2025 Nobel Edebiyat Ödülü Sahibi: Kıyametin Ustası László Krasznahorkai!

Kıyametin eşiğinde gezinen hikayeler, yavaş yavaş çürüyen kasabalar, kalabalığın akıl dışı dalgalanması ve bütün bu kaosun içinde inadına sürdürülen bir estetik dikkat… László Krasznahorkai, sayfalar boyu uzayan cümleleri ve hipnotik ritmiyle çağdaş edebiyatta benzersiz bir alan açtı; karanlığın tam ortasında bile sanatın, güzelliğin ve anlam arayışının ısrarını görünür kıldı. 

“Kıyametvari dehşetin ortasında sanatın gücünü yeniden teyit eden, etkileyici ve vizyoner külliyatı” nedeniyle İsveç Akademisi tarafından 2025 Nobel Edebiyat Ödülü verilmesi boşuna değil. Şeytan Tangosu, Direnişin Melankolisi, Savaş ve Savaş ve Seibo Orada, Aşağıdaydı gibi eserlerinde uzun uzun cümleler “yavaş kıyamet” atmosferiyle grotesk mizahı buluşturuyor; dünyayı adeta yavaş çekimden izletiyor. 

Orta Avrupa modernizminin damarını bugüne taşıyan Krasznahorkai, bir yandan Béla Tarr’ın uzun planlarında sinemaya sızarken, öte yandan Almanya ve Macaristan başta olmak üzere geniş bir okur çevresinde güçlü bir karşılık buluyor. Romanları, öyküleri ve denemeleri bugün için hala yakıcı olan soruyu canlı tutuyor: Dünya sallanırken bile edebiyat ne işe yarar? 

Krasznahorkai Kimdir?

László Krasznahorkai 1954’te Macaristan’ın Gyula kentinde doğdu. Gençlik yıllarından itibaren edebiyat ve felsefeyle iç iç yaşayan yazar, bir süre yayınevlerinde çalıştı ve yazıya yoğunlaştı. 1985’te yayımlanan ilk romanı Sátántangó (Şeytan Tangosu) ile yıkımın eşiğindeki bir kolektif çiftlik üzerinden söylenti, çürüme ve kalabalık psikolojisini anlattı; bu roman onu çağdaş edebiyatın dikkat çeken isimlerinden birine dönüştürdü. 

1987’de bursla Batı Berlin’e taşındı. Sonrasında Almanya başta olmak üzere Fransa, ABD ve Doğu Asya’da (özellikle Japonya ve Çin) uzun süreler yaşadı. Bu yolculuklar elbette metinlerine doğrudan yansıdı; Doğu Asya deneyimi Seibo Orada, Aşağıdaydı’da ritüel–zanaat–dikkat eksenini besledi. 

Türkiye’de Direnişin Melankolisi, Şeytan Tangosu, Savaş ve Savaş ve Seibo Orada, Aşağıdaydı ile okurla buluşan yazar, uluslararası alanda Man Booker International (2015) ve National Book Award – Çeviri Edebiyatı (2019) gibi ödüllerle onurlandırıldı.  

2025 Nobel Edebiyat Ödülü ise Krasznahorkai’a verilen en yüksek takdir oldu. Bugün külliyatı, hem Béla Tarr uyarlamaları hem de Doğu–Batı duyarlılıklarını buluşturan geç dönem eserleriyle, çağdaş edebiyatın en etkileyici odaklarından biri kabul ediliyor.

László Krasznahorkai Sanat Anlayışı

71 yaşındaki Krasznahorkai, birçoklarınca Macaristan’ın yaşayan en önemli yazarlarından sayılıyor. Eserleri sıkça postmodern, distopya ve melankoliyle anılsa da bu etiketlerin ötesine geçen bir derinliği var. 

Krasznahorkai kimi zaman tavizsizce kasvetli ve zorlayıcı ama aynı zamanda meraklı ve alaycı! Susan Sontag onu “Kıyamet’in çağdaş ustası” diyerek tanımlıyor. Yazar, düzyazısının “noktalama işaretleri cimri, uzun ve dolambaçlı cümlelerle” aktığını söylüyor; üslubunu ise “gerçekliğin delilik noktasına kadar incelmesi” diye tarif ediyor. Maraton cümleler ve hipnotik ritim, metinlerin taşıyıcı iskeletine dönüşüyor.

László Krasznahorkai eserleri, klasik “bilinç akışı”nın parçalı iç dünyası gibi değil; okuru kendi ritmine katan, dünyayı kapsayan bir merak hareketi. Kafka, Beckett ve zaman zaman Gogol ile yan yana anılması boşa değil. Metinler varoluşun absürt trajikomedisini yokluyor. En büyük ilham kaynağının “acı” olduğunu söylese de yazıların akışında derin bir hümanizm taşıyor. 

Kariyerinin ilk dönemleri, seyahat edememesinin baskısıyla şekilleniyor. Gizli polisin pasaportuna el koyduğu yıllarda yazdığı Şeytan Tangosu ve Direnişin Melankolisi neredeyse boğucu bir kapanma duygusu üretiyor. Yolculuk imkanı bulduğunda ise dünya görgüsü metinlerine doğrudan yansıyor. 1987’de aldığını bursla Batı Berlin’e taşındığında “daha önce hiç tatmadığı bir demokratik atmosfer”le karşılaştığını anlatıyor; ardından Asya’da geçirdiği dönemler Seibo Orada, Aşağıdaydı’daki ritüel–zanaat–dikkat eksenini besliyor.

László Krasznahorkai denemelerinde ve söyleşilerinde çağın krizleriyle açıkça yüzleşiyor. Yale Review’daki “An Angel Passed Above Us” yazısında, Ukrayna’daki siperleri teknolojik küreselleşmenin parlak vaatleriyle karşı karşıya getiriyor, modern dünyanın cilalı yüzeyiyle sahadaki çıplak gerçeklik arasındaki uçurumu görünür kılıyor. Aynı dergiye verdiği bir röportajda sormaktan çekinmiyor: “Ruslar komşu bir ülkeyi işgal ettiğinde bir ülke nasıl tarafsız olabilir?”

Poetikası yalnızca biçimsel değil, etik bir konumlanış da içeriyor. Macar edebiyatı uzmanı Zsuzsanna Varga, onun romanları için insan varoluşunun umutsuzluğunu araştırırken, aynı zamanda ‘inanılmaz derece komik’ dil kullandığını da belirtiyor. Tam da bu gerilim, bugünün savaş ve çatışma gündemine gömülmüş okurlarda güçlü bir yankı buluyor.

László Krasznahorkai İmzası

  • Sanatın direnci: Çöküş anlarında bile ısrar. Kasabalar dağılır, düzenler çöker fakat anlatı-biçim-dikkat çökmeyi reddediyor. Bu yüzden romanları “umutsuzluk” değil, umudun biçimle sınandığı deneyler gibi çalışıyor. 
  • Biçim bir etik mesele: Meşhur uzun ve hipnotik akışlı cümleleri sadece stil numarası değil, dünyayı aceleyle kesip biçen dilden uzak durmanın etik bir tercihi. Okuru nefesini ayarlamaya, ayrıntıya bakmaya, sahnenin tüm gölgesini görmeye zorluyor.
  • Apokaliptik atmosfer: Felaket bir patlama değil; sızıntı, söylenti, yavaş bir bozulma olarak geliyor. Bu “yavaş kıyamet” estetiği, okurun güncel dünyasına da ayna tutuyor. 
  • Ritüel ve zanaat olarak sanat: Sanat, disiplinli bir pratik ve tekrar olarak düşünülüyor. 
  • Kompozisyon fikri: İç ses ile kitle uğultusu aynı kompozisyonda tema-motif tekrarlarıyla ilerleyen bir beste olarak ortaya çıkıyor. 
  • Grotesk mizah: Çürümenin anlatıldığı her yerde kara mizah penceresi açılıyor. Absürd ayrıntılar felaketin sıradanlığını görünür kılarken, okurlar komik olanın trajedinin gündelik yüzü olduğunu fark ediyor.
  • Doğu-Batı köprüsü: Orta Avrupa’nın karanlık panoraması Doğu Asya’nın ritüel dikkatiyle buluşuyor. Ne anlatıldığı kadar, nasıl anlatıldığı önem kazanıyor. 
  • Medya geçişi: Edebiyattan sinemaya aktarım birbirini doğruluyor, ritim iki sanatta da omurga görevi görüyor. 
  • Okurla sözleşme: Sözleşme mi? Evet. Metinler hızlı tüketime direniyor; okurdan sabır, merak ve yeniden okuma talep ediliyor. Karşılığında ise yoğun bir görme biçimi zihinde yankılanıyor.
  • Güzelliğin sürdürülebilirliği: “Dünya yıkılırken bile güzellik nasıl sürer?” sorusuna cevap aranıyor. Oysa cevap tek bir fikirde değil, biçimsel ısrar, ritüel dikkat ve etik bakışın toplamında yatıyor. 

Krasznahorkai Eserleri

Krasznahorkai bugüne dek yirmiden fazla kitap yazıyor. Bu kitapların bir kısmı farklı dillere çevriliyor, Türkçe olarak bizle buluşan dört kitabı var. Her bir kitap “yavaş kıyamet” atmosferini, uzun cümlelerin hipnotik ritmi ve kara mizahla birleştirerek benzersiz bir okuma deneyimi kuruyor.

*Krasznahorkai’ın Türkçeye çevrilmiş kitaplarına Can Yayınları aracılığıyla ulaşabiliyoruz! 

Şeytan Tangosu (Sátántangó)

Çökmekte olan bir kolektif çiftlikte söylenti ve “kurtarıcı” figürü etrafında dönen dolaplar; tango gibi ileri geri akan döngüsel kurgu… 1985’te yayımlanan bu ilk roman, Krasznahorkai’yi kısa sürede Macar edebiyatının ön saflarına taşıyor. Uzun cümleler, bozulan düzeni biçimle hissettiren yavaş bir gerilim kuruyor, roman çürüme, söylenti ekonomisi ve kolektif yanılsama ekseninde ilerliyor.

Editör Notu: “Edebi bir sansasyon” olarak nitelendirilen Şeytan Tangosu, bugün kötü yönetimin ve yoksulluğun sembolü halinde. 

Direnişin Melankolisi (The Melancholy of Resistance)

Krasznahorkai, ikinci romanı Direnişin Melankolisi ile özellikle Almanya’da büyük başarı elde ediyor. Uğursuz bir sirk, kasabada teşhir edilen dev bir doldurulmuş balina ve ardından gelen kitle histerisi… Kalabalığın deliliği ile bürokrasinin çaresizliği iç içe geçerek düzeni içten çökertiyor. Grotesk mizahla kaynayan bu alegori, linç dili ve otoritenin boşluğu üzerine en etkileyici modern metinlerden.

Seibo Orada, Aşağıdaydı (Seiobo There Below)

Noh tiyatrosu, ikon restorasyonu, tapınak ritüelleri ve atölye emeği… Bölüm bölüm ilerleyen bu meditasyonlar, güzelliğin nasıl sürdüğünü izliyor. Doğu estetiğinin ritüel–zanaat–dikkat ekseni, Krasznahorkai’nin evrenine güçlü bir sanat/ritüel boyutu ekleyerek deneysel yapısıyla okuru “bakma biçimini” değiştirmeye çağırıyor.

Savaş ve Savaş (War & War)

Takıntılı bir arşiv memuru, “her şeyi açıklayacak” bir el yazısını dijital dünyaya açmak için New York’a gidiyor; metne duyulan inanç ile zihnin karanlığı arasına sıkışıyor. Şehir yalnızlığı, delilik sınırı ve çoğaltma/yayımlama arzusu üzerinden, metin kurtuluş gerilimini sarsıcı biçimde işliyor. 

Editör notu: László Krasznahorkai bu kitap üzerine çalışırken bir süre Beat Kuşağı’nın efsane ismi Allen Ginsberg’in New York’taki dairesinde yaşıyor. Şairin, bu romanın tamamlanmasında görünmez ama büyük bir etkisi olduğu bir gerçek! 

Sayfadan Perdeye: Krasznahorkai – Tarr Ortaklığı

Ünlü Macar yönetmen Béla Tarr’la yakın dost ve yaratıcı ortak olan László Krasznahorkai, edebi ritmini sinemaya bu iş birliğiyle taşıyor. Metinlerdeki uzun uzun akan cümleler gibi uzun planlar, siyah-beyaz kontrast ve ağır tempo romanların görsel karşılığına dönüşüyor. İlk roman Şeytan Tangosu dahil birçok eser filme uyarlanıyor; ikilinin ortaklığı, modern sinemanın “yavaş kıyamet” estetiğini tanımlayan referanslardan biri kabul ediliyor. 

  • Krasznahorkai’nin 1985 tarihli romanından uyarlama 7 saat 19 dakikalık Sátántangó (1994), kült bir yapıt olarak anılıyor. Evet 7 saat 19 dakika… Tarr, kitabı okuduğunda hemen bir film yapması gerektiğini anladığını belirtiyor; ortaya bu psikolojik dram çıkıyor.
  • Direnişin Melankolisi (2000) romanından uyarlama film ise, kalabalık histerisi ve “Prens” figürüyle toplumsal çözülmeyi sinemaya taşıyor.
  • The Man from London (2007), Georges Simenon roman uyarlaması olsa da senaryo imzası Krasznahorkai x Tarr. Suça tanıklığın ahlaki ağırlığını uzun planlarla kurgulayan iş, Tilda Swinton severlere önerimiz! 
  • Nietzsche’nin “Torino’daki at” anlatısından esinlenen, The Turin Horse (2011), karanlık bir veda filmi. At sahibi ve kızının tekrarlayan günlük döngüsü üzerinden varoluşun ağırlığını gösteren yapım ayrıca şu an için Krasznahorkai’nin son işi. 

Bu filmler Krasznahorkai’nin biçimle etiği eş tutan anlayışını sinemada görünür kılıyor. Romandaki uzun cümleler perdede plan-sekanslara dönüşüyor, döngüsel kurgu motiflerle kuruluyor, kitle psikolojisi kadrajların sabrında ortaya çıkıyor. Sayfadan perdeye bu aktarış, sadece bir uyarlama değil, aynı estetik omurganın iki farklı disiplinde sürdürülmesi. 

2025 Nobel Edebiyat Ödülü

2025 Nobel Edebiyat Ödülü

László Krasznahorkai, kariyerinin hiçbir zaman “planlı” olmadığını; en başta yalnızca yazmak istediğini, “yazar olmak” gibi bir hedef kurmadığını belirtiyor. Yaratımını ise şöyle özetliyor: İlk romanı Şeytan Tangosu’nu bitirdikten sonra “onu düzeltmek” için yeni bir kitap yazmaya başlıyor; sonra “ilk ikisini düzeltmek için” bir başkasını… “Hayatım kalıcı bir düzeltme.” diyor. Krasznahorkai muhtemelen bugünü, yani Nobel’e uzanan yolu hayal dahi etmedi. 

71 yaşındaki yazar, uzun süre Nobel’in güçlü adayları arasında anıldıktan sonra nihayetinde 2025 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi oluyor. Böylece Imre Kertész’in (2002) ardından Macar edebiyatı yeniden zirveye çıkıyor. Krasznahorkai’nin anlatıları, Orta Avrupa’nın tarihi kırılmalarını ve varoluşçu damarını küresel ölçekte yankılayan bir modernist süreklilik içinde konumlanıyor. 

2025 Nobel Edebiyat Ödülü, İsveç Akademisi tarafından “kıyametvari dehşetin ortasında bile sanatın gücünü yeniden doğrulayan, etkileyici ve vizyoner külliyatı” nedeniyle veriliyor. Bu gerekçe Krasznahorkai’nin sanat anlayışını özetliyor: maraton cümleler, hipnotik ritim ve etik dikkat ile çöküşü, söylentiyi ve kalabalık psikolojisini işliyor.

Kısaca onun Nobeli, tek bir yazarı değil; Orta Avrupa modernizminin dünya edebiyatındaki canlı varlığını da yeniden görünür kılıyor. 

Nasıl Kazandı?

László Krasznahorkai

Neden Krasznahorkai? Akademi, onu Kafka’dan Bernhard’a uzanan çizgide, grotesk taşkınlığıyla öne çıkan ‘büyük bir epik yazar’ olarak tanımlarken, komite üyesi Steve Sem-Sandberg, Krasznahorkai’nin eserlerini ‘neredeyse yarım asırlık saf mükemmellik’ olarak nitelendiriyor. 

  • Orta Avrupa epik damarına katkı: Kafka-Bernhard hattıyla akraba; panoramik toplumsal tasvir gücüyle grotesk ve absürdü iç içe geçiriyor.
  • Eşsiz biçim: Sayfalar süren cümleler ve yoğun ritim, etik bir dikkat. 
  • Tematik tutarlılık: Çürüme, söylenti, kara mizah ve “yavaş kıyamet” atmosferi.
  • Doğu Asya etkisiyle derinleşen tefekkür: Çin/Japonya’da geçirdiği dönemden kazandığı ritüel, zanaat, tefekkür boyutu. 
  • Sanatın direnci: Karanlığa bakarken bile biçimi ve anlamı savunan edebiyat.

László Krasznahorkai Okumaya Nereden Başlanmalı?

Kitaplarımı okumamış okuyucular varsa, onlara ne okuyacaklarını öneremem; bunun yerine dışarı çıkmalarını, bir yere, belki bir dere kenarına, hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey düşünmeden, taşlar gibi sessizce oturmalarını tavsiye ederim. Sonunda kitaplarımı okumuş biriyle tanışacaklar.

László Krasznahorkai

Krasznahorkai’ye girişin tek bir “doğru” yolu yok; hangi yüzünü görmek istediğinize göre rota seçmek en iyisi. Türkçede bulunan dört kitabı üzerinden birkaç pratik başlangıç önerisi verelim:

  • Temayı tanıma ve ritme alışma açısından en dengeli başlangıç Direnişin Melankolisi – Şeytan Tangosu – Savaş ve Savaş – Seibo Orada, Aşağıdaydı sıralaması. Önce çekirdek temalar ve kalabalık psikolojisi; ardından ritme ve uzun cümle akışına alışma; sonra metin-kurtuluş fikri; finalde sanat/ritüel meditasyonları.
  • Hikaye odaklı, anlatı akış önceliği için, Şeytan Tangosu – Direnişin Melankolisi – Savaş ve Savaş – Seibo Orada, Aşağıdaydı. Önce kasaba/söylenti dinamiği, sonra toplumsal çözülme panoraması ve ardından bireysel takıntı ve en son tefekkür… 
  • Zamanı az olup, László Krasznahorkai ile tanışmak isteyenler için önerimiz ise, Direnişin Melankolisi’nden iki üç bölüm okuyarak ritme alışmaları. Ardından Şeytan Tangosu ile günde 30-40 sayfalık “tek seans” okuma ve kendinizi hazır hissettiğinizde Savaş ve Savaş’la devam ederek en son Seibo Orada, Aşağıdaydı ile final. 

Nasıl okunmalı?

  • Günde 30–45 dakikalık tek seans ayırın; uzun uzun cümleler içerene bölümler “tek nefeslik” deneyim istiyor. 
  • Noktalama azsa -ki pek muhtemel- nefesi işaretlemek için satır içi minik duraklar koyun. 
  • Metne kamera gözüyle bakın. “Ne oluyor?” kadar “nasıl anlatılıyor?” sorusuna odaklanın. 
  • Şeytan Tangosu’nu okurken Béla Tarr uyarlamasından sahnelere bakarak ritmi pekiştirin.