zevki yansıtır. Bu biriktirmeyle ya da istifçilikle ölçülemeyecek bir şeydir. Bazı şeyleri farkına varmadan üst üste koyarsınız, istiflersiniz, onlar bir yığıntı oluşturur hayatınızda. Ama koleksiyonerlikte aslında belli bir konuyla ilgili bilgi birikimini, ön görünüzü, sevginizi, duygunuzu yansıttığınız bir hatıralar dizini oluşturmaya başlarsınız. O da sizin hayatınızın bir parçası haline gelmeye başlar.
Benim ailemden miras kalan birçok küçük bir koleksiyonum var. Bu koleksiyonun içinde ailemden miras kalan pul koleksiyonum, resim koleksiyonum ve heykel koleksiyonum olarak kategorize edebileceğimiz unsurlar var. Koleksiyonların aslında bu şekilde kategorize edilmesi çok önemlidir. Çünkü her biriktirdiğiniz şey koleksiyon anlamına gelmez. Onları tarihleriyle, anlamlarıyla, hatıralarıyla, size ne çağrıştırdıklarıyla hayatınızın bir parçasında tutmanız çok önemlidir.
Bu isterse eviniz, isterse ofisiniz, isterse de kendinize ait sadece bir odadan bile ibaret olan müzeniz olabilir. Örneğin benim dedemin kendisine ait bir müzesi vardı, evinin içerisinde bir odaydı ve adı gerçekten de müzeydi. Kilitli bir kapıydı, belli zamanlarda kapısı açılırdı ve biz ziyaret ederdik.
Ben müzecilik anlayışıyla çok bağdaştırıyorum bunu çünkü müzeciliği aslında koleksiyonerliğin en üst yapısı olarak görüyorum. Artık bugüne kadar topladığınız, seçtiğiniz her şeyi insanlara göstermek için bir seçki oluşturuyorsunuz. Ben de ileride bir müze yapmayı canı gönülden arzuluyorum. İnsanların hayalleriyle ilgili, bugüne kadar seçtikleri objeleri, nesneleri, resimleri, heykelleri, biriktirdikleri her şeyi, bunları topladıkları alanları müzeleştirmelerini arzu ediyorum çünkü bu aslında bir gusto.
Bir insana bir sanat eseri, koleksiyoner olmasıyla ilgili bir parça hediye ettiğinizde aslında ona bir yaşam zevki, bir hatıra sunmuş oluyorsunuz ve onun bir başlangıç yapmasını sağlıyorsunuz.