Güncelleme Tarihi: 2 Ekim 2021
5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Türkiye’de korunan alanların artırılması çağrısı yaptı. Korunan alanların 2030 yılına kadar Türkiye yüz ölçümünün %30’una ulaşması gerektiği belirtilen WWF-Türkiye, korumanın maliyetinin geri kazanmanın maliyetinden daha düşük olduğunu hatırlattı.
Bu yıl dünya genelinde “Ekosistem Restorasyonu” temasıyla kutlanacak 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde, WWF-Türkiye korunan alanların artırılması gerekliliğini vurguladı. Kısa süre önce yayımladığı “Korumazsak Kaybederiz: Sürdürülebilir Bir Türkiye İçin Korunan Alanlar Hedef: 2030’a Kadar %30” başlıklı rapor ile WWF-Türkiye; iklim düzenleme, toprak oluşumu, canlı topluluklarının göçleri, karbon ve su döngüsü gibi ekolojik süreçlere ve tehlike altındaki türlerin devamına yardımcı olan korunan alanların, insan yaşamının ve ekolojik sistemin sürdürülebilirliği için hayati öneme sahip olduğuna dikkat çekiyor.
Avrupa genelinde korunan alanların ülke yüz ölçümüne oranının %25’in üzerinde olduğu belirtilen raporda, ülkemizde ise resmi açıklamalara göre karasal korunan alanlarımız %11, denizel korunan alanlarımız %4 civarında olduğu vurgulanıyor. Rapora göre, sürdürülebilir bir Türkiye için korunan alanların yeni uluslararası hedefler doğrultusunda 2030’a kadar en az %30’a ulaşması gerekiyor.
Korumak Ekolojik Restorasyondan Çok Daha Düşük Maliyetli
Doğal alanlar yalnız farklı türler için sığınak değil aynı zamanda iklim değişikliğine karşı güçlü bir kalkan oluşturuyor. Gıda, ilaç, iklim, temiz su, tozlaşma, rekreasyon gibi doğanın insana her yıl sunduğu hizmetlerin küresel ekonomik değeri 125-140 trilyon dolar olarak tahmin ediliyor ama doğanın sunduğu bu hizmetler ekonomik bilançolarda yer almıyor. Yatırımların doğaya zarar vermesini önlemenin ya da doğayı korumanın maliyeti ise doğayı geri kazanmak (ekolojik restorasyon) için çıkacak faturadan çok daha düşük oluyor.
“Kaybedecek zaman yok, kritik eşikteyiz.”
WWF-Türkiye Doğa Koruma Direktörü Sedat Kalem şu açıklamayı yaptı: “Kaybettiklerimizle birlikte insanlığın geleceği de risk altında. İnsanlık olarak doğaya yaklaşımımızı değiştirir ve gerekli adımları atarsak hâlâ şansımız var. Ancak kaybedecek zamanımız yok, çünkü kritik bir eşikteyiz. Önümüzdeki on yılda göstereceğimiz performans yüzyılları şekillendirecek. Korunan alanların Türkiye yüzölçümüne oranını %30’a ulaştırmak önemli bir adım olacak. Korumazsak kaybederiz.”
Sürdürülebilir olmayan insan faaliyetlerinin yol açtığı iklim değişikliği ve geri dönüşü olmayan doğa tahribatının geleceğimizi tehdit ettiğini vurgulayan Sedat Kalem sözlerini şöyle sürdürdü:
“Korunan alanlar, yalnız tehlike altındaki yabani bitki türlerinin değil, aynı zamanda onlarla etkileşim içinde olan bütün canlıların, içinde yaşadığı ekosistemlerin de bir bütün olarak korunması için bilinçli çabaların ve planlı eylemlerin gerçekleştirildiği yerler. Ekosistem içinde bütün canlılar bir yaşam ağı ile birbirine bağlı ve bağımlı. Dolayısıyla, doğa ve biyolojik çeşitlilik kaybının alarm verici düzeye ulaştığı günümüz dünyasında korunan alanlar, elimizde kalan “son doğal kaleler” ve hem insanlar hem de diğer canlılar için adeta yaşam sigortası. Daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir gelecek için ekonomiyi canlandırma planlarında artık enerji verimliliği, yenilenebilir enerji gibi çevresel bakımdan uygun yatırımların yan sıra canlı türleri ile popülasyonlarındaki yok oluş trendinin önüne geçmek ve yaban hayatı ile insan arasındaki ilişkinin iyileştirilmesini sağlamak için bozulmuş ekosistemlerin geri kazanılması, kaynakların daha sürdürülebilir kullanımı, yeni korunan alanların oluşturulması ve güçlendirilmesi de büyük önem taşıyor.”
WWF-Türkiye’nin Önerileri
WWF-Türkiye 2030’a kadar şu adımların atılmasının önemli olduğuna dikkat çekiyor:
- Türkiye’de daha fazla sayıda ve daha geniş alana sahip (%30) bir korunan alanlar ağının oluşturulması ve daha güçlü, daha iyi korunan bir korunan alan yönetiminin gerçekleştirilmesi.
- Bu hedeflerin gerçekleşmesini sağlayacak, kapsayıcı, paydaş katılımına açık; bilimsel esaslarla, uluslararası doğa koruma sözleşmeleriyle ve AB doğa koruma direktifleriyle uyumlu bir çerçeve Doğa Koruma Kanunu’nun kabul edilmesi.
- Korunan alanların etkin yönetiminde önemli sıkıntılara yol açan parçalı kurumsal yapının giderilmesi. İlgili kurumların (Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma Genel Müdürlüğü) birleştirilmesi suretiyle doğa korumadan sorumlu kurumlar arasında daha iyi eşgüdümün ve korunan alanlarda daha etkin denetim, koruma ve yönetimin sağlanması.
- Tür ve alan koruma/denetim çalışmalarından ziyaretçi hizmetlerine, yaban hayatı yönetiminden altyapı çalışmalarına, eğitim-araştırma-izleme faaliyetlerinden gönüllü ilişkilerine kadar geniş bir yelpazeyi içeren korunan alan yönetiminde etkinliğin arttırılması için yerel düzeyde, daha güçlü mali ve idari olanaklara ve personele sahip alan bazlı yeni bir yapılanmanın gerçekleştirilmesi.
- Korunan alanlarda statü değişikliklerinden kaçınılması.