Güncelleme Tarihi: 29 Haziran 2024
PlumeMag olarak paydaşı olduğumuz ve dünyada ilk kez Türkiye’de gerçekleşecek olan Türetim Ekonomisi Konferansı IPEC2024, 29-30-31 Mayıs 2024 tarihlerinde Kadir Has Üniversitesi’nde düzenlenecek.
Üç günlük programı boyunca dünya genelinden uzman konuşmacıları ağırlayacak olan IPEC2024, küresel ısıtma, biyolojik çeşitlilik krizi ve toplumsal eşitsizlik gibi önemli sorunlara çözüm önerileri bulmaya çalışacak.
Türetim Ekonomisi Konferansı’nı Change.org ve Türetim Ekonomisi Derneği kurucusu Uygar Özesmi ile konuştuk…
Herkese merhaba! Bugün PlumeMag’de konuğumuz; Türetim Ekonomisi Derneği kurucusu, aynı zamanda Change.org’un da kurucusu ve aktivist olan Uygar Özesmi…
Aslında programımızın konusu/sebebi, Türetim Ekonomisi Derneğinin girişimiyle mayıs ayının sonunda Kadir Has Üniversitesi’nde üç gün boyunca hayata geçirilecek olan Birinci Uluslararası Türetim Ekonomisi Zirvesi.
Evet, çok heyecanlıyız.
Türetim Ekonomisi Zirvesi’ne giriş yapmadan önce, türetim ekonomisi nedir? Sizden bunu dinleyelim…
“Niye Orman Gibi Bir Ekonomi Kurmayalım?”
Ekonomiyi bir orman gibi düşünün. Orman nasıl ki doğaya hiçbir zarar vermiyor, fakat son derece faydalı ve üretken. “Niye biz orman gibi bir ekonomi kurmayalım?” diye yola çıktık.
Düşünün; Amazon Ormanları, dünyanın en karlı şirketinden çok daha karlı… Daha doğrusu şöyle söyleyeyim; dünyanın en karlı yirmi şirketini alın ve bir yıllık karlarının hepsini toplayın, Amazon Ormanları’nın insanlara dağıttığı gelir bunun dört katı.
Yani Amazon Ormanları olarak devasa bir ekonomiden bahsediyoruz. Dolayısıyla biz de “Ekonomiden daha karlı bir ekonomi oluşturabiliriz.” diyoruz. Bunun ismi türetim ekonomisi…
Yapmamız gereken şey, Amazon Ormanları ne yapıyorsa onu yapmak. Peki, Amazon Ormanları ne yapıyor? Temelde birbirinin içine geçmiş döngüsel ekonomiler kuruyor. Ama bu döngüsel ekonomiler içinde tedarik ağının derinleşip ekolojik ve sosyal açıdan zarar vermeyecek şekilde kurgulanması gerekiyor.
Bir zamanlar tasarımda “Beşikten mezara.” derlerdi. Hatırlar mısınız bilmiyorum… İşte o “beşikten mezara” kavramını her şeyi yayan, her şeyi döngüselleştirip doğal malzemelere dayanan ve tabii ki emek sömürüsüne dayanmayan, emeğin hak ettiğini aldığı, yeni, ekolojik ve sosyal açıdan adil bir ekonomiden bahsediyoruz.
Bahsettiğiniz sistemde, Amazon Ormanları’nın içinde tabii ki bitkiler ve bütün ağaçlar, bütün doğa da bir müşteri aslında. Bir de hayvanlar var… Ama buradaki tüketen topluluk açgözlü değil. Yani hepsi ihtiyacı kadar alıyor. Mesela hiçbir hayvan tokken avlanmıyor. Bu yüzden de kaynaklar doğal olarak döngüsel formunda kalıyor.
Bu zirvede acaba biz -hayvan olmayan varlıklar olarak- tüketicinin tavırlarına ve onların alması gereken kişisel/egosal önlemlere de değinecek miyiz?
“Niye İhtiyacımız Kadar Kullanıp Türetmiyoruz?”
Çok güzel! Gerçekten baktığımız zaman, ormandaki bütün hayvanları birer işletme gibi düşünebiliriz veya buradaki işletmelerin içerisindeki değişik canlılar olarak kurgulayabiliriz. Zaten yapmaya çalıştığımız şey de bu. Esasında biz, bireyler ve işletmeler arasında döngüsel bir ekonomi kurmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla buradaki bir ağaç bir işletme ise, o ağacın özsuyundan beslenen bir böcek de bir birey olabilir.
İnsanın da bir hayvan olduğunu unutmayalım. İnsan temelde Homo sapiens, yani primatlara bağlı, bütün canlılar gibi yiyen, içen, nefes alan bir canlı. Aynen diğer bütün canlılar gibi doğuyor ve bir süre sonra ölüyor. Kendimizi doğadan ayırmamamız lazım. Bizim de doğadaki diğer canlılardan hiçbir farkımız yok.
Peki, biz niye ihtiyacımızdan daha fazlasını tüketiyoruz? Niye ihtiyacımız kadar kullanıp türetmiyoruz?
Bunun nedeni esasında kurmuş olduğumuz ekonomik sistemin yapısı. Yani biz bir Amazon Ormanı gibi yapılanmış olsaydık; bir birey olarak, bir hayvan olarak ihtiyacımızdan daha fazlasını kullanmayacaktık. Ama bu ekonomiyi bir Amazon Ormanı gibi değil de mevcut kapitalist sistem içerisinde kurguladığımız için, hepimiz ihtiyacımızdan daha fazlasını tüketme zorunluluğu hissediyoruz veya bu tüketme zorunluluğu bizlere toplum tarafından aşılanıyor.
Türetim Ekonomisi Zirvesi’nde tüm bu konuları masaya yatıracağız. Konuşmacılar; bizlerin nasıl tüketici değil de türetici olacağımızı, sistemleri nasıl kurgulayacağımızı anlatacaklar.
Biz hep şöyle düşünüyoruz; insan kendi başına, özgür iradesi olan ve istediği gibi davranan bir canlıdır. Bu bireyci bakış açısı bize aşılanmış.
Yalan!
Öyle bir şey yok. İnsan dediğin şey, bir birey değil. İnsan dediğin şey; bir topluluk, bir komünite. Öyle olduğu için de davranışlarının %90’ından fazlası toplum tarafından şekillendiriliyor. Hiçbir şekilde bireysel iradesi falan yok. Bireysel iradeyi ortaya koyma miktarı o kadar düşük ki, o kadar neredeyse imkansız ki… Hadi ben kişisel irademi kullandım de. İstifa et işinden. Maaşını alma. Emekliliğin de, sosyal sigortan da olmasın. Gidip bir hastanede tedavi de olama. Sokakta kal. Evin olmasın. Zatürre ol. Öl…
Bu mu özgür irade?
Yok öyle bir özgür irade. Senin ne yapabileceğine toplumsal yapılar ve toplumun kendisi karar veriyor. Bizim bireyler olarak yapmamız gereken şey de, o toplumsal yapıyı şekillendirmek ve tabii en önemlisi etik çerçeveyi şekillendirmek. Bugün bakıyorsunuz, başkasını kandırmak ve hakkın olmayanı almak kabul görüyor. Bu nasıl bir şeydir? Nasıl olabilir? Ama günümüzde bu, kabul gören bir gerçeklik olarak karşımızda.
Halbuki biz, türetim ekonomisinde diyoruz ki, başka bir etik gerçekliği artık oluşturmamız gerekiyor. O etik gerçeklikte altın kural, sana yapılmasını istemediğini başkasına yapma. Yani çalma, çırpma, başkasının hakkını alma. Sen de onurlu bir birey olarak bu toplumun içerisinde etik davranışlar göster diyoruz. Bu etik konusu da zirvede konuşulacak konulardan bir tanesi gibi geliyor bana.
Ben de bu etiği çok önemli buluyorum. Kendim de uygulamaya çalışıyorum. Çünkü ister istemez egolu doğuyoruz ve biz ne kadar yalın kalmaya çalışsak da sistem bizi bir şekilde kapitalist sistemin içindeki o yırtıcı tarafa itiyor.
İnsanlar köşeye sıkıştıkları zaman, en son sosyal medyayı sallayan yönetici meselesinde olduğu gibi şu örneği görüyorum; “Bir aslanın bir ormanda bir gün boyunca nasıl bir mücadele verdiğini görseydiniz, bu yırtıcı patronlara hak verirdiniz.” Ben hak vermiyorum…
Tabii ki doğru. Bizim kendi ekosistemimizde bir gün ceylan bir gün aslan pozisyonuna düştüğümüz oluyor. Ama bunu kontrol edebiliriz. Bu, insanın kendini sürekli eğitmesi, vicdanen de eğitmesi gereken bir durum. Sürekli bir eğitim durumu…
“Bu Hepimizin Konferansı…”
Ben biraz da Türetim Ekonomisi Zirvesi’nin içeriğine gelmek istiyorum. Benzer konuların çok fazla konuşulduğu, ama bu konuyu sahiplenmeyen ve alakasız kişiler ve kurumlar tarafından konuşulduğu çok fazla zirve var. Bu zirveyi gerçek ve samimi yapan nedir? Bu zirveden dinleyen insanlar ne ile çıkacaklar?
Çünkü genelde zirveleri şuna benzetiyorum; Cem Yılmaz izlemiş gibi gidiyorsunuz, gülüyorsunuz… Ama çıktığınız zaman “Ben ne yapacağım bu bilgiyle? Hayatımda bunu nereye koyacağım?” gibi sorular pek kalmıyor zihninizde. Bu zirvenin farklılık ve fayda noktasından da bahseder misiniz?
Tabii ki en önemlisi şu; nasıl ki biz ekonomide orman ekosistemi gibi olalım diyorsak, Bu konferansta da gerçek bir ekosistem olma çabası sarf ettik. “Bu bizim konferansımız değil, bu hepimizin konferansı.” dedik. Bunun için de bütün ekosistem paydaşlarımızı davet ettik. Onlar da buna katıldılar. Şu anda bu ekosistemin içinde ekolojik ve sosyal açıdan adil, gezegene zarar vermeyen ne gibi kurumlar var diye baktığımızda, mesela Yeşil Düşünce Derneği var. Bu bizim ortaklarımızdan bir tanesi. Bir başkası Good4Trust.org…
Good4Trust.org nedir? Ekolojik ve sosyal açıdan adil bir türetim ekonomisini hayata geçiren işletmelerden oluşan bir ekosistem. Sonra Donut Türkiye ve Onarım Atölyesi… Yine donut ekonomisini ve onarıcı bir ekonominin mümkün olduğunu savunan bir kuruluş. Inogar Kooperatifi’ni görüyoruz. Hem sanat hem afetler hem de daha adil bir dünyanın kurulması için çalışıyorlar. Aynı zamanda Dünya Adil Ticaret Örgütü’nün Türkiye’deki temsilcisi.
İnsanları bir araya getiren sosyal bir ekonomi için Sosyal Ekonomi blogu, bu konuda hem düşünce üreten hem de toplumu eğiten bir kurum. Bütün sosyal girişimcilik ekosistemine destek olan Ashoka Türkiye… Sürdürülebilirlik konusunda Türkiye’nin ilk ajansı ve bir B Corp olan Mikado… Sosyal girişimlere yardımcı olmaya çalışan, onları geliştirerek bir sosyal ekonomi kurmaya çalışan Yekpare… Yine bir B Corp olan Atölye… Tabii ki tüm bunların yanı sıra sürdürülebilirliği hayata geçirmek için toplumu eğiten, onları bu işin içerisine çeken, belki de en değerli yayın organlarından bir tanesi PlumeMag…
Bunun yanında tabii diğer basın organları da var. NBE Ekonomi, Harvard Business Review ve sürdürülebilirliğin Türkiye’deki en eski, en köklü dergilerinden olan EkoIQ var…
Gördüğün gibi bütün ekosistem bir araya geldi. Birlik içerisinde bu zirveyi gerçekleştirmek için yola çıktı. Güç birliği, iş birliği yapıyor, dayanışıyor… Böylece bizim savunduğumuz bu değerlerle beraber bir konferans oluşturuyor. Dolayısıyla bu, birisinin çıkıp milleti eğlendirmek için yaptığı bir konferans değil. Bütün ekosistem, bütün taraflar bir araya geldi. Hep birlikte “Yeni bir ekonomiyi hayata nasıl geçirebiliriz?” sorusunun yol haritasını çıkarmaya çalışıyor. Nitekim son günde yarım gün boyunca Atölye’nin tasarımıyla bütün paydaşlar bir araya geleceğiz ve güç birliği yaparak mevcut ekonomik sistemi nasıl dönüştürebileceğimize dair bir yol haritası çizeceğiz. Dolayısıyla senin de sorduğun gibi doğrudan pratik bir sonuç elde etmeye yönelik bir konferans aynı zamanda.
Tekrar sizden tarihi ve yeri alalım. Üç gün boyunca Kadir Has Üniversitesi’nde gerçekleşiyor…
29-30-31 Mayıs günlerinde, yani çarşamba perşembe ve yarım gün olmak üzere cuma günü bir araya geliyoruz; Kadir Has Üniversitesi’nde, mayısın sonunda bütün ortaklar ve ilgili herkesle…
Katılmak isteyenler 2024.turetim.org’dan kayıt olabiliyorlar. Zaten PlumeMag’i sosyal medyadan takip edenler, bu formlara rahat bir şekilde ulaşabilecekler.
Evet, katılmak için kayıt zorunlu ve kontenjan da sınırlı. Onun için elinizi çabuk tutun…
Biz de PlumeMag olarak bu kadar değerli, samimi ve gerçek bir zirvenini içerisinde olacağımız için çok mutluyuz.
EkoIQ’ya da buradan küçük bir şey söylemek istiyorum… Benim yıllar önce kurumsal hayatta çalışırken keşfettiğim ve çok çalışmak istediğim, ama o zamanki yöneticilerimi ikna edemediğim bir dergiydi. O zamanlar “İnşallah bu dergi çok yaşar.” demiştim. Ben o yöneticileri ikna edemediğim için kendim çıkıp bir alan açtım ve EkoIQ hala var. Onunla aynı paralelde çaba göstermekten de ayrıca mutluyum. Sizi de bu kadar güzel oluşumu bir araya getirdiğiniz için tebrik ediyorum.
Teşekkür ederim. PlumeMag’in bunun bir parçası olması bize güç veriyor. Daha yeni başlıyoruz, yolumuz uzun… Ekonomiyi el birliği ile dönüştüreceğiz.