Hızlı üretim, hızlı tüketim, devamlı değişim, hep yeni ve hep son moda! Adeta tekerleğinde hızla dönen ancak aynı şeyi sürekli tekrarlayıp bir adım öteye gidemeyen hamsterlar gibi… Bir moda akımı diğerini böylesine bir hızla takip ederken “tarz” olmak, devamlı harcamak demek. Devamlı harcamak ise sırf moda diye satın alınan ve birkaç kere giyilip terk edilen yalnız kıyafetler ve kocaman bir israf anlamına geliyor. Neyse ki tüketerek var olmak dışında alternatifler de var. Mesela tüm bu çılgınlığın aksini benimseyen yavaş moda kavramı…
Peki, yavaş moda nedir?
Basitçe anlatmak gerekirse tükettiği kaynakların farkında olarak daha uzun süre giyebileceğimiz, kaliteli ve yapımında çevreye zarar gelmeyen kıyafetler tercih etmeye yavaş moda deniyor. Doğal olarak bu moda akımı, fabrikasyonla ve büyük markalarla el ele yürümüyor. Aksine daha yerel atölyelerin üretim sürecini tamamen sürdürülebilir ve şeffaf şekilde yürüttüğü kıyafetler yavaş moda yaklaşımının temelini oluşturuyor.
Yavaş Moda: Kaliteli Üretim ve Bilinçli Tüketim
Fabrikasyondan uzak bir şekilde üretim nasıl yapılır? İnsanlık 20. yüzyılın başından beri bu sorunun yanıtını veremez hale geldi. Halbuki geçen 170 yıldan önce zaten tüm dünyaya yavaş moda hakimdi. Nitekim dünyanın dört köşesinde:
- Keten gibi sürdürülebilir ve kaliteli materyallerden yapılan,
- Trend olma derdinden uzak, zamansız,
- Küçük dükkanlarda üretilip satılan,
- Yerel kaynakları besleyen ve yerel üretimi destekleyen,
- Sezon kavramından uzak, giyime her zaman müsait,
- Kaynakları cömertçe harcamamak için sipariş üzerine üretilen kıyafetler giyiliyordu.
Şimdiyse McKinsey’in yaptığı bir araştırmaya göre üretilen her beş kıyafetten üçü, aynı yılda çöpe atılıyor ve daha da acısı bu kıyafetlerin %90’ı gereksiz yere gözden çıkarılıyor. Sayılar oldukça ürkütücü, hele ki bu kıyafetleri üretmek için dünya ortalamasının çok daha altında bir ücrete çalışan işçileri göz önünde bulundurursak…
Sonuçta büyük markalar, bizzat bu işçilerin üzerinden ucuz yollu milyonlarca kıyafet üretiyor ve ucuzluk, kullan-at mantığını da beraberinde getiriyor. Sonra da ya ucuz diye önemsenmeyen ya da modası geçtiği için gözden çıkarılan kıyafetler çöpü boyluyor. Bu neden sonuç ilişkisini bozacak olanlar ise tüketicilerin ta kendileri. Bilinçli ve çevreye duyarlı bir tüketim alışkanlığı geliştirerek kaliteli, sömürüden uzak ve doğa dostu bir üretim sürecine davetiye çıkarmak hepimizin elinde. Elbette bu üretim süreci yukarıdaki kriterlere uyan, ömürlük şeklinde tabir ettiğimiz kıyafetler üretilmesini sağlayacak ve değişim için bir adım daha atmış olacağız.
Yavaş Moda ve Toplumsal Sorumluluk
Yavaş moda, sadece bireysel tüketim alışkanlıklarını değiştirmekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal sorumluluk bilincini de artırır. Yavaş modayı benimseyen tüketiciler, sadece kendileri için değil, aynı zamanda gezegen ve toplum için de daha iyi bir dünya inşa etmeye katkıda bulunurlar. Bu yaklaşım, moda endüstrisinin çevresel ve sosyal etkilerini sorgulamakla başlar. Fabrikasyon üretimin yol açtığı ekolojik yıkım, su kaynaklarının kirlenmesi ve yoksul ülkelerdeki işçi sömürüsü gibi sorunlar, yavaş moda ile ele alınması gereken önemli meselelerdir. Yavaş moda, bu sorunlara karşı bir duruş sergileyerek, daha adil ve sürdürülebilir bir moda endüstrisi için farkındalık yaratır.
Bu toplumsal sorumluluk bilinci, tüketicileri sadece kendi giyim tercihlerinde değil, aynı zamanda çevrelerindeki insanları da bilinçlendirmeye teşvik eder. Yavaş moda hareketine katılan bireyler, satın aldıkları ürünlerin kökenini, üretim sürecini ve işçilerin çalışma koşullarını sorgulayarak daha etik bir tüketim alışkanlığı geliştirirler. Bu sayede, moda endüstrisindeki olumsuzluklara karşı toplumsal bir bilinç oluşturulabilir ve geniş kitleler yavaş modayı benimsemeye teşvik edilebilir.
Yavaş Moda ve Ekonomik Dönüşüm
Yavaş moda, sadece çevresel ve sosyal sorumlulukları değil, aynı zamanda ekonomik bir dönüşümü de teşvik eder. Geleneksel hızlı moda anlayışında, büyük markalar düşük maliyetle yüksek miktarlarda ürün üretir ve bunları hızla tüketiciye sunar. Ancak bu, yerel ekonomiler ve küçük üreticiler üzerinde büyük bir baskı yaratır. Yavaş moda ise bu döngüyü kırarak yerel üretimi ve zanaatkarlığı destekler. Küçük atölyelerde, el emeğiyle üretilen kıyafetler, hem kalite açısından hem de etik değerler bakımından daha üstün olur. Bu da, tüketicilerin daha uzun ömürlü ve anlamlı parçalar satın almasını sağlar. Yavaş moda, yerel üreticilere destek olarak, onların ayakta kalmasına ve büyümesine yardımcı olurken, aynı zamanda ekonomik sürdürülebilirliği de artırır. Bu ekonomik dönüşüm, yalnızca yerel ekonomilere katkıda bulunmakla kalmaz, aynı zamanda tüketicilerin harcama alışkanlıklarını da daha bilinçli ve sorumlu bir şekilde yeniden şekillendirir.
Yavaş Modayı Takip Etmek İçin Tavsiyeler
Tüm hızlı moda dengelerini alt üst etmek için bilinçli tüketimin nasıl bir rol oynadığını keşfettik. Fakat özellikle moda konusunda bilinçli tüketim için neler yapmamız gerektiği sorusu hala bilinmezliğini koruyor. Madem öyle, bu bilinmezliğin sürmesine daha fazla izin vermeyelim ve yavaş moda için atmamız gereken adımları değerlendirelim.
İlk tavsiyemiz, satın almayı düşündüğünüz kıyafetlere 30 giyim testini uygulamak. Kendinize “bu kıyafeti/takıyı aldıktan sonra en az 30 kere giyebilir miyim?” sorusunu sorun. Yanıt hayır ise alışveriş yapmaktan vazgeçin.
Bu sayı illaki 30 olmak zorunda değil, isterseniz 25 diyin isterseniz de 20, esnek olabilirsiniz. Ancak sayı çok ufalırsa testin bir manası kalmaz, o yüzden esnekliğin sınırlarına da dikkat etmek gerek.
İkinci tavsiyemiz ise kıyafetlerle duygusal bağ kurmanız yönünde. Eğer kıyafetlerle anılarınızı eşleştirirseniz o kıyafetten kopmak bir hayli zor olur. Bu sayede aynı parçayı daha uzun süreler rahatlıkla giyebilirsiniz. Bu nedenle gardırobunuzdaki her şeyin sizin için taşıdığı anlamı ve hatıraları aklınıza getirmeniz yavaş moda için kıymetli bir adım atmanızı sağlar.
Son olarak halihazırda elinizdeki kıyafetlere iyi bakmanızı tavsiye ederiz. Evet, kulağa düz mantık gibi geliyor ancak bu hususta atladığımız birçok nokta var. Örnek olarak lekelenmemesi adına yemek yaparken önlük takmayı deneyebiliriz. Ya da çamaşırları yıkarken etiketlerindeki uyarılara özen gösterebiliriz. Ek olarak kurutucu kullanmak yerine çamaşırları asmak her zaman daha iyi bir fikir. Bir de kıyafetleri gerçekten kirlendiğinde yıkamak epey önemli çünkü aksi takdirde hem enerji tüketiyor hem de kıyafetleri yıpratıyoruz.
Ellen MacArthur Derneği’nin araştırmasına göre son yıllarda kıyafetlerin tekrar giyilme sayısında %36’lık bir azalma var. Bu sayıyı artırma vaktimiz geldi geçiyor, yavaş moda ile el ele bir gelecek için bir an önce kıyafetlere bakış açımızı değiştirmeliyiz.
Kapak Fotoğrafı: Lum3n