Fine People Community | Bahar Akbulut Röportajı

Fine People Community markası kurucusu ve tasarımcı Bahar Akbulut marka yolculuğunu web sitesinde şöyle özetliyor: “Hem ihtiyacımız olanı tüketirken, hem de içinde olmaktan besleneceğimiz, bize kendimizi iyi hissettirecek bir topluluk oluşturabiliriz. Çünkü hepimiz aynı gemideyiz. Ve Hubert Reeves’in dediği gibi ‘Eğer doğa ile savaşımızı kazanırsak sonunda biz kaybedeceğiz.’ O yüzden markamızdaki «Fine», her anlamda «iyi olma» halinden ve iyi hissetmekten geliyor. Üretimlerimizdeki tüm kumaşlarımızı sadece organik sertifikalı ve saf kumaşlardan seçtik ve alınan her ürünün başka bir iyiliğin yapılmasını sağlayacağı şekilde bir sosyal sorumluluk projesi kurguladık.”

Bu kısa girişten sonra Bahar Akbulut ile keyifli sohbetimize geçelim. Buyrunuz.

Fine People Community senin yolculuğunun neresinde doğdu? “Tamam, ben artık böyle bir şey yapmalıyım” dediğin anı hatırlıyor musun?

Aslında Fine People, benim kendi yolculuğumun bir dönüm noktasıydı. Uzun yıllar kurumsal hayatta çalıştıktan sonra, hayatın hızını yavaşlatmak, daha anlamlı üretmek ve gerçekten hissettiğim bir şeyin peşinden gitmek istedim. Pandemi döneminde içe dönüp kendi değerlerimi yeniden tanımladığımda, “artık daha sade, daha bilinçli bir yaşamın içindeyim” dedim. Fine People, o kararın somut hali oldu — sadece bir marka değil, bir içsel dönüşümün dışavurumu aslında.

Markaya baktığımda çok senin ruhunu taşıyor gibi geliyor bana. Sen kendini bu markanın neresinde görüyorsun?

Tam kalbinde. Fine People benim hislerimden, seyahatlerimden, dokunduğum insanlardan, yaşadığım dönüşümlerden beslendi. Yani markayı yöneten biri değilim, onunla birlikte evrilen biriyim. Her parça, her koleksiyon, o dönem ben kimsem onun yansıması oluyor. O yüzden Fine People aslında benim ruh halimin zamansız bir arşivi gibi.

Hep “az ama kaliteli” diyorsun. Senin için “kalite”yi belirleyen şey ne?

Benim için kalite, bir ürünün görselinden çok onun ruhuyla ilgili. Kumaşın doğallığı, el işçiliğinin izi, bir kıyafetin yıllar geçse de değerini koruması… bunların hepsi bir bütün. Kalite bana göre “gürültüsüz mükemmellik”tir; sessiz ama güçlü bir etki bırakmak.

Sezonları birbirine bağlayan parçalar yaratma fikrin çok hoşuma gidiyor. Gardıropta kendi stilini kurmak isteyen biri için bu nasıl bir yolculuk?

Kendi stilini bulmak, aslında kendi kimliğini bulmak gibi. Ben her koleksiyonu bir devam hikayesi gibi görüyorum; bir önceki sezondan izler taşıyor ama yeni bir duygu ekleniyor. Bu, gardırobunu yavaş yavaş, anlamla büyütmek demek. Bir tür “kişisel bütünlük” kurma yolculuğu.

Senin kişisel stilinde Fine People’ı nasıl görüyoruz?

Benim stilim doğal, zamansız ve biraz melankolik belki. Keten pantolonlar, sade gömlekler, el işçiliği detaylar… Her şey sade ama bir hikayesi var. Fine People da tam bu çizgide duruyor. Benim için giyinmek, “ben kimim?” sorusuna sessiz bir cevap vermek gibi.

Ketenle olan bağını çok merak ediyorum. Neden hep keten?

Keten doğanın dilini konuşan bir kumaş. Nefes alıyor, yaşlanıyor, kırışıyor — tıpkı bizler gibi. Kusursuz değil ama gerçek. O yüzden kendimi ketende buluyorum. Her parça biraz insan gibi; yaşadıkça güzelleşiyor.

Az üretmek, çok özenmek kulağa çok doğru geliyor ama zor olmalı. Seni en çok zorlayan kısmı ne oldu?

Hız çağında yavaş kalmayı seçmek en büyük cesaret bence. Az üretmek, bilinçli olmak demek ama aynı zamanda sabırla sınanmak demek. En zor kısmı, hızlı başarı kültürünün seni içine çekmeye çalıştığı anlarda kendi ritmine sadık kalmak. Ama ben hep şuna inanıyorum: gerçek bir şey zaman ister.

Fine People parçası alan birinin onu giyerken ne hissetmesini istiyorsun?

Kendine iyi gelen bir şey yapmış olmanın huzurunu. Çünkü bir kıyafeti giymek sadece estetik bir tercih değil, aynı zamanda bir değer seçimi. Ketenin tenine değdiği o ilk anda, doğayla bir bağ kuruyorsun. Ben o hissi “sessiz bir lüks” olarak tanımlıyorum.

Seyahat ederken gördüklerin, hissettiklerin tasarımlarına nasıl yansıyor?

Ben her seyahatte bir duyguyu taşıyorum geri; bazen ışığın tonu, bazen bir taşın dokusu… Gittiğim her yer bende bir iz bırakıyor. Bu izler sonra tasarımlarda, renklerde, dokularda kendini gösteriyor. Aslında Fine People, benim seyahatlerimin görsel günlüğü gibi.

Sosyal medya ve markanın görsel dünyası birbiriyle çok iç içe. Senin için bu iki alan nasıl birbirini besliyor?

Benim için sosyal medya bir vitrin değil, bir hikaye anlatıcısı. Orada paylaştığım her kare, markanın dünyasındaki bir duygunun uzantısı. Fine People zaten yaşanan bir şey olduğu için, ben onu anlatmıyorum; sadece paylaşıyorum. Gerçek bir hayat akışı içinde.

Hiç oldu mu, bir şehir ya da bir yolculuk sana doğrudan bir tasarım ilhamı getirdi?

Çok. Mısır’da, Yunan adalarında, Fas’ta, her birinde başka bir “zaman duygusu” var. O duygular renk paletime, kumaş seçimlerime, hatta koleksiyon isimlerine yansıyor. Bir yerin kokusu bile bazen yeni bir tasarımın başlangıcı olabiliyor.

Fine People Community’yi kurarken ödün vermem dediğin değer neydi?

Samimiyet. Ne üretim sürecinde, ne iletişimde, ne görsel dünyada… hiçbir şey yapay olmamalıydı. Fine People’ın özü, dürüstlük. Gerçek kumaş, gerçek insan, gerçek hikaye.

“İyi insanlar topluluğu” sadece bir marka adı değil. Bu topluluk hissini nasıl yaşatıyorsun?

Fine People aslında hepimizin ortak bir özlemini temsil ediyor: ait hissetmek. Bizim topluluğumuz, birbirini yargılamadan, sade bir estetik anlayışı ve iyi niyet etrafında buluşan insanlardan oluşuyor. Mağazaya gelen biri bile o enerjiyi hissediyor. Çünkü markanın temeli “insan” zaten.

Yavaş modaya yeni adım atmak isteyen biri için küçük bir önerin var mı?

Azdan başlamalarını öneririm. Daha az ama daha anlamlı seçimler yapmak. Kıyafeti alırken “bu bana gerçekten iyi hissettiriyor mu?” diye sormak bile büyük bir fark yaratıyor. Yavaş moda bir felsefe; dolabından başlıyor, hayatına yayılıyor.

Fine People Community senin için bir marka mı, yoksa bir yaşam biçimi mi?

Kesinlikle bir yaşam biçimi. Üretimden iletişime, ilişkilerden zamana kadar her şeyde “az ama iyi”yi yaşamak benim için bir tutum. Fine People da bu tutumun görünür hali.

fine people community bahar akbulut

Gelecek için hayallerin neler?

Fine People’ın bir dünya markası olmasını istiyorum ama o “dünya markası” tanımı benim için sadece ticari değil. Ben markanın ruhunun, o sade ama güçlü hissinin farklı kültürlerde de yankı bulmasını hayal ediyorum. Aynı zamanda daha çok kadına ilham veren, sürdürülebilir bir yaşamın mümkün olduğunu gösteren bir platform olmasını istiyorum.

Fine People Community nerelerde satılıyor?

Online olarak finepeoplecommunity.com’dan ve Nişantaşı’ndaki Fine Concept Store’dan ulaşılabiliyor. Ayrıca seçili otellerde, galerilerde ve yaz aylarında özel pop-up etkinliklerinde de yer alıyoruz.