Türkiye’de İfşa Kültürü: #MeToo Hareketi

Son yıllarda dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de cinsel taciz ve istismar deneyimleri giderek daha görünür hale geliyor. Kadınlar ve LGBTQİ+’lar, çoğu zaman adalet mekanizmasının yetersizliği ya da caydırıcılığının eksikliği nedeniyle, yaşadıklarını sosyal medya aracılığıyla paylaşarak ifşa ediyor. Türkiye’de ifşa kültürü yalnızca bireysel birer tanıklık sunmuyor; aynı zamanda toplumun sessiz kalma alışkanlığına dair bir direniş biçimi, dayanışma çağrısı ve güvenli alan talebinin güçlü bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. 

Bu yazının amacı, “Cinsel istismar ve taciz karşısında ne yapabilirim?” sorusuna yanıt vermek. Rıza kültürü, #MeToo hareketi, Türkiye’de ifşa kültürü, ifşa süreçlerinin bireysel/toplumsal etkileri, başvurulabilecek kurum ve destek ağları ile tanıklıkların yarattığı kolektif etki üzerine odaklanarak, hem bireysel hem de toplumsal mücadele yöntemlerini görünür kılmayı hedefliyoruz. 

#MeToo Hareketi: Nasıl Başladı?

#MeToo hareketi, 2006 yılında sivil toplum aktivisti Tarana Burke tarafından ortaya atıldı. Burke, özellikle siyahi ve az imkanlı topluluklardaki genç kadınların cinsel şiddet karşısında yalnızlaşmasını “empatiyle güçlenme” yaklaşımıyla aşmak için “Me Too” ifadesini bir dayanışma sözü olarak hayata geçirdi. Global Fund for Woman’ın “iki sihirli kelime” olarak tanımladığı #MeToo, 2017 yılında küresel bir harekete dönüştü.

2017’de, Harvey Weinstein hakkında çıkan cinsel taciz iddialarının ardından, oyuncu Alyssa Milano #MeToo çağrısında bulundu ve böylece #MeToo hashtag’i küresel bir harekete dönüştü. Bu küresel dalgalanmanın sonucunda milyonlarca kişinin istismar ve taciz deneyimleri görünür kılındı. Güçlü görünürlük, yalnızca sosyal medyada değil; hukuk, siyaset, medya ve kültür alanlarında değişim çağrısına dönüşerek sembol haline geldi. 

İfşa Kültürü

Türkiye’de ifşa kültürü, küresel #MeToo hareketi ardından özellikle Aralık 2020’de edebiyat dünyasında kendini hissettirdi. Birçok kadın yazar, çeşitli isimler hakkında yaşadıklarını sosyal medyada paylaşınca yayınevleri ve meslek örgütleri art arda açıklamalar yaptı; yayınevleri “kadının beyanı esastır” vurgusuyla bazı isimlerle yollarını ayırdığını duyurdu. 

Aynı dönemde İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi, “kadınların maruz kaldıkları taciz ve cinsel saldırıyı ifşa etmelerinin bir hak olduğunu” vurgulayarak, beyan üzerine etkin soruşturma çağrısı yaptı. Türkiye’de ifşa kültürü hareketlenmesi, ifşanın yalnızca bireysel bir anlatı değil, kamu yararı ve kurumsal sorumluluk meselesi olarak tartışılmasının önünü açtı. 

2025 Ağustos itibarıyla Türkiye’de yeni ve daha geniş bir ifşa dalgası yükseldi. İlk paylaşımlar, erkek fotoğrafçıların genç kadınlar ve LGBTQİ+’lara yönelik taciz ve istismar iddiaları oldu. Fotoğrafçı Mesut Adlin’e yönelik paylaşımların ardından manifest grubunun planlı çekimleri iptal edildi; farklı kurumlar ve sektör temsilcileri peş peşe iş birliklerini sonlandırdı. 

Susma Bitsin, birkaç fotoğrafçının ifşası ile başlayan ve cesaretle büyüyen beyanları takip ettiklerini belirterek, Türkiye’de #MeToo hareketi için destek açıklaması yaptı. Bu kıvılcım çok kısa sürede fotoğraftan müzik, sinema ve editörlük alanlarına kadar genişledi. 178 kadın edebiyatçı, “taciz faillerini ve onları koruyanları unutmayacağız” diyen ortak bir bildiri ile ifşalara açık destek verdi

Türkiye’de ifşa kültürü ile birlikte kurumsal kararlar da hızla geldi. Yönetmen Selim Evci hakkında paylaşılan iddiaların ardından MUBİ yönetmenin işlerini katalogdan kaldırdı; Akbank Sanat, Evci ile iş ilişkisini sonlandırdı ve Akbank Kısa Film Festivali’nin 22. edisyonunu iptal ettiğini açıkladı. Ankara’da Ka (Görsel Kültür ve Sanatsal Düşünce İçin Mekan), fotoğrafçı Cemil Batur Gökçeer ile yürütülen tüm iş birliklerini durdurdu. Kültür-sanat yayını Argonotlar, kurucusu Kültigin Kağan Akbulut hakkındaki ifşalar sonrası yayını askıya aldı ve Akbulut’un yetkilerini bırakacağını duyurdu. Bu örnekler, ifşaların yalnızca bireysel görünürlük değil, politikalar, işyeri güvenliği ve kurumsal itibar süreçlerini de doğrudan etkilediğini ortaya koyuyor. 

İfşaların tetiklediği medya ve yayıncılık kararları da dikkat çekici: Radyo programcısı Mesut Süre hakkında yapılan paylaşımların ardından, yıllardır sürdürdüğü İlişki Testi programının yapımcısı artık birlikte çalışmayacaklarını açıkladı; program YouTube kanalından kaldırıldı. Sinema ve dizi sektöründe başka isimler de tartışma konusu oldu. Dilan Bozyel’in, Mehmet Yılmaz Ak hakkında geçmişe dönük iddiası gündem oldu; oyuncu Tayanç Ayaydın hakkında ifşa edilen mesajların ardından Ayaydın yeni başlayacak dizinin kadrosundan çıkarıldı. 

Türkiye’de ifşa kültürü, 2020’de edebiyattaki kırılmadan 2025’te sektörler arası genişlemeye evrildi; bağımsız mecralar ve meslek örgütleri beyan temelli etkin soruşturma çağrısında birleşti. İfşa artık yalnızca bireysel bir anlatı değil; kurumsal politika değişikliklerini tetikleyen kolektif bir mekanizma. 

Neden Hukuki Yol Yerine İfşa?

cinsel taciz suçu

Türkiye’de ifşa kültürü giderek yaygın hale geliyor; mağdurların neden hukuki yol yerine sosyal medyada seslerini yükselttikleri tartışılıyor. Bu tercih birkaç sebep etrafında açıklanabilir:

  • İspat Güçlüğü ve Yıpratıcı Süreç: Cinsel taciz vakalarının pek çoğu kapalı alanlarda, tanık olmaksızın gerçekleşiyor. Delil yetersizliği, mağdur beyanının tek başına yeterli görülmemesi, uzun süren soruşturma süreçleri mağdurlar için caydırıcı oluyor. Defalarca ifade vermek zorunda kalmak da mağdurlara ikinci bir travma yaratıyor. Sosyal medyada paylaşılan beyan, kişinin destek aradığını ortaya koyarak; sağladığı görünürlük ile toplumsal desteğe dönüşüyor.
  • Dayanışma Aracı ve Toplumsal Etki: Anlatıların sosyal medya aracılığıyla görünür hale gelmesi, benzer deneyimler yaşamış kişilerin kendilerini yalnız hissetmemesini sağlıyor ve birlik olmalarına yardımcı olabiliyor. Sosyal medyada gerçekleşen ifşa, mağdurlarda güçlenme ve iyileşme hissi yaratıyor. 
  • Adli Süreçte Güvensizlik: Türkiye’de kadın örgütleri ve hukukçular, cinsel istismar ve taciz vakalarının pek çok kez “delil yetersizliği” gerekçesiyle kapatıldığını vurguluyor; suç cezasız kalıyor. Bu durum, hukuki yollar yerine kamuoyu önünde sesini duyurma ihtiyacını doğuruyor. 
  • Mesleki Riskler: Araştırmalar, yöneticiler ve çalışanlar arasındaki güç dengesizliği, taciz riskini tetiklediğini ve mağdurların işlerini kaybetme korkusuyla şikayette bulunmadığını aktarıyor. 2022 yılında yayınlanan bir araştırmaya göre, tacizin yüksek ücretli, erkek egemen sektörlerde daha yaygın olması, güç asimetrisi yüzünden mağdurların şikayet etmesinin daha zor olduğunu ortaya koyuyor. 
  • Toplumsal Stigma ve Yargılama Korkusu: Toplum içinde “mağdur suçlama” ve tecavüz kültürü şiddeti normalleştiriyor. “Niye şimdi açıklıyorsun?”, “Niye karşı çıkmadın?” gibi sorgulamalar; damgalanma, etiketlenme ve çevre baskısı mağduru anonim veya kamuya açık ifşaya yönelmeyi güçlendiriyor. Bununla beraber mağdurun psikolojik, kültürel, sosyolojik ve ekonomik konumu da etkili oluyor. 

Taciz Anında Travmasal Tepkiler

ifşa kültürü

Cinsel taciz ve şiddet karşısında verilen tepkiler çoğunlukla istem dışı. Klasik “savaş-kaç” anlatısının ötesinde, güncel rehberler beşli savunma dizisinden bahsediyor: savaş-kaç-don-çök-arkadaş. Bu ne demek? Bazı kişiler karşı koyar yani savaşır, bazıları uzaklaşır, bazıları donakalır, bazıları bedensel olarak çökerek tepkisiz kalır veya durumu yatıştırmak için arkadaşlarıyla görüşür. Bunlar bir seçim değil, sinir sisteminin hayatta kalma refleksleri. “Neden bağırmadın?”, “Neden kaçmadın?” gibi sorular bilimsel gerçeklikle uyuşmuyor. 

  • Aşırı korku veya kaçışın imkansız algılandığı anda, ortaya geçici ve istemsiz motor hareketleri kısıtlaması gelebiliyor. Kişi kıpırdayamayabilir veya ses çıkaramayabilir. Bu durumdan “direnmedi, o halde rızası var” şeklinde yanlış çıkarımlar yapılabilir.
  • Donma, göz kapama veya bedenin kitlenmesi gibi sonuçlar olabilir. Bu sebeple de mağdur müdahale edemediği için sonrasında öz-eleştiri yapabilir. Oysa kitlenme travma sonucu bedenin verdiği bir reflekstir. 
  • Taciz anında veya sonrasında kişilerde peritravmatik dissosiasyon yaşanabilir. Yani zamanın yavaşlaması, bedeninden ayrılmış gibi hissetme, olayın “film gibi” gelmesi gibi. Bu sebeple dissosiyatif tepkiler “abartı/uydurma” olarak okunmamalı; travmanın belirtisi olarak değerlendirmeli. 
  • Yoğun tehdit altında amigdala ve HPA ekseni devreye girer; mantıksal planlama ve düzenleme, zaman ve mekan bağlamı işlevini yitirir. Sonuç olarak mağdur kişi ayrıntıları hatırlamada güçlük çekebilir veya sıralamada hata yapabilir. Bu travmanın bir sonucudur ve beyan güvenirliğini düşürmez. 
  • Taciz anında yaşanan kalp çarpıntısı, titreme, mide bulantısı, uyuşma, ağlama, panik hissi, suçluluk veya utanç gibi stres belirtileri görülebilir. Bunlar yaygın ve normal tepkilerdir; kişi kendini suçlamamalıdır.

Taciz Karşısında Ne Yapmalı?

taciz karşısında ne yapmalı

Cinsel taciz ve istismar bireyleri yalnızca anlık bir şokla değil; aynı zamanda uzun vadeli psikolojik, sosyal ve mesleki sonuçlarla da etkileyen ciddi bir ihlal. Böyle bir duruma maruz kalmak ve ne yapacağını bilmemek, yaşanan sarsıntının doğal bir parçası. Korku, öfke, suçluluk ya da utanç duygusuyla donup kalmak bahsetmiş olduğumuz gibi travmatik bir sonuç. Pek çok mağdur, “Ben mi yanlış anladım?”, “Ben mi tetikledim?”, “Kim bana inanır?” diye düşünüyor. Bu belirsizlik, tacizi yaşayan kişinin hem psikolojik olarak yıpranmasına hem de harekete geçmekte çekinmesine yol açıyor. 

Unutulmamalı ki, taciz mağduru olmak hiçbir zaman kişinin suçu değil ve atılacak her küçük adım, hem kişisel iyileşme hem de hukuki süreçler açısından kritik bir önem taşıyor. Yalnız değiliz: hukuki mekanizmalar ve dayanışma ağları bu süreçte adım atabilmek için varlar. 

Peki taciz karşısında izlenebilecek yollar nedir? Sizin için somut bir yol haritası derledik. 

  • Güvenliği Önceliklendirmek: Taciz anında yapılması gereken ilk şey, güvenliği sağlamak ve sınırları net şekilde belirtmek. Equity UK, mağdurlara “Beni rahatsız ediyorsun, lütfen dur” gibi açık cümleler kurmalarını öneriyor. Elbette her durumda bu mümkün olmayabilir; böyle durumlarda öncelik mekanı terk etmek ve güvendiğimiz kişiden destek istemek olmalı.
  • Olayı Belgelendirmek ve Delil Toplamak: Taciz ardından yaşanan en önemli sorunlardan biri ispat güçlüğü. Bu yüzden mümkünse yaşananları belgelemek sonraki adımlar için önem taşıyor. Tarih, saat, yer bilgisi not alınmalı; varsa mesajlar, e-postalar veya ekran görüntüleri saklanmalı. Şahitlerin adını yazmak da sürecin gücünü artıyor.  
  • Hukuki ve Kurumsal Başvuru Yolları: Cinsel taciz, Türk Ceza Kanunu’nun 105. maddesi kapsamında suç sayılıyor. Ayrıca 6284 sayılı kanun kapsamında, koruma ve uzaklaştırma tedbirleri talep edilebiliyor. Bu adımlar için avukata danışmak ya da baroların kadın hakları merkezlerinden destek almak önemli. 
  • Sivil Toplum ve Dayanışma Ağlarından Destek Almak: Türkiye’de cinsel şiddet karşısında güçlü bir dayanışma sunan birçok kurum bulunuyor. Bu kurumlar yalnızca hukuki değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyal destek de sağlayarak mağdurun yalnız olmadığını hissettiriyor. 
  • Psikolojik Destek ve İyileşme: Taciz hukuki olduğu kadar, psikolojik bir travma. Suçluluk veya utanç duygusu mağduru ağır bir yük altında bırakabilir. Profesyonel terapi ve destek grupları ya da güvenilir yakınlar ile paylaşım yapmak iyileşme sürecinde kritik yol oynuyor. 

Başvuru Yolları: Nerelerle İletişime Geçebiliriz?

taciz sonrası destek kurumları

Taciz veya cinsel şiddetle karşılaştığınızda yalnız olmadığımızı bilmek oldukça önemli. Bu gibi durumlarda hukuki, psikolojik ve sosyal destek sunan bağımsız dernekler ve dayanışma ağları bulunuyor. Hangi durumda kime başvurabileceğimizi bilmek, yaşanan travmanın ardından atılacak adımları kolaylaştırıyor. 

  • Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı: Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadelede en köklü sivil toplum örgütlerinden. Hukuki, psikolojik ve sosyal destek sunan kurum, Türkiye’de ifşa kültürü yükselirken mağdurların seslerini duyurması için güvenilir ve dayanışmacı bir platform. 
  • Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği (CŞMD): Türkiye’de cinsel şiddeti önleme, farkındalık yaratma ve mağdurlara destek sağlama amacıyla çalışan bağımsız bir sivil toplum örgütü. Cinsel şiddetin yalnızca bireysel değil, toplumsal ve yapısal bir sorun olduğunu vurgulayan CŞMD, eğitim programları, atölyeler ve kampanyalar aracılığıyla rıza kültürü nedir yaygınlaştırmayı hedefliyor. CŞMD’nin en önemli katkılarından biri, cinsel şiddeti tanımlarken yalnızca fiziksel saldırıları değil, dijital taciz, ısrarlı takip ve sözel şiddeti de kapsaması. 
  • Susma Bitsin: Kültür-sanat dünyasında ortaya çıkan taciz ve mobbing vakalarına karşı örgütlenen bir dayanışma ağı. Temel amacı, mağdur hikayelerinin görünür kılınması ve yalnız olmadıklarının hatırlatılması. Tiyatro, sinema ve görsel sanatlar alanındaki taciz iddiaları, Susma Bitsin aracılığıyla kamuoyuna ulaşıyor ve bazı durumlarda kurumların harekete geçmesini sağlıyor. 
  • Oyuncular Sendikası: Tiyatro, sinema, dizi ve reklam sektöründe çalışan oyuncuların meslek örgütü olan Oyuncular Sendikası, sektördeki güvencesizlik, mobbing ve taciz vakalarını görünür kılınmasında önemli rol üstleniyor. Türkiye’deki ifşa kültürü için en önemli destekçilerinden biri olarak, sanatsal üretim alanında tacize karşı güvenli ortamlar yaratılması için kurumsal bir baskı unsuru oluşturuyorlar. 
  • SPoD: SPoD, Türkiye’de LGBTQİ+ bireylerin haklarını savunmak, görünürlüğü artırmak ve hukuki-psikolojik destek sağlamak amacıyla faaliyet gösteriyor. . SPoD’un varlığı, cinsel şiddet ve tacizle mücadelenin yalnızca heteroseksüel ilişkilerle sınırlı olmadığını, farklı kimlik ve yönelimlerde de büyük bir ihtiyaç olduğunu gösteriyor.

Bu kurumlara başvurmak yalnızca mağdurun kendi güvenliği için değil; aynı zamanda başkalarının da benzer bir duruma maruz kalmaması için kritik. Her başvuru, hem faile karşı bir adım hem de toplumda farkındalığı artıran bir dayanışma çağrısı. 

Günlük Hayatta “Normalleşmiş” Taciz, Cinsel Şiddet Mitleri 

cinsel şiddet

Cinsel taciz çoğu zaman yalnızca açık şiddet veya saldırı olarak algılanıyor. Oysa günlük hayatta sıkça karşılaşılan ve artık toplumca “normalleştirilmiş” davranışlar da aslında bir sınır ihlali. Toplu taşımada bedensel temasın“tesadüf” olarak sunulması, iş yerinde kadın çalışanların dış görünüşüne yapılan yorumlar, sosyal medyada istenmeyen ısrarlı mesajlar veya gece saatlerinde özel hayatı ihlal eden sorular tacizin günlük hayatın içine sızmış biçimleri. Bunlar çoğu zaman “şaka” ya da “ilgi” adı altında meşrulaştırılıyor ve mağdurun tepkisi küçümseniyor. 

Toplumda güçlü şekilde varlığını sürdüren cinsel şiddet mitleri ne yazık ki sorunu derinleştiriyor. “Giyimiyle davet”, “Gece dışarıdaydı”, “Alkollüyse rıza geçerli” gibi pek çok söylem, failin sorumluluğunu gizlerken mağduru suçlama eğilimi pekiştiriyor. Bu mitler bireyleri sessizliğe itmekle kalmıyor; hukuki süreçlerde mağdurların inancını zedeleyerek adaletin gerçekleşmesini de engelliyor. 

Normalleştirilmiş taciz pratikleri ve toplumdaki cinsel şiddet mitleri, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde büyük zararlar doğuruyor. Mağdurlarının özgüveni ve güvenliğini zedeliyor, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini yeniden üretiyor ve şiddeti sıradanlaştırıyor. Rıza kültürü, bu mitleri sorgulamak ve günlük hayatta “küçük görünen” ama derin izler bırakan taciz biçimlerini görünür kılmaya yardımcı oluyor.

Dayanışma ve Kolektif Sesin Önemi 

Cinsel taciz karşısında bireysel olarak adım atmak zor olabilir. Mağdurlar yalnız bırakıldıklarını, kimsenin inanmayacağını veya meslek hayatlarının zarar göreceğini düşünebiliyor. Tam olarak bu noktada dayanışma ve kolektif ses, psikolojik güç ve toplumsal görünürlük sağlıyor. 

#MeToo hareketi kolektif sesin en güzel örneklerinden. Geçmiş örneklere bakarak söyleyebiliriz ki, bu dayanışma ile bireysel şikayetler topluca görünür kılındı ve kurumları politikalarını değiştirmeye zorladı, kamuoyunda rıza kültürü tartışmaları başladı. Amerika’dan Kanada ve Hindistan’a, Fransa’dan Güney Kore ve Türkiye’ye kadar pek çok ülkede kadınlar kendi deneyimlerini #MeToo ve benzeri kolektif kampanyalarla yürüttü. 

Son dönemlerde Türkiye’de ifşa kültürü güç kazanarak, dayanışma ve kolektif sesin en açık göstergelerinden birine dönüştü. Tek tek dile getirildiğinde görmezden gelinen hikayeler, mağdurların bir araya gelip seslerini yükselttiklerinde toplumsal bir mesele haline geldi. Susma Bitsin, Oyuncular Sendikası gibi kurumların duruşu, mağdurların yalnız olmadığını hatırlatan örneklerden. 

Kolektif sesin en önemli etkisi, görünürlük yaratmak. Bir kişinin yaşadığı tacizi duyurması, diğerlerinin de konuşmasına cesaret veriyor; her yeni ses, bir öncekini güçlü kılıyor. Bireysel hikayeler kolektifleştiğinde, taciz kişisel mesele olmaktan çıkarak toplumsal bir sorun olarak tanımlanıyor. Bu sayede hem kamuoyu baskısı hem de kurumsal yaptırımlar mümkün hale geliyor. 

Dayanışma mağdurlara “suç sende değil” mesajı verirken, onlara yalnız olmadığını hatırlatıyor. Kolektif ses failleri ve kurumları hesap vermeye zorluyor. İşte bu yüzden ister #MeToo hareketi, ister Türkiye’deki ifşa kültürü olsun kolektif dayanışmanın tacizle mücadelenin en güçlü aracı olduğunu bizlere gösteriyor. 

Rıza Kültürü: Tacizi Anlamanın Yolları

rıza kültürü

Cinsel tacizle mücadelede en temel kavramlardan biri rıza kültürü. Ancak rızanın ne olduğu, nasıl ifade edildiğini ve hangi durumlarda ortadan kalktığını bilmek çoğu zaman göründüğünden daha karmaşık. Rıza dili öğrenmek, hem bireylerin kendi sınırlarını korumasını hem de toplumsal farkındalığın artmasını sağlıyor. 

Gelelim soruya: rıza nedir, ne değildir? WHO rıza ilkelerini açıkça vurguluyor:

  • Rıza, korku, tehdit, baskı ya da manipülasyon altında verilmişse geçerli değildir. 
  • Bir kez “evet” demek, her zaman onay vermek anlamına gelmez.
  • Başlangıçta verilmiş onay, süreç içinde her an geri alınabilir. 
  • Hiçbir şey söylememek ya da tepki vermemek rıza anlamına gelmez. 

Rıza dili nasıl ifade edilir?

  • Sözlü Onay: “Evet istiyorum”, “Buna devam edebiliriz.”
  • Sözlü Ret: “Hayır.”, “Bunu yapmak istemiyorum.” 
  • Bedensel İfade: Geri çekilmek, rahatsızlık göstermek, göz teması kurmamak. 
  • Duraksama: Kararsızlık halinde “hayır” cevabını kabul etmek.

Rızayı anlamanın yolları:

  • Sormak: Karşıdaki kişiye açıkça “Bunu yapmak senin için uygun mu?” diye sormak.
  • Dinlemek: Evet/hayır yanıtlarının yanında beden dilini, duraksamalarını ve huzursuzluğu fark etmek.
  • Saygı Duymak: Ret geldiğinde ısrar etmemek.
  • Süreç Boyunca Onay: İlişkinin her aşamasında yeniden teyit etmek. 

Rıza Kültürü Toplumda Ne İşe Yarar?

rıza kültürü

Rıza kültürü, yalnızca bireyler arası ilişkilerde değil, tüm toplumda güvenli ve eşitlikçi bir zemin yaratmak için kritik bir araç. Türkiye’de ifşa kültürü gelişimi, gündeme gelen taciz vakaları, çoğu zaman rızanın görmezden gelinmesi ya da yanlış anlaşılmasıyla ilişkili. İstemediği halde öpülmek, “şaka” adı altında dokunmak ya da gece yarısı ısrarlı mesajlara maruz kalmak gibi davranışlar bunun örnekleri. 

Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin vurguladığı gibi, rıza kültürü; kişisel sınırların tanınması, “hayır”ın net bir şekilde saygıyla kabul görmesi ve “evet”in özgür iradeyle verilmesinin önemini topluma gösteriyor. Rıza kültürü, bireylerin sınırlarını tanımayı ve buna saygı göstermeyi öğrettiği için tacizi önleyici bir işlev gördüğü gibi, kadın-erkek arasındaki güç asimetrilerini azaltıyor, ilişkilerde güveni güçlendiriyor. Daha geniş ölçekte ise, taciz ve şiddeti normalleştiren alışkanlıkların kabul görmediği, herkesin bedeni ve sınırları üzerinde söz sahibi olduğu bir toplumsal dönüşümü mümkün kılıyor. 

Rıza dili öğrenmek, yalnızca bireysel ilişkiler için değil, toplumsal dönüşüm için de kritik bir adım. Rıza, “hayır” kelimesinin netliği kadar, “evet”in özgürlüğü. Ne istediğimizi ve ne istemediğimizi ifade etmek; karşımızdakinin sınırlarına saygı göstermek, tacizi anlamanın ve önlemenin en etkili yolu. 

Erkeklere Çağrı

Cinsel taciz ve şiddet yalnızca kadınların meselesi değil; toplumsal cinsiyet eşitsizliğini sürdüren erkeklik pratiklerinin de bir sonucu. Bu sebeple mücadelede erkeklerin rolü oldukça kritik. Sessiz kalmak, bir köşeye çekilmek şiddetin devamına zemin hazırlamak demek. Her sessizlik faile alan açtığı gibi, her kayıtsız bakış, mağdurun yalnızlaşmasına yol açıyor. 

Uluslararası literatürde “bystander intervention” yani seyirci müdahalesi kavramı sıkça vurgulanıyor. Kişi doğrudan müdahale edemese dahi failin davranışını görünür kılabilir, mağdura destek verebilir ya da güvenli bir şekilde durumu yetkililere bildirebilir. Bu tür müdahaleler, mağduru koruduğu gibi failin davranışının normalleşmediğini topluma gösteriyor. 

Erkeklerin sorumluluğu yalnızca olay anında veya sonradan gelen destekte değil, gündelik dilde de başlıyor. Kadınları küçümseyen, cinselleştiren, “şaka” adı altında normalleştirilen ifadeler, tacizi yeniden üretiyor. Dilin farkına varmak ve değiştirmek, erkeklerin atabileceği en basit ama en güçlü adımlardan.

Sessiz kalmamak, yalnızca mağdurlara destek değil, diğer erkeklere de sınır çizme mesajı veriyor. Erkeklere çağrı “fail olmayın” demekle sınırlı değil; seyirci olmamak, şiddeti normalleştiren dili dönüştürmek ve aktif dayanışmaya destek vermek erkeklerin sorumluluk temellerini oluşturuyor. Erkeklik pratiklerini sorgulamak ve dönüştürmek, taciz kültürünün kökünü kurutmanın tek yolu. Gerçek değişim, yalnızca mağdurların değil, toplum tamamının omuz omuza verdiği bir mücadeleyle mümkün.