Sanatın doğadan gelen estetiğini ve özgünlüğünü yansıtan Pelin Toğrul, kendine has üslubu ve eserleriyle dikkat çekiyor. Aldığı duvar sanatı eğitimini çalışmalarına yansıtan Toğrul, bu pratiği alışılmışın dışında, duvarlar yerine tuvallere taşıyor. Eserlerinde, doğanın derinliklerinden gelen ilhamla oluşturduğu benzersiz kompozisyonlar ve sanatsal anlatımlarla öne çıkan Toğrul, doğadan gelen güzellikleri sanatın büyülü dünyasıyla birleştiriyor.
Pelin Toğrul’un sanata olan ilgisi derin bir tutkuya dayanıyor. On yıllık kurumsal kariyerinin ardından, iç mimarlık eğitimi alan Toğrul, sanatla ilgili duygularını eserlerine yansıtıyor. Doğadan ilham aldığı eserlerinde doğanın güzelliklerini ve canlılığını benzersiz bir şekilde yansıtarak, izleyicilere derin bir huzur ve estetik deneyim sunuyor.
Sanatçı kendi gözüyle doğanın güzelliklerini ön plana çıkarırken Antoni Gaudi’nin eseri olan Casa Battlo’dan esinlenerek hayvanların doğası ve yaşamlarına göre ev konseptlerinden de bir seri oluşturarak, eserlerine canlılık ve hareket katıyor. Doğadaki hayvanlar, deniz yaşamı, kuşlar ve orman gibi temalarla, grileşen dünyada doğa ile huzur bulan bir perspektif sunuyor. Pelin Toğrul’un çalışmaları sadece görsel değil, aynı zamanda dokunsal bir deneyim de sunuyor. Sanatçı eserlerini kontrplak üzerine sıvayla yaparak doku yaratıyor, renklerle de canlandırıyor. Bu sayede izleyicilerin dokunarak hissetmesini sağlıyor. Sanatın dokunma ve hissetme duyularıyla bütünleştiği bu yaklaşım, izleyicilerle derin bir bağ kurmayı hedefliyor. Sanatçı bu yaklaşımıyla mesafeleri ortadan kaldırarak her duyuya hitap etmeyi, bağ kurmayı ve bütünleşmeyi amaçlıyor.
Şimdiye dek bir çok fuar ve sergiye dahil olan sanatçı, doğadan ilham alan özgün eserleriyle, geçtiğimiz haftalarda Bodrum Sanat Fuarı’nda sanatseverlerle buluşarak dikkatleri üzerine çekti. Toğrul’un katıldığı son sergiler arasında Japonya Design Festa’da açılan Textured Reflection of Nature adlı kişisel sergisi ve Kethüda Hamamı’nda açılan kişisel sergisi Dokularla Hikayeler’e ek olarak İzmir Sanat ve Uluslararası Antika Fuarı, In Cave Kapadokya Güray Museum, 2023 Sanatta Engel Yok Vakfı, ArtContact İstanbul 3. Uluslararası Ç. S. Fuarı, Raffles Hotel Istanbul F. M. Shopping Gala, Londra Karma Resim Sergisi, Antalya Çağdaş Sanat Fuarı, Live With Your Dreams Karma Sergi, Meeting Of Colors In The New Year Karma Sergisi yer alıyor.
Sizleri sanatçı ile gerçekleştirdiğimiz ufak söyleşi ile baş başa bırakıyoruz…
“Dokunarak Hissetmek”
Kurumsal hayatla başlayıp sanat serüveni ile devam eden bir kariyeriniz var. Sizi motive eden şey neydi ve iç mimar olmanızın sanatçılığınız üzerinde olumlu ve olumsuz etkileri olduğunu düşünüyor musunuz?
Kurumsal hayatta yaptıklarımın kendini tekrar eden işler olduğunu fark ettiğimde daha kalıcı ve yaratıcı olmak istediğimi anladım. Mimarlık/iç mimarlık hep beni meslek olarak heyecanlandırmıştı. Fakat lise eğitim sisteminde seçtiğim alan sebebiyle o bölümü üniversitede okuma fırsatım olmadı. Bu sebeple kurumsal hayatı bitirdiğim dönemde bu hayalimi LaSalle College’de gerçekleştirmek istedim. İç mimarlık eğitimi beni sanatla yakınlaştırdı, farklı dönemlerin özellikleriyle sanat ve mimarinin bütünleşmesini inceleme fırsatı verdi. Kompozisyon yaratabilme, farklı bakış açılarıyla değerlendirebilme, oranlama, renk uyumu gibi olumlu, çok geniş bir etkisi var çalışmalarıma. Olumsuz etkisi olduğunu söyleyemem ama detaycılığıma daha çok detay kattı diyebilirim.
Yakın zamanda Bodrum Art Fair’de izleyici ile buluştunuz. Fuar süreci sizin için nasıl geçti?
Bodrum Sanat Fuarı’na geçen sene de katılmıştım, tatil bölgesinde bu kadar ilginin olması beni hem şaşırtmış hem de mutlu etmişti. Fuara katılım bu sene de özellikle ilk gün çok yoğundu. Elektrikle alakalı bazı aksaklıklar yaşamamıza rağmen yine de ziyaretçilerin ilgisi yüksekti. Özellikle benim çalışmalarım açısından bakacak olursam çok güzel insanlarla karşılaştım, dokunulabilir çalışmalarım çok ilgi gördü. Fakat bu yaklaşımım yüzünden sanırım bazı sanatçılar tarafından yadırgandı.
Eserlerinize dokunulmasına izin veriyorsunuz. Hatta geçtiğimiz yıl Dokularla Hikayeler başlıklı serginiz Kethüda Hamamı’nda gösterildi. Doku ve dokunma kavramlarından sıkça bahsediyorsunuz. Sizce bunun seyirci deneyimindeki yeri nedir?
Dokunarak hissetmenin daha güçlü bir duygu oluşturduğunu düşünüyorum. Mümkün olsa, tüm duyularımızı kullanarak bir eseri incelemeliyiz düşüncesindeyim. Doku çalışmaya başladığım zaman bunu bizzat deneyimledikten sonra izleyicileri de çalışmanın içinde hissetmeleri için dokunmaya davet ettim. İlk başta sadece sözel olarak davet ediyordum ama artık sergilerde açıkça büyük harflerle yazıyorum. Tepkiler çok güzel, herkes “dokunma.” derken benim “dokun.” dememe şaşırıyorlar tabii ki…
Çok değişik tepkiler de alıyorum. Bazısı belirtmeme rağmen hâlâ çekiniyor, bazısı yazıyı görüp geldim ben dokunarak hissetmek istiyorum tabloları diyor, çocuklar çok mutlu oluyor, bazı sanatçılar ise ama şimdi ya diğer eserleri de dokunarak hissetmek isterlerse izleyiciler diye tedirgin oluyor. Ben kendi açımdan duyuların daha fazla insana hitap ettiğine ve bu deneyimle birlikte bir bütünlük sağladığına inanıyorum. Şahsen ben de yaptığım ve baktığım eserlerde bu duyguyu hissetmek istiyorum.
İklim krizi ve tabiat ile yakından alakalı olduğunuzu biliyorum. Bu alakanız üretim sürecinize de doğrudan yansıyor. Doğa meselesinin sanatınızdaki rolünü nasıl yorumlarsınız?
Doğa benim ilham aldığım ana başlık. Bunun sebebi de günden güne binalarla grileşen yaşamlarımız. Hepimiz bir yandan doğayla bir bağ kurmaya çalışırken yanından geçtiğimiz bir ağacı bile görmezden gelebiliyoruz. Plazalarda, rezidanslarda yaşayıp bir yandan da bir hayvan beslemek istiyoruz. Aslında hepimiz doğayla huzur buluyoruz. Bu huzuru daha fazla hissetmek için doğaya daha fazla özen göstermeliyiz. Çünkü farkına varmadan yok ediyoruz.
Yanımızda duran ağacı, üzerinde cıvıl cıvıl öten kuşları, denizdeki balığı, ormanlardaki değişik canlıları, bizden kat ve kat büyük ağaçları incelemiyor, fark etmiyoruz. Ben doğaya karşı farkındalığımızı artırmamız, her geçen gün binalarla grileşen dünyamızı renklendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Tek sorun binalaşma değil, yangınlar, deniz kirliliği, hayvanlara karşı yaklaşımlar, nesli tükenen hayvanlar bunların hepsi geleceğimizi karartıyor. Küresel ısınmayla iklimler değişiyor. Biz bunların farkına varmıyor ya da umursamaz davranıyoruz. Hepsi aslında bizim doğaya karşı yaklaşımımızın sonucu. Ben bu öğelerle doğaya dikkat çekmek istiyorum. Doğayı çalışmama yansıtırken de mutluluk ve huzur buluyorum.
Şu anda üzerinde çalıştığınız bir proje, yakın zamanda gerçekleştirmeyi tasarladığınız bir sergi var mı? İşlerinizi bir daha nerede seyredeceğiz?
Zamanla daha da şekillenecek bazı planlarım var. Ama net olan kasım ayında gerçekleşecek İAAF İstanbul Fuarı’na katılımım… Buraya şimdiden, fırsatı olan herkesi çalışmalarımı hissetmek için davet ediyorum. Bir de kişisel sergi açma düşüncem var, bunun detaylarını netleştirmek için çalışmalarıma devam ediyorum. Bunun dışında Fener Kültür Buluşmaları altında Kaffamiro’da 07.09.24 – 06.10.24 tarihlerinde “İstanbul’un Çok Sesli Semti: Fener” adlı etkinliğe farklı tarz bir çalışmayla katılacağım. Diğer planlarımı da zamanla oluşturmak isteğindeyim.