Z Kuşağı Anlatıyor: Gelecek Kaygısı

Güncelleme Tarihi: 23 Ağustos 2023

Gelecek kimin ellerinde? 1995 yılından sonra doğan kişileri ifade eden ve benim de bir üyesi olduğum Z kuşağı, özellikle son yıllarda birçok tartışmanın ortasında yer alıyor. ‘Söz dinlemeyen ergenlerin nesli’, geçmiş nesillerle birçok noktada ayrışıyor. Hal böyle olunca da eleştiri oklarının bizlere çevrilmiş olması kaçınılmaz hale geliyor. Teknoloji sayesinde kendimize diğer nesillerden ayrı bir dünya yarattığımızı söylemek yanlış olmaz. Bana yakın yaştakiler çok iyi anlayacaktır ki internet bizleri de birbirimize bağlayan bir kültür ögesi haline geldi ve bu ögenin yakın zamanda daha da güç kazanacağını söyleyebiliriz.

Z kuşağını anlatırken sadece teknoloji bağlamında konuşmak birçok problemi göz ardı etmek olarak nitelendirilebilir. Bizleri geçmiş nesillerden ayıran tek şey teknoloji değil. Evet, Z kuşağı telefondan başını kaldırmıyor, büyüklerinin elini öpmeyi reddediyor, ailesine saygıda kusur ediyor, okulunu asıyor… Ancak tüm bunlar eleştirilirken önemli bir nokta gözden kaçıyor: Bu kuşak kendi içinde ne yaşıyor?

Gelecek Kaygısı

Fotoğraf: Jon Tyson

 

Gelecek kaygısı dediğimiz kavramı her insan hayatında birkaç kez duymuş ve bu kaygıyla baş başa kaldığı zamanlar olmuştur. Mevcut eğitim sistemi, aslında her nesli gerçek başarının yüksek sınav puanı kabul edildiğine ikna ettiği için çeşitli sınavlara girdik. Kafası rahat olarak nitelendirebileceğiniz tüm insanların da stresle karşı karşıya kaldığı bir dönemden geçtik ve bu kaygı kaçınılmaz olarak kapımızda belirdi. En iyi ihtimalle sadece meslek seçerken gündeme gelen gelecek kaygısı, Z kuşağı için artık kronikleşmiş bir problem ve uzun süre bizlerin zihninden ayrılacak gibi gözükmüyor.

Yakın zamanda oldukça agresif bulunan ve sosyal medyanın dilinden günlerce düşmeyen Greta Thunberg’i hepimiz hatırlıyoruzdur. Greta’nın iklim krizine vurgu yaptığı ve “yaşlıları” çocukluğunu çalmakla suçladığı açıklaması, günlerce manşetlere konu oldu ve her zaman bir problemle karşı karşıya olduğumuzu fark ettiğimizde yaptığımız gibi dünyanın her yerinden birçok lideri çözüm önerileri yağdırmaya teşvik etti. Yine her zamanki gibi bu konu oldukça kısa süre içerisinde unutuldu ve çözüm önerileri öneri olarak kalmaktan öteye gitmedi. Elbette dünya üzerindeki her ülkeyi iklim krizi çerçevesinde çalışma yapmamakla suçlamak doğru olmaz, ancak baktığımız zaman en iyi ihtimalle 30 yıl içerisinde patlak verecek olan bu mesele karşısında geç kalınmış olması, hepimizin tüketime teşvik edildiği sistemlerle birlikte her ülkenin güç kazanma yarışı içerisinde olmasından kaynaklanıyor. Üstelik sanayileşmenin ekolojik dengeye zarar verdiği fark edilmeye başlandığında Z kuşağı henüz doğmamıştı bile…

Fotoğraf: Ma Ti

 

Büyük meseleler kapımızda ve bu sadece iklim kriziyle sınırlı değil. Pandemiden bu yana etrafımıza çekilmiş görünmez çizgiler daha da belirgin hale geliyor. Hepimiz aynı gemideyiz lafı ile başlayan salgın, aylar sonrasında gösteriyor ki sosyal adaletsizliğin değişmeye, değiştirilmeye niyeti yok. Artık bir de sosyal medyamız olduğu için her yerden haberleri alıyoruz, aslında bu eşitsizliğin ve yanlış politikaların olmadığı alternatif bir lokasyon söz konusu bile değil ve dünyanın problemleri saymakla bitmez. Z kuşağı diğer nesillerden devraldığı dünyayı ne hale getirecek, bunu henüz yeni kurmaya başladığımız hayatımızda bizler de merak ediyoruz. Kesin olan bir şey var: Z kuşağının gelecek kaygısı on yıl sonra ne kadar para kazanıyor olacağıyla sınırlı değil.