Güncelleme Tarihi: 3 Ekim 2025
https://open.spotify.com/episode/7iFTCU3UGYTQQk5WAln6rV?si=IF5HhRGuRoa7ex6I3Ui9cg
Art Niyetli Sohbetler’in 16. bölümünde, Diageo Türkiye’nin ilk sergisi “Birleşen Sular Filizlenen Umutlar” için Hope Alkazar’da serginin küratörü Sinan Eren Erk ile bir araya geldik.
Serginin fikir sürecinden pandemi döneminde doğanın ve umudun rolüne, İstanbul’un kent katmanlarından sanatın günümüzdeki işlevine kadar pek çok konuyu konuştuk. Buyrunuz.
Serginin adı “Birleşen Sular Filizlenen Umutlar”. Öncelikle Diageo Türkiye ile nasıl bir araya geldiğini öğrenmek istiyorum. Ondan sonra sergiye giriş yapabiliriz.
Aslında bu proje, Diageo Türkiye için daha önceden düşünülen bir projeydi. Benle iletişime geçtiler ve birlikte neler yapabileceğimizi konuştuk. Bu süreç hem birbirimizi tanımak, hem de nasıl bir sergi ortaya çıkabilir sorusuna yanıt aramakla geçti. Türkiye’de çağdaş sanat alanına nasıl katkı sağlayabilecekleri üzerine bir vizyonları vardı ve bu vizyon çerçevesinde isim ve fikirler üzerine konuşmaya başladık. Süreç yavaş yavaş şekillendi ve serginin başlığıyla bağlantılı bir şekilde ortaya çıktı.

Burada Diageo Türkiye’nin vizyonundan bahsettin. Biz PlumeMag olarak her zaman sürdürülebilirliğin, kültür ve sanattan, estetik felsefeden bağımsız ele alınamayacağını savunuyoruz. Uzun yıllardır Diageo Türkiye ile iş birliklerimiz oldu ve onların Türkiye’de sanata ne şekilde destek olduklarını yakından görüyoruz. Bu proje, ilk defa kendi önderlikleriyle başlatılan bir girişimde seninle çalışmaları açısından da önemli.
Sergi öncesinde küratör metninden bazı alıntılarla başlamak istiyorum. Metni ilk okuduğumda şunu fark ettim: Günlük Türkçe ile, herkesin anlayabileceği şekilde yazılmış ve bu bağlamda bir küçük aktivizm içeriyor diyebilir miyiz?
Tabii, çok teşekkür ederim. Sergi metinlerini yazmak kolay değil; şimdi yapay zekâ gibi araçlar olsa da metin yazmak hâlâ incelik gerektiriyor. Bunu biraz şiir yazmaya benzetiyorum: Önce geniş bir bütün alıyorsunuz, sonra sadeleştiriyor ve kime anlattığınızı düşünerek iletmeniz gerekiyor. İlk sergilerimde çok uzun, detaylı metinler vardı. Sonrasında fark ettim ki ziyaretçiyle iletişim çok önemli; metinler sade ve anlaşılır olmalı, tartışmaya alan açmalı. Serginin amacı da bu: bir fikir ortaya koymak ve üzerine konuşulmasını sağlamak. Aynı zamanda serginin arkasında durabilmek, sanatçıların zaman içinde oluşturduğu işleri görünür kılmak.

Pandemi döneminden bahsetmek istiyorum. Bu süreçte doğanın hızla kendini yenileyebilmesi ve bizlerin bunu evlerimizden izleyebilmesi ilgini çekmiş. Senin metninde de bu gözlemler yer alıyor. Peki, bu dönemde yaşanan bu “tutsaklık” ve gençlerin buna tepkisizliği üzerine umudu nasıl okuyorsun?
Pandemi, ütopya ve distopyaların kesişim noktasıydı. Tarihteki savaşlar, ekonomik buhranlar gibi krizler suya atılan damla gibi dalgalar yaratır ve doğa ile insan bunları dengelemeye çalışır. Sanatçılar, kriz zamanlarında umudu yeniden gösterirler. İnsan doğası umutsuzluğu kabul etmez ve bu süreçte de bunu gözlemledik. Dışarı bakmayı, küçük tohumları filizlendirmeyi öğreniyoruz; umut, doğanın bize öğrettiklerinde gizli.

Sergiyi İstanbul bağlamında kurguluyorsun; kent ve kamusal alan kavramı burada önemli. Kamusal alanın özel olandan bağımsızlaşması ve kente dair katmanlı yaklaşımın hangi bağlamı sunuyor?
İstanbul’u deneyimlediğim uzun süreli bir kent olarak ele almak istedim. Sergideki eserlerin bir koridor boyunca ilerleyen anlatısı var; duvarlar arasındaki karşılıklı anlatılar, motifler ve tekrarlar ile kent metaforunu yansıtıyor. İnsanların kendi küçük dünyaları ile büyük dünya arasında bağlantılar kurmaları, serginin kentli yaklaşımıyla eşleşiyor. Boğazın iki yakası gibi eserler de karşılıklı bir ilişki kuruyor.

Metinlerinde edebiyat, şiir ve sinema referansları da var. Bu sergideki katmanlı yaklaşımlar nasıl bir deneyim sunuyor?
Bu yaklaşım, kent ve tarih arasında bağ kurmayı hedefliyor. İstanbul’un nostaljik ve katmanlı yapısını gözlemlemek, ziyaretçiye hem geçmişi hem şimdiyi hissettirmek açısından önemli. Sergi, insanların şaşkınlık ve hayret üzerinden öğrenmesini sağlıyor; sanat, umudu filizlendiren bir rol üstleniyor.

Sanatın günümüzdeki işlevinde, önleyici ve koruyucu bir etkisi olduğunu söyleyebilir miyiz?
Kesinlikle. Sanat, psikolojimizi ve düşünce yapımızı zorlayarak yeni yollar keşfetmemize imkan tanıyor. Distopya ve krizleri gözlemlemek, çözüm arayışlarını tetikliyor. İnsanlık, bilim sayesinde artık inanç temelli değil, analiz temelli ilerliyor; sanat da buna paralel olarak düşünme ve çözüm üretme pratiği sunuyor.

İnsan ve zaman ilişkisini, farklı versiyonlarımız ve izlerimiz üzerinden bağlamak da serginin temel temalarından biri.
Evet. İnsan, zaman ekseninde değişiyor; geçmiş, bugün ve gelecekte farklı versiyonlarımız var. Sanatçılar eserleriyle bu izleri bırakıyor, küratörler ise bu izleri ortaya çıkarmaya aracılık ediyor.
Birleşen Sular, Filizlenen Umutlar sergisinde en çok teşekkür etmek istediğin isimler kimler?
Sanatçılara teşekkür etmek isterim; onlar olmasa sergi yapılamazdı. Diageo Türkiye ve tüm paydaşlara da koordinasyon ve destekleri için teşekkür ediyorum.
Sergiyi ne zamana kadar gezebiliriz?
27 Ekim’e kadar açık olacak.
Son olarak, sanatı ve emeği takdir etmek istiyorum. Bu sohbet ve sergi için teşekkür ederim.
Ben de teşekkür ederim. Bu sergi ve sohbet, kolektif umut ve dayanışmayı deneyimlemek için çok değerli bir alan sunuyor.









