Gazeteciliğin Doğasında Muhaliflik Var

Güncelleme Tarihi: 22 Ağustos 2023

“Normalde her röportajın giriş yazısı, röportajı yapan kişi tarafından kaleme alınır fakat bu röportaj özelinde bu kuralı yıkmak istiyorum. PlumeMag’i kurarken öncelikli hedefim tarafsız ve faydalı içerik üreten bir platform oluşturmaktı. Okuyucuyu gizli ya da aleni reklam bombardımanına tutmak, haber makyajı yapılmış reklam içeriklerine imza atmak zorunda kalmak istemiyordum.

Maalesef Türkiye’de gazetecilik öyle bir noktaya geldi ki yılların gazetecilerinin yönettiği “gazete” adı altındaki broşürler, sadece reklam verenin ve popüler isimlerin adam yerine konduğu dergiler dört bir yanı sararken okuyucu büyük ölçüde yalnız bırakıldı.

Bu sistem okuyucu nezdinde tatsız bir deneyim olduğu kadar gazeteci olmak isteyen gençler için de kötü örnek teşkil etti. Koltuğuna yapışan elindeki güçle istediğini yapar oldu. Çok “büyük” gazetecilerin vahim ötesi içerik ve bilgi hataları hep örtbas edildi. Bunlara gülünüp geçildi.

Ancak neyse ki özellikle pandemi sürecinde sosyal medyada içerik üretenlerin sayısının artması ile gazetecilik büyük bir evrim sürecine girdi. Artık çok büyük gazetecilerle iletişimde olmak sadece 30 yıl öncesinin PR’ını yapanların defterinde yazıyor.

Ne markalar ne de tüketici artık boş lafa kanıyor. Şişirilmiş tiraj vesaire… Bunların da bir önemi yok. 

Bunun en güzel örneklerinden biri de Hürriyet’ten tazminatı bile verilmeden birçok meslektaşı ile birlikte atılan Serkan Ocak. Onun şu an sahip olduğu marka değeri ne Hürriyet’le alakalı ne de başka bir şeyle. O ürettiği içerik, yaratıcı bakış açısı ve en çok da merakı sayesinde değerli bir gazeteci olmaya ve bu şekilde takip edilmeye devam ediyor.

İsmi lazım değil, bazı gazetecilerin elinden kartvizitlerini aldığınızda geriye ne kalır ki? Ancak gazetecilik ateşi içinde yanan isimlerin kartvizite ihtiyacı yok. Biz de bu sebeple PlumeMag ekibi olarak yaptığımız konu toplantısında sürdürülebilir gazetecilik konusunda konuşacağımız isimler arasından ilk olarak Serkan Ocak’ı seçtik. Ekibimizin en genç üyesi Ceren de kendisiyle çok başarılı bir röportaj gerçekleştirdi.

Özellikle günümüzde Türkiye’de dijital bir içerik platformu kurmak ve buna düzenli yatırım yapmak çok zor. Bazen nereden girdim bu işe dediğim bile oluyor. Ama eski bir gazeteci, daimî iletişimci ve aktüel bir yayıncı olarak bu tarz röportajları ve Serkan Ocak gibi kişileri gördükçe, geleceğe hep umutla bakıyorum ve sizi Ceren Ay’ın röportajıyla baş başa bırakıyorum.”

Bihter Ayyıldız

Genel Yayın Yönetmeni


Kendisiyle bundan iki yıl önce, çevre gazeteciliği dersi aracılığıyla tanıştım. Sabah 9’da hepimiz uykulu gözlerle derse gelmişken kendisi son derece enerjik haliyle bizi karşılardı. Hep merak uyandıran bir konuyla güne başlarken klasik ders anlayışından uzakta, bize yeni deneyimler kazandırmayı hedefledi: Coşkun Aral, Altan Öymen gibi isimler derse konuk olarak katıldı, çoğumuz ilk kez basın toplantısına gittik, Hürriyet binasına geziler yapıldı…

Serkan Ocak 2003 yılında Marmara Üniversitesi Gazetecilik bölümünden mezun oldu, 2006’da Radikal Gazetesi’nde muhabir olarak çalışmaya başladı. Radikal kapanana kadar başta çevre alanı olmak üzere birçok önemli işe imza attı. Sonrasında Hürriyet Seyahat’in genel yayın yönetmenliğini yaptı. Şu anda DW için çalışıyor. Kendisiyle Hürriyet’ten sonraki hayatı, gazetecilik, sosyal medya ve daha birçok konuyla ilgili bir söyleşi gerçekleştirdik. 

Nerede Olduğumun Bir Önemi Yok, Önemli Olan İyi Bir Gazeteci Olmak

Hürriyet’le ilişiğiniz kesildikten sonra neler yapıyorsunuz?

Çok yönlü bir gazeteci olduğumu düşünüyorum, bunun faydalarını da görüyorum. Sadece fotoğraf çeken, sadece yazı yazan, sadece video çeken gazeteci modeli yok. Fotoğrafını çekip videosunu kurgulayıp editörlüğünü de kurgusunu da yapabilmek gerekiyor. Hürriyet’te kurum içindeyken de Atlas Dergisi’ne yazı yazıyordum, Açık Radyo’da yayın yapıyordum, Bilgi Üniversitesi’nde ders veriyordum. Gazetecilik mesaisiyle devam eden bir şey değil, çok yönlü olmak özellikle son dönemde medya sektörünün içerisinde gerekli. 

Özetle biraz çok yönlü olunca fazla boşta kalmadım, Hürriyet’le yollar ayrılınca… Ayrılınca değil, Hürriyet ben ve 45 arkadaşımı tazminatsız işten atınca hemen çalışmaya başladım. Serbest gazeteciyim, DW ana haber ürettiğim yer olmakla birlikte +90’ın Youtube kanalı için belgesel içerikleri yapıyorum, radyo yayınları yapıyorum, bazı dergilere yazıyorum, online sitelere yazıyorum. Gazetecilik bir yaşam biçimi, iyi içerikler üretip iyi haber yaptığın zaman yayınlayacak mecrayı buluyorsun. Çok paralar kazanamıyorsun ancak iyi bir gazeteci şartlar ne olursa olsun, hiçbir zaman açıkta kalmaz, aç kalmaz.

Gazete Okumayan İletişim Fakültesi Mezunları Geziyor Ortada

Hürriyet’ten sonra da çalışmalarınız aynı hızla devam ediyor, sektörde aranan isimlerden birisiniz. Serkan Ocak isminin bir marka haline gelmesini nasıl sağladınız?

İyi bir marka mıyım bilmiyorum, hedefimde marka olmak da olmadı hiçbir zaman ancak iyi şeyler yapınca bilinirliğiniz artıyor. Televizyona adım atınca belirli bir kitlen oluyor ancak ben televizyona adım atmadan yoluma devam ettim. Marka olma meselesi tüm sektörler için geçerli, bu da bir süreç. Pazarlama stratejisi gibi, bunun da stratejileri var. Günümüzde özellikle sosyal medyanın şişirdiği balon dünyada her markanın iyi içerik üretmediğini görüyoruz, yine de geniş kitlelere ulaşılabiliyor. Ancak gazeteciler için konuşmak gerekirse marka gazetecilerin hepsi genelde iyi isimlerdir. 

Çok çalışmak, çok yönlü olmak gerekiyor, bunları sağlayabiliyorsan zaten bir şekilde tutunuyorsun. Yaratıcılık, kabiliyet, çok izlemek, çok okumak gerekiyor. Batı dünyasını takip etmek gerekiyor, tüm bunlar birleşirse iyisindir, farklısındır. Farklı olmak zor değil; biraz okuyan, gündemi takip eden biriysen, biraz meraklıysan ki artık merak yok… Gazete okumayan iletişim fakültesi mezunları geziyor ortada.

İçerik Olmadan Milyon Takipçi Bir Şey İfade Etmiyor

Gazete tirajları 200 bin aralığında seyrederken Ayşe Arman bir röportajını Instagram üzerinden yayınlayarak 1 milyon kişiye ulaşabiliyor. Sizin sosyal medyanın yükselişi ile ilgili fikirleriniz neler?

Mikro influencer’lar bile artık gazetelerin eriştiği kişi sayısından daha fazla insana erişebiliyor. Attığım tweet 250 bin erişime ulaşabiliyor ancak her şey erişim demek değil, sosyal medyada gördüklerimizin hiçbiri 20 bin satmayan Hürriyet’in attığı manşet kadar değerli olamaz. Artık dijital dünyaya geçişin başlamasıyla gazete tirajlarının bir hükmü kalmadı. Sosyal medyada da herkes birilerini like’lıyor ve orada biraz reklam dünyası da belirleyici. Sahte – gerçek takipçi birbirine karışmış durumda, bu da kullanıcı için bir illüzyon yaratıyor. Çoğu takipçinin sahte olduğunu grafikleri takip edince görebiliyorsunuz, bu noktada iyi içerik üretmek önem kazanıyor, içerik olmadan milyon takipçi bir şey ifade etmiyor. Kullanıcının kimden ne içerik tükettiğine dikkat etmesi gerekiyor. İçerik iyiyse, iyi bir terzinin her zaman müşterisi olması gibi, takip ediliyorsunuz. Para kazandırır veya kazandırmaz ki medya sektöründe para kazanma genelde ters ilerler, iyi içerikle alakalı değildir, ancak yine de belirli bir kitleye ulaşmanı sağlar. 

Instagram’ı oldukça aktif kullanıyorsunuz, diğer sosyal medya platformları için yeni projeleriniz var mı?

Youtube kanalım da var ama etkin kullanmıyorum, Youtuber olmak kolay geliyor insanlara ancak zor. İyi para kazanan influencer’ların da büyük bir arka planı var, iyi bir çalışmayla oradalar. Bu bir iş ve stratejiyle ilerliyor, çok iyi içerikler üretmek lazım. Ne yapmak gerektiği belli ancak kurgu, içerik üretme bunlar için ayrı bir ekip kurup uğraşmak gerekiyor. Instagram kullanımı nispeten daha basit ancak o da bir efor gerektiriyor tabii, bir paylaşımın altına yazılacak şey için bir haber yazmak kadar mesai harcadığım oluyor. Ben iyi bir gazeteci olmak istiyorum, ona göre bir plan çizdim şu anda. DW’de ilerliyorum, iyi bir haber yayıncısı olduğunu düşünüyorum.

Özellikle pandemi döneminde vakalarla ilgili verilerin doğruluğu tartışılırken şeffaf haberciliğe olan ihtiyacı fark ettik ve bu noktada çoğu insan sosyal medyayı bir haber alma aracı olarak kullanmaya başladı. Siz sosyal medyayı bilgilendirici buluyor musunuz?

Sosyal medya bilgi alma kanalı ancak haberi nereden aldığınızın çok önemi var. Gazeteciler takip ediliyorsa güvenilir oldukları için. Sosyal medyadan daha güvenli habere ulaşmak, haberi nasıl analiz edebileceğini bilmek gerekiyor. Avrupa Birliği Türkiye vatandaşlarına Schengen vizesi verilmeyecek diyor, bunun altındaki sebebi düşünmek verilerin doğruluğu konusunda şüphe uyandırıyor. Artık gerçekliğe siyasi durum karar veriyor ve sorgulayıcı olmak gerekiyor, sosyal medyada yalan haberler uçuşsa da güvenilir kaynaklar takip edilerek asgari yorum yapılabilir. 

2006’da çalışmaya başladığınız Radikal kapandı, Hürriyet’le yollarınızı ayırdınız. Tüm bunlarda siyasi ortamın çok etkisi var, durum daha iyiye gitse gazeteciliğin geri döneceğini düşünüyor musunuz?

Tabii ki her şeyin siyasetle alakası var, Aydın Doğan’ın medyadan çekilmesi, Demirören’in medya patronu haline gelmesi… Haber yapılamıyorsa, gazeteciler tutuklanıyorsa bunlar siyasi sebeplerden. Politik ortam değiştiği takdirde gazetecilik de değişecek. Gazetecilik hiçbir zaman ölmez, hiçbir zaman susmaz, sadece sesi kısılır. Olanlara rağmen sesi çıkıyor, yine de şu andaki ortam normal değil, ancak her zaman normalleşmeye muktedirdir. Hiçbir şeyi sıkamazsınız, mutlaka kendi yolunu bulacaktır tıpkı doğa gibi, çok müdahale edersen patlar bir yerde. Aynı şekilde biz de doğanın bir parçasıyız. Bugün çoğu insan susuyor, susmak istemeyenler de susuyor, hapisten korkuyorlar veya vergi cezalarından vesaire. Ancak bence bir normalleşme sürecini yaşayacağız, göreceğiz. Bir yandan artık eskisi gibi, büyük dev medya kanalları yok, yeni alternatif mecralar ortaya çıkıyor. Ana akım dediğimiz şeyin yerini alıyor. Medyadaki dönüşüm dijitale doğru gidiyor, gazete artık bir ürün haline geldi, ticareti yapılan mecralar türedi ve sadece haber portalı değiller. Hürriyet üzerinden örnek vereyim: Hürriyet Emlak, Otomotiv kuruldu ve bir sürü sektörle entegre hale geldi. Yeni kanallar ortaya çıkmaya başlıyor; Olay TV, Global Haber gibi. Her şeye rağmen varız, devam ediyoruz.

Yıllarca “Çevre Gazeteciliği” yaptınız, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Çevre Gazeteciliği dersi veriyorsunuz. Bu alanda dünya ve Türkiye arasında ne gibi farklar var?

Bu alanda tüm dünyada sorunlar var, genellemek doğru olmaz ancak Batı ülkelerinin bir tık daha hassas olduğunu görüyoruz. Ekoloji günümüzün en önemli meselesi haline geldi çünkü sağlıklı gıdaya erişim, su kaynakları, iklim, oksijen gibi yaşamımızın temel parçalarını barındırıyor. Sanayi ve emlak alanlarında bile temiz bina yapılaşmaları öne çıkıyor. İngiltere biraz daha farklı, The Guardian’ın çevre gazeteciliği için ayrı bir alanı var, çevre editörleri var. Bu alanda ülkemizde kurumsal bir bakış açısı yok, biraz kır bayır gezi yazısından hallice ancak iyi çevre gazetecileri ve önemseyen kurumlar yok değil. Radikal’deki ortam benim çevre gazeteciliği yapmamı destekledi, orada bir alan buldum, uzun süre çevre gazeteciliği yaparak çalıştım. Radikal kapansa da hala önemseyen organlar var, Yeşil Gazete gibi. Açık Radyo’da yüzde sekseni doğa üzerine olan programlar var meraklısına. Gitgide de daha önemli bir hal alacak, iklim değişikliği için 30, 40 yıldan bahsediyoruz ve bunlar kısa süreler. Bugünün öğrencileri de bunları görecek. Uzmanlık olarak gazetecilerin bunu seçmesi önemli, çevreyle ilgili çok haber var. Türkiye’de şöyle bir durumla karşılaşıyoruz; çevre meselesi, doğaya zararın haberi siyaseti ilgilendiriyor ve haberlerin yayınlanmaması konusunda baskı yapılıyor. En ufak haber sizi muhalif yapıyor ki gazeteciliğin doğasında muhaliflik vardır ancak bu öyle anlaşılmıyor bugün. Çok klasik bir tabir vardır; köpek insanı ısırırsa değil, insan köpeği ısırırsa haberdir diye. İyi giden şey haber olmaz çünkü bu zaten kamu görevidir. Haberin doğası olumsuzluk içerir, ben de hükümet kim olursa olsun, ekolojik yıkımla ilgili her şeyi haber yapmaya devam edeceğim.

Kars’a Gitmemiş İnsan Anadolu’yu Biliyorum Diyemez

Hürriyet Seyahat’in eski genel yayın yönetmeni olarak pandemi, kur artışı derken seyahat etmenin durumunu nasıl görüyorsunuz?

Pandemiden dolayı insanlar eve tıkıldı ancak yaz dönemi biraz hareketlendi. İnsanlar gezecek, gezmek zorundalar; hele bu kadar stresli bir ülkede yaşarken. İnsanların bu stresi atması lazım, bunun da en iyi yollarından biri gezmek. Ben hep pozitif bakmaya çalışıyorum, kurlar arttığı için yurt dışına çıkamıyorsak bu ülkeyi gezelim, gezmek için illa İtalya’ya gitmeye gerek yok. Ülkemiz o kadar zengin ki her ilin ayrı güzellikleri var. Kıyı kıyı, şehir şehir gezilmesini tavsiye ediyorum. Hint Okyanusu’nda denize girdim, Atlas Okyanusu’nda girdim, Kutuplarda girdim. Ege Denizi kadar canlı, coğrafi yapısı güzel bir deniz yok. Kapadokya’yı görmemiş vatandaş olmaması gerekiyor, Kars’a gitmemiş insan Anadolu’yu biliyorum diyemez bana kalırsa. Pot Yaylası’nı görmemiş insan ben yayla gördüm dememeli. Büyük paralar harcamaya da gerek yok. Kamp, outdoor etkinlikleri çok revaçta. Yakın zamanda Kandıra’da kamp yaptım, denizi Göcek’i aratmıyor. Tüm bunları keşfetmek gerekiyor, merak gerekiyor, insanın içinde olması gerekiyor. Hesaplı bir şekilde çok iyi gezebilirsiniz, çok iyi yiyebilirsiniz. Yeni yer görmeye açık ve meraklı olmak benim en büyük şansım.

Doğanın korunması için yeterli çalışma yapılıyor mu sizce?

Olympos gibi bir yerde valesi olan otel var. Ağaç evlerle başladı, bugün gelinen nokta bu. Koruma, sürdürülebilirlik gibi kavramlar kullanılıyor ama hepsinin içi boş kalıyor. Hiçbir tesis yapılmasın değil, ancak düzgün bir planla doğa korunarak yapılması önemli. Rant olmaması, koruma-kullanma dengesi içerisinde olması lazım. Biz ne kullanabiliyoruz ne de koruyabiliyoruz, el attığımız her yeri tüketiyoruz. Bazen yasaklara seviniyorum, bu yasaklar koruyucu olabiliyor çünkü… Her yer çöp, ağacın arkasına atılıyor, cinayet gibi bir şey bu. Çok basit ama hala çöpleri toplamak, çöp atanı uyarmak gerekiyor. Ancak bu şekilde bir yerlere ulaşacağız…

İyi İçerik Her Zaman Yerini Bulur!

Sürdürülebilir gazetecilik nasıl mümkün olur?

Doğru, kesin olan bir şey var, o da içerik üretmek. Mecralar hep değişir, bir dönem Facebook hayatımızı işgal etti, haberleri oradan alıyorduk. Şu an sadece doğum günü hatırlatan bir mecra haline geldi. Şu anda Instagram daha fazla kişiye ulaştırıyor; bugün Instagram, yarın farklı bir mecradan olacak ancak iyi içerik her zaman yerini bulacak. Sürdürülebilir bir model; dijitalleşen çağa ayak uyduran, yeni mecralar neye ihtiyaç duyduğunu fark edip cevap veren bir model. Yatırım gerektiriyor; iyi bilgisayar, iyi kameralar, cep telefonları almak lazım ki insanların ilgisini artık bunlarla çekiyoruz. Gazetecinin kendisinin etrafta neler olup bittiğini merak etmesi gerekiyor; Buzzfeed muhabirleri neler yapıyor, DW muhabirleri neler yapıyor, New York Times neler yazıyor, bunlara bakması gerekiyor. Kısacası iyi bir içerik üretici olmak gerekiyor, mecranın bir önemi kalmıyor. Çok eskiden Radikal, sonra Hürriyet, şimdi DW, gelecekte belki farklı bir mecrada olacağım ancak nerede olduğumun bir önemi yok, önemli olan iyi bir gazeteci olmak.