Geçtiğimiz günlerde güneydoğu bölgemizde yaşanan büyük deprem felaketinin yaralarını sarmak için ülkece halen mücadele ediyoruz. Bu süreçte sosyal medya, hem enkaz altındaki depremzedelere ulaşılması hem de bölge halkına gerekli yardımların yapılabilmesi açısından son derece faydalı oldu. Ancak özellikle bunun gibi kitlesel travmalar yaratabilecek olaylarda sosyal medya iletişim yöntemlerimizi özenle belirlememiz gerekiyor.
Biz de hem bu süreçteki kendi iletişim tonlarımızı belirlemek hem de uzmanlardan aldığımız bilgileri takipçilerimizle paylaşmak adına konuyu uzmanına danıştık. Daha önce de PlumeMag takipçileriyle çok değerli yazılarını paylaşan Psikiyatrist-Psikoterapist Prof. Dr. Serhat Çıtak, deprem sonrası sosyal medya iletişimin nasıl olması gerektiğiyle ilgili görüşlerini aktardı.
Sayın Çıtak’a çok değerli paylaşımı için çok teşekkür ediyoruz…
Depremzedelerin psikolojisini korumak adına sosyal medya iletişiminde nelere dikkat etmeli?
Böylesine büyük bir felakete maruz kalan kişilerle veya yakınlarıyla ilgili olarak yapılacak sosyal medya paylaşımlarıyla ilgili en temel ilke; bu paylaşımların onlara bir yarar sağlıyor olmasıdır. Mağdur olmuş kişilerin bir enkazdan kurtarılmasını, bir sağlık kurumuna hızla ulaştırılmasını, mağdur yakınlarının onlarla ilgili bilgiye ulaşmasını sağlayacak paylaşımlara öncelik verilmelidir. Paylaşımların bir diğer önemli amacı; maruz kalanı korumak ve onun travmasını uygun biçimde işlemesine zemin oluşturmak olmalıdır.
Böyle bir durumda ‘yağma’ gibi asla kabul edilemeyecek bir suçu işlemiş olsalar dâhi bu kişilere yönelik olarak şiddet bir sorun çözme yöntemi şeklinde sunulmamalı, nefret söylemine izin veren, ayrımcı ve dışlayıcı görüntü ve ifadelerden kaçınılmalıdır.
Fotoğraf: Unsplash | Hanna Moris
Sosyal medyada paylaşılan fotoğraflar o kişileri nasıl etkiler?
Çekilen videolarda veya fotoğraflarda mağdurun kişisel mahremiyeti özenle korunmalı, ona bir yarar sağlamayacaksa yaralı bedenine ve yüzüne ait görüntüler çekilmemelidir. Mağdur yakınlarının izni alınmaksızın, onların görüntüleri çekilmemeli, yorum veya haber yapılmamalıdır. İzleyenlerde dehşet, korku veya çaresizlik etkisi yaratabilecek görsel iletiler paylaşılmamalıdır.
Fotoğraf: Unsplash | @visuals
Biz ayağımız takıldığında bile utanıyorken o insanlar bu kadar mağdur durumda görüntülendiklerinde ne hissederler?
İnsanların en savunmasız ve yardıma muhtaç oldukları bir durumda, onların bilgisi, izni ve onayı olmadan, kişisel mahremiyetlerini ihlâl edebilecek biçimde görüntülerinin çekilmesi ve yayınlanması, mağdurun, sonradan gördüğünde travmatik yaşantılarının tekrarlanmasına veya utanç duymasına neden olabilir. Bu yönüyle bu durum, bir insan hakkı ihlali de sayılabilir.
Psikolojik formasyonu olmayan kişilerin afet bölgesine desteğe gitmesinin ne gibi sonuçları olabilir?
Afet psikiyatrisi veya psikolojisi konusunda onlarca kitap, binlerce makale ve çok sayıda eğitim programı var. Ülkemizde bu konularda yetişmiş meslek profesyonelleri de bulunuyor. Travma mağdurları ve yakınlarına ilk günlerde yapılacak hatalı yaklaşımların uzun vadeli olumsuz sonuçları olabilir. Dolayısıyla, bölgede hizmet veren ekiplerin arasında mutlaka bu konuda yetişmiş meslek profesyonelleri bulunmalıdır.
Fotoğraf: Unsplash | Eric Ward
İzleyici olarak duyulan suçluluk duygusuyla nasıl başa çıkabiliriz?
Bu felaketi uzaktan izlemek durumunda kalan pek çok kişide, yoğun duygusal tepkiler ortaya çıktı: Endişe, korku, üzüntü, çaresizlik, odaklanma zorluğu, kafa karışıklığı, dalgınlık, haberlerden çıkamama gibi… Bu duygulardan birisi de ‘suçluluk’ oldu.
Bunun birkaç gerekçesi olabilir: İstediği halde farklı gerekçeler yüzünden bizzat orada olamamak, insanlara fiziksel olarak yardım edememek gibi. Ayrıca bazılarımızda daha belirgin bir suçluluk duygusuna yol açan kişisel bazı unsurlar da olabilir.
Travma literatüründe sıkça sözü edilen, 1960’larda tanımlanmış, “Survivor’s Guilt” yani, ‘hayatta kalanın suçluluğu’ denilebilecek bir kavram var. Bu, yaşamı tehdit eden bir durumdan kurtulan insanlarda gelişen özel bir suçluluk türüdür. Böyle durumlarda; bazıları yakınları öldüğünde hayatta kaldıkları için, bazıları başka birisi onları kurtarırken öldüğü için, bazıları da başkalarının hayatlarını kurtarmak adına daha fazlasını yapmaları gerektiğine inandıkları için suçluluk duyabilirler.
Suçluluk bazen, hayatımızı iyileştirmek konusunda yol gösterici bir rehber olabilir. Bunu, kaybettiklerimizi onurlandırmak için bir araç olarak kullanmak bizde bir amaç ve yön duygusu oluşturabilir. Böyle bir durumda; öncelikle, meydana gelen felaketle ilgili kişisel bir sorumluluğumuzun ya da hatamızın olup olmadığını değerlendirmek gerekir. Bu felaketten etkilenen mağdurlarla ilgili olarak neler yapılabileceğine odaklanmak, onlarla ilgili faydalı ve anlamlı bir etkinlik içinde aktif rol almak hem onlar için hem kendimiz için uygun bir yöntem olacaktır.
Kapak Fotoğrafı: Unsplash | Camilo Jimenez