Atelier Melange: Şükran Koleksiyonu Anadolu’ya ve Tüm Ninelere Bir Teşekkür

Güncelleme Tarihi: 23 Ekim 2021

Tasarım dünyası ekonomik kriz, pandemi, özgünlüğün kaybolması gibi problemlerle çalkalanırken yenilikçi bir fikir doğduğunu görmek hepimiz adına umut verici olmalı. Artık Instagram’da gördüğümüz bir ürünün sokakları işgal etmesi hayatımızın bir parçası haline geldi, bu noktada tasarımcı da satış garantisi vadeden ürünlere ya da benzerlerine yöneliyor.

Atelier Melange, son dönemde unutulmaya yüz tutmuş bir geleneğimizi bizlere hatırlatıyor. Son koleksiyonları “Şükran” ilhamını Anadolu topraklarından alıyor, üstelik yaşadığımız metropol şehirlerle bütünleşmeyi de ihmal etmeden. Bizler de PlumeMag ekibi olarak bu markanın yaratıcısı Ayça Pelvanlar ve Seda Hancıoğlu ile Vakkorama ve global satışta sağladıkları başarı, yeni tasarımcılara cesaret verecek fikirleri ve sürdürülebilir moda anlayışları üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

“Birbirimizi uyumlu bir şekilde tamamlıyoruz.”

Markanın kurucuları Ayça Pelvanlar ve Seda Hancıoğlu olarak kendiniz hakkında bilgi verebilir misiniz?

Ben Ayça Pelvanlar, Mimar Sinan Güzel Sanatlar mezunuyum.

Ben de Seda Hancıoğlu, FIT (Fashion Institute of Technology) ve Parsons School of Design da eğitimimi tamamladım.


Atelier Melange’ın ortaya çıkış hikayesini anlatabilir misiniz?

Biz birbirimize küçükken kaybettiğimiz ikizimiz diyoruz aslında. Beraber çalıştığımız tasarım stüdyosunda tanıştık. Daha arkadaş bile olmamışken bizi beraber gören herkes ikiz misiniz diye sormaya başladı. Arkasından hızla gelişen arkadaşlığımız, dostluğumuz ortaklığa dönüştü. Yaklaşık 8 yıllık arkadaşlığımıza 6 yıllık ortaklığımızı sığdırdık. Önceki iş yerimizin ve müşteri talepleri ilk başta bizi couture kıyafete sürükledi, arkasından onu takip eden bir kıyafet markası oldu ve en sonunda Atelier Melange doğdu.

Ortaklığımızın en güzel yanı birimiz daha geleneksel bir eğitim almışken diğerimiz tamamen modern bir eğitim sitemi ile eğitim hayatını tamamladı. Bu da bir tasarıma farklı açılardan bakabilmemizi sağlıyor. Birbirimizi uyumlu bir şekilde tamamladığımıza inanıyoruz.

“Bazen hayal kuruyoruz malzeme buluyoruz, bazen malzeme bulup hayal kuruyoruz.”


Tasarımlarınızda mimari ve şehrin etkilerinin yanı sıra Türk kültüründen de etkiler görüyoruz. Koleksiyonlarınıza yön veren diğer ilham kaynaklarınız nelerdir?

Markamızın ismi Atelier Mélange, Frank Herbert’in Dune Serisinden geliyor. Mélange yalnızca bir çölde bulunan kişiye canlılık ve daha fazla farkındalık sağlayan bir baharatın adı. Tasarım anlayışımız ise 20. yüzyılın en önemli akımlarından biri olan dekonstrüktivizmden geliyor.  İlhamımız; bizi heyecanlandıran doku, malzeme, hikayeler diyebiliriz.

Markanın tasarım ve üretim süreçleri nasıl gelişiyor?

Yaklaşık 3 yıl önce 2 çanta tasarımıyla yola çıktık. Sezonsal kumaş değişiklikleri yaparak zaman içerisinde yanlarına farklı tasarımlar ekledik. Örneğin ilk günden beri olan diForm çantamızı farklı malzemeler ile üretmeye devam ediyoruz. Kalıp ve malzeme ile oynamayı seviyoruz. Farklı formları farklı tekniklerle (Lazer kesim, sıcak baskı, Flex baskı) birleştirerek alışılagelmişin dışında bir ürün ortaya koymaya çalışıyoruz. Beraber tüm malzemecileri geziyor bol bol araştırma yapıyoruz. Bazen hayal kuruyoruz malzeme buluyoruz, bazen malzeme bulup hayal kuruyoruz. Tüm elementleri toplayıp bir sürü prototip çıkarıyoruz ve aralarından olabilecek modellerin detayları çözülüp renk dağılımı yapılarak çalıştığımız atölyelerle dikimine geçiyoruz. 

Nereden ne yakalayacağımız belli olmuyor, her bir ürün başlı başına bir macera bizim için.

“Zorluklar aşılamayacak gibi gözüktüğünde tek yapılması gereken inatçılığı elden bırakmamak ve yolunuza devam etmektir.”


Son zamanlarda sosyal medyanın da etkisiyle beraber tüketicinin tek tip tasarımlara yöneldiğini görüyoruz. Son koleksiyonunuz Şükran ise bu çizginin dışında, Anadolu’nun geleneksel motiflerinden ilham alıyor. Bu koleksiyonun yaratım süreci hakkında bilgi verebilir misiniz?

Dediğiniz gibi tüketicinin tek bir tipe yönelme ihtiyacı doğmaya başladı popüler kültürün de etkisiyle. Birçok marka birbirine benzer işler yapmaya başlıyor ve sonrasında eskiden konuşulan kumaş ve ürün kalitesi yerine fiyat performansı yarışıyor.

Şükran koleksiyonunun hikayesine gelirsek;

Bundan 1.5 yıl önce Seda’nın babaannesi ile otururken bir anda Şükran Nine’nin çeyiz sandığı açıldı ve önümüze el emeği rengarenk yorganları serildi. Araştırmaya başladık yorgan nedir, ne zamanlardan bugüne gelmiştir. Yorgan ustasının atölyesine gidip ayakkabılarımızı çıkartıp önüne bağdaş kurunca her şey daha da maneviyat kazanmaya başladı. Unutulmaya yüz tutmuş bu geleneğin nerede başladığına şahit olduk. Rengarenk kumaşlar arasında teknolojinin pedallı makinadan ötesine geçemediği, el emeği göz nuru dediğimiz noktadaydık. Ninelerimizin olduğuna inandığımız yorganların asıl sahipleriyle tanışmıştık. Tasarımlarımızda da bu geleneksel motifleri bozmamaya karar verdik yenilikçiliğimizi minimal dokunuşlarla tamamladık.

Gerçeğe dönüştürmeye çalıştığımız bu hayal ile gittiğimiz yolda sürecin zamanımıza göre ne kadar daha yavaş ilerlediğini, yeni dünya düzeninde yaşadığımız bu telaşın bize neler kaybettirdiğini gördük. Koleksiyonumuzun adını da ninemizden bize gelen bir hediye olarak Şükran koymak istedik.

Şükran; iyilik bilme, gönül borcu, minnettarlık demektir.

Anadolu’ya ve tüm ninelere bir teşekkür…


Tasarımlarınızda bildiğimiz çanta şeklinden uzakta, alışılmışın dışında formlar kullanıyorsunuz. Yenilikçi bir çizgide ilerlerken ilham aldığınız şeyler nedir?

Farklı doku ve formların birleşimini gözeterek ürünler ortaya koymaya çalışıyoruz. Post-modernist bir anlayışla cesur ve iddialı çanta tasarımları üretmeye çaba gösteriyoruz. İstanbul’dan dünyaya seslenen geleneksel ve futuristik dokunuşları işlevsel bir moda anlayışıyla birleştiren marka olarak anılmak en büyük hedefimiz.

Markayı kurarken karşılaştığınız zorluklar neler oldu?

Biz iki genç iş kadını olarak hayal bile edemeyeceğimiz riskler aldık. Sermaye arttırabilmek için aynı zamanda tasarım ve üretim danışmanlıklarımızı sürdürdük ve sürdürmeye devam etmekteyiz. Önceden de bahsettiğimiz gibi ortaklığımız 6 yıl önce başladı. Çok ama çok çalıştık.

Atelier Mélange‘ı belki de tam vazgeçmek üzere olduğumuz bir dönemde kurduk. 

Ve hayatımızın en doğru kararını vermiş olduğumuzu günden güne çok daha iyi anlıyoruz. Aslında öncesinde yaşadığımız tüm o deneyimler bizi markanın zeminini kurabilmemiz için bir eğitim gibiydi diyebiliriz.

Zorluklar aşılamayacak gibi gözüktüğünde tek yapılması gereken inatçılığı elden bırakmamak ve yolunuza devam etmektir.

“Instagram en uzak müşterimizi bile bize yakın kılıyor.”

Tüketiciye ulaşmak için artık Instagram bir numaralı platform haline geldi. Sosyal medya paylaşımlarında nelere dikkat ediyorsunuz?

Ürünlerinizin albenisini ortaya çıkartmak çok önemli. Bunu da ürünleri nasıl kombin edeceklerine dair ufak ipucu veren fotoğraf çekimleri ve detaylı ürün videoları ile destekleyerek sağlıyoruz.

Instagram’ın müşteriye ulaşma sürecinde sağladığı avantajlar ve dezavantajlar hakkında bilgi verebilir misiniz?

Pandemi süreciyle aslında yoğun bir kitle online alışverişe daha yatkın oldu. Bu da Instagram gibi sosyal mecraların kullanımını arttırdı. Instagramın tüm sitelerle entegre olabilmesi ürününüzün üzerine tıkladığınızda fiyatına kadar tüm bilgilerine ulaşabilmeniz gibi birçok kolaylığı sağlamış oldu. Müşterilerimize olabildiğince özel mesajlardan da yardımcı olmaya çalışıyoruz. 

Açıkçası biz sosyal mecranın henüz bir dezavantajını görmedik. Hatta en uzak müşterimizi bile bize yakın kılıyor. Çoğu müşterimiz Instagram’dan çantalarını kullanırken fotoğraflarını paylaşıyorlar. Bu da aslında bir marka profilinden daha samimi bir yöne gittiğimizi gösteriyor.


Şükran koleksiyonunda geleneksellik ve modernite bir arada. Diğer tasarımlarınızda da zıt kavramları harmanladığınız oldu mu?

Şükran geleneksellik ve minimal dokunuşların ön planda tutulduğu bir koleksiyon oldu. Diğer koleksiyonlarımızda form ve materyal üzerine daha çok kafa yoruyoruz. Fakat Şükran koleksiyonunun yanına yine bir geleneksel Türk sanatı olan iğne oyası üzerine kurulu bir koleksiyon hazırlıyoruz. Bu çizgiyi daha yadigar ruhu olan koleksiyonlarımızda devam ettirmeyi hedefliyoruz. 

“Bir sohbet esnasında bahsedilen marka sizin markanız çıktığında yaşadığınız mutluluk  paha biçilemez.”

Vakkorama’nın yanı sıra dünya çapında da satış yapıyorsunuz. Kendi markanızdan yola çıkarak, bu tür önemli satış noktalarında başarı sağlamak isteyen genç tasarımcıların nasıl bir yol izlemesi gerektiğini anlatabilir misiniz?

Bunların hepsi markanızı nasıl konumlandırdığınızla ilgili. Hangi müşteri kitlesine hitap ediyorsunuz, sizden fiyat ve tasarım performansı olarak beklenen nedir? Buna göre doğru satış noktalarıyla eşleştiğinizde başarı kaçınılmaz oluyor diyebiliriz. Tabii bu zaman alan bir süreç ilk yıldan kimse bir hedefe ulaşmayı beklememeli. Yapılan sermaye yatırımı nedir?  Yılda kaç adet çanta satışına ulaştınız? Bunların hepsi doğru yolda olup olmadığınızı gösteren veriler. Tabii ki Vakko ekibinin de bizimle birlikte yoğun çalışmasını göz ardı edemeyiz. Çalıştığınız ekimi benimseyebilmek ve bir ekip gibi hareket etmek bu noktada çok önemli.


Bir marka kurmak aynı zamanda ticari birtakım riskleri beraberinde getiriyor. Türkiye’de ekonomi kötü durumda seyrederken Atelier Melange’nin sağladığı başarı cesaret verici. Kendi işini kurmak isteyen genç tasarımcılara verebileceğiniz tavsiyeler nelerdir?

Bir marka kurmak o markayı geliştirmek ciddi bir istikrar gerektiriyor. Tasarımcı olmak bir markayı yönetmeye yetmiyor.

Maalesef bizim dönemimizde Türkiye’nin ekonomik seyri çok dengeli değil sizin de değindiğiniz gibi. Bir kere tüm ham maddeyi dolar ile alıyoruz. Fakat yerli müşterimize Türk lirası üzerinden satış yapıyoruz. Normalde yurt dışı etiket fiyatı hesabı yaptığınızda kur farkı diye bir oran koyarsınız, dönem içerisinde yaşanacak dengesizliklere karşı önlem almak adına. Biz bunu kendi ülkemizde yaşamaktayız. Üretip belli bir stok yapıyoruz etiket fiyatı koyuyoruz tüm ürün bittiğinde tekrar ürünü stoğa almak ciddi bir sıkıntı yaratıyor. Çünkü sezon başında daha uyguna üretilmiş model, sezon ortasında daha yüksek fiyattan üretilmiş oluyor.

Bunları böyle yazdığımızda evet biraz iç karartıcı bir tablo gibi gözüküyor. Ama yıllarca yaşadığınız tüm bu zorluklar ve aşmanız gereken hesaplar sizi geliştiriyor. Ticaret yapmayı öğreniyorsunuz. Müşteri kitlenizi tanıyorsunuz ve bir uyum içine girmeye başlıyorsunuz.

Genç tasarımcılara tavsiyelerimiz kendi yaşayacakları deneyimler olur ancak. Yaptıkları işe inanıyorlarsa, sattıkları ürüne kendileri de aynı fiyatı vereceklerine inanıyorlarsa yapmaları gereken tek şey var; istikrarlı olmak.

Alma verme dengesini doğru kurduklarında ve en önemlisi sanatçı ruhlarını kaybetmedikçe işlerinin doğru ilerleyeceğine inanıyoruz. 

 Markanızı gelecekte nerede görmeyi umuyorsunuz?

Bir Türk markası ve bu markayı sıfırdan kuran iki iş kadını olarak daha geniş bir kitleye ulaşmayı hedefliyoruz. İstanbul’dan dünyaya seslenen geleneksel ve fütüristik dokunuşları işlevsel bir moda anlayışıyla birleştiren marka olarak anılmak en büyük hedefimiz.

Atelier Melange tasarımını taşıyan birini sokakta görmek sizin için ne ifade ediyor?

Bu durumla karşılaşınca çocuk gibi heyecanlanıyorsunuz. Ya da bir sohbet esnasında bahsedilen marka sizin markanız çıktığında yaşadığınız mutluluk gerçekten paha biçilemez.  Bu da size aslında doğru yolda olduğunuzu gösteren hayatın küçük tesadüfleri oluyor.

“Umarız tüm insanlık olarak yaşadığımız gezegene kulak verir ve Dünya’nın sürdürülebilir olmasını sağlayabiliriz.”


Sürdürülebilir moda kavramı gelecekte yerini garantilemişken Atelier Melange olarak tasarımlarınızda sürdürülebilirlik kapsamında nelere dikkat ediyorsunuz?

 Sürdürülebilir moda adına ülkemizde çok güzel adımlar atılıyor. Gerek malzeme gerek üretim adına. Bizim için sürdürülebilir moda sadece geri dönüşüm malzemeleriyle yapılan tasarımlar değil. Tabii ki bunu yapan büyük markalar var fakat bu süreç ciddi bir ar-ge gerektiriyor. 

Biz biraz daha manevi yanını tutmaya çalıştık. Gelenek sürdürülebilirliğine katkı sağlamak istiyoruz.  Gelişen teknoloji ve hızla değişen moda, trend akımları bizi biz yapan kültürümüz ve geleneklerimizden uzaklaştırmaya başlıyor. Yorgan ustası ararken bile bu işin artık sürdürülebilir bir yanı kalmadığını ve bir zanaatin nasıl sona yaklaştığına şahit olduk.  Eğer yaptığımız koleksiyonlarla bu mesleklere biraz dokunabilir onların da sürdürülebilirliğini sağlayabilirsek ne mutlu bize.

Şükran koleksiyonu sipariş üzerine üretilen bir koleksiyon. Böylece gereksiz üretim ve tüketim zeminini hazırlamamaya çaba sarf ediyoruz. Dileriz ki bir Türk geleneği olarak başlayan çeyiz yorganları nesilden nesile çok özel bir parça olarak Mélange çantaları ile sürdürülebilsin.

 Sürdürülebilir moda konusunda hızlı moda markalarının pazarlama stratejilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hızlı moda markalarının tüketim oranına baktığımız zaman sürdürülebilir modaya yapmaya çalıştıkları katkı bizce hayli küçük. Belki biraz da marketing.

Umarız tüm insanlık olarak yaşadığımız gezegene kulak verir ve Dünya’nın sürdürülebilir olmasını sağlayabiliriz.

Geleceğe ve geçmişe olan saygımızı kaybetmediğimiz sürece bunun üstesinden gelinebileceğine inanıyoruz.