Güncelleme Tarihi: 18 Ağustos 2023
Bir canlının yaşama hakkı en temel haktır. Kadın, erkek, çocuk, hayvan, bitki… Hiç fark etmez. Bu temel hakkı diğerinin elinden alma cüretini gösteren ‘güçlü’ler de hep olmuştur ve olmaya devam edecek. Kadın ya da erkek bir insan evrensel ahlaki değerlerden yoksunsa en ‘zayıf’ en fakir en acınacak durumda olan kendisidir ama durumdan haberi yoktur. Böyle insanlar bir de makam mevki edinmişse, söz söyleme gücüne sahipse ya da ‘zenginse’.
Güçlüler ve Zayıflar
Her gün haberlerde örneklerini görüyoruz. Bir adam yolda yürürken bir ağacı söküp attı. Bir kadın yol kenarına sokak hayvanları için konmuş su kabını döktü. Bir çocuk yavru bir kediye taş attı. Karşısındakine zarar veren kim olursa olursun diğerinden daha ‘güçlü’. Şiddet bir cinsiyete ya da yaşa bağlı değil. Güce bağlı. Öfke kontrolü olmayan ya da sevgi, merhamet, iyilik gibi insani hisleri değil de kötü duyguları baskın kişiler gücünün yettiğine şiddet uyguluyor ve şiddete maruz kalanlar çoğunlukla kadınlar, çocuklar ve hayvanlar oluyor. Çünkü doğaları gereği en ‘güçlü’ler, erkekler. Fiziksel güçleri öfkeleriyle birleşince bir kadının, çocuğun ya da hayvanın en temel hakkını, yaşamını elinden alabiliyorlar. Erkekler arasındaki şiddetin mağduru da nispeten ‘zayıf’ taraf oluyor.
Bir insanın bir başkasına zarar vermesi (ruhsal bir bozukluğu yoksa) öfkesini kontrol edememesinden kaynaklanıyor. Öfke tüm insanlar tarafından hissedilen mutluluk ya da korku kadar tabii bir duygu. Bir insan neden öfkelenir? Kişinin beklentisiyle karşılaştığı durum birbirine uymadığında öfkelenir. Çünkü kendisini ‘kötü’ (değersiz, yetersiz, çaresiz vs) hisseder. Adam evlenmek ister, kadın istemez; adam öfkelenir. Kadın çocuğu uslu olsun ister, çocuk yaramazlık yapar; kadın öfkelenir. Çocuk şeker ister, annesi almaz; çocuk öfkelenir. Beklentinin karşılanmaması, oluşturduğu ‘kötü’ hislerden dolayı öfke uyandırır. Öfkesini kontrol edemeyen, problem çözme yeteneği gelişmemiş, beklenmeyen durumlarla baş etmeyi öğrenememiş kişi de şiddete meyleder. Bu şiddetin şekli ve dozu da yaş, cinsiyet, toplumsal özellikler vs. göre şekillenir.
Peki kimseye zararı olmayan ağaç, su kabı, yavru kedi öfkeye ve şiddete sebep olabilir mi? Asla!!! Bunun sebebi beklentiyi karşılamamak değil, doğru ile yanlışı ayırt edebilecek insani düzeye ulaşamamış olmak, evrensel insani değerlerle donanmamış olmak.
Kadın cinayetleri söz konusu olduğunda sosyal medyada hemen herkes olayın bir yönünden fikir beyan ediyor. Kimi idam istiyor, kimi kadınları suçluyor, kimi annelerin erkek çocuklarını kayırmalarını eleştiriyor, kimi cezaları az buluyor. Herkes doğal olarak kendi penceresinden bakıyor.
Eğitim Önce Ailede Başlar
Bir de eğitim yönünden bakalım. Eğitim önce ailede başlar. Çocuk okula gelmeden önce ailede görüp öğrendikleriyle kişilik binasının temelini atmış olur. Doğuştan getirdiği özellikleri ile ailede görüp öğrendikleri hayata karşı bakış açısını oluşturur. Çocuğun ilk öğretmeni anne ve babasıdır. Eğer anne-baba çocuk yetiştirme konusunda bilgi edinmişse, ebeveyn olarak doğruyu yanlışı ayırt edebiliyorsa, evrensel insani değerlerle donanmışlarsa, çevresi ve kendisiyle olumlu ilişkiler kurabiliyorsa o çocuğun kediye taş atma ihtimali çok düşük. Çünkü çocuk, gelişimi itibariyle anne ve babası istesin ya da istemesin onları taklit ederek büyür. Bir baba ağacı söküp atıyorsa çocuğu sorgulamaz o da yapar. Bir anne sokak hayvanının suyunu döküyorsa çocuk da yapar. Belki daha çok zarar verir, belki daha az. Ama mutlaka yapar. Sonra doğruyu yanlışı ayırt edecek zihinsel olgunluğa eriştiğinde ya anne- babasını eleştirecek, başkalarına zarar vermeyecek ya da öğrendikleri alışkanlık haline gelecek verdiği zarar kendisini rahatsız etmeyecek.
Anlatma, Göster!
Drama eğitiminde slogan haline gelmiş bir söz var. ‘Anlatma, göster!’ Buna çocuk eğitiminde şunu da ekleyelim ‘Nasihat etme, uygula!’. Anne babalar!! çocuklar söylediğimiz sözlerle değil bizim kendi davranışlarımızla, örnek olmamızla eğitilir. Çocuklara ‘şunu yap, şunu yapma’ demek yerine ‘şunu yaparsan şunu veririm’ diye şartlı iş yapmayı pekiştirmek yerine; biz doğru, dürüst, merhametli, iyi niyetli, yardımsever, saygılı, etik değerlere sahip bireyler olursak Anadolu’da dendiği gibi ‘hal diliyle’ örnek olursak şiddetin de kadın cinayetlerinin de toplumsal birçok sorunun da önüne kalıcı olarak geçmiş oluruz.
Çocuklar Şiddeti Önce Ebeveynlerinden Öğrenir
Şahit olduğum bir örneği anlatayım. 4-5 yaşlarında bir çocuk parkta çiçek koparttı. Annesi ‘Çiçeği kopartma gerizakalıııııı!!!’ diye bağırdı. Çocuk hem annesinin bağırmasından korktu hem de elinde çiçekle ne yapacağını şaşırdı. Anne çocuğuna doğaya saygı duyması, çiçeğe zarar vermemesi gerektiğini anlatmaya çalıştı. Ama anlatamadı çünkü yöntem yanlıştı. Bir çocuğa bağırarak, hakaret ederek, baskı kurarak hele ki döverek hiçbir şey öğ-re-ti-le-mez!!!
Anne ya da baba çocuğa saygı duymazsa, onu dinlemez sözünü keserse, hakaret ederek onunla konuşursa bir de fiziksel şiddet uygularsa o çocuk kendisine davranıldığı şekilde davranacak; erkekse eşini dövecek, kadınsa çocuğunu dövecek, şiddet bir sonraki nesle aktarılacak, aktarılıyor. Peki çiçeği koparan çocuğa anne nasıl yaklaşmalıydı? Öncelikle anne ya da baba çocukla çiçek dikerse, çiçeği sularsa çocuk doğayı sevmeyi öğrenir koparmak aklına gelmez. Anne ya da baba çocukla sokak hayvanı beslerse, hayvanları okşarsa çocuğun aklına hayvana zarar vermek gelmez. Anne ya da baba çocuğa hakaret etmezse çocuk hakaret etmeyi bilmez. Çocuklar şiddeti önce ebeveynlerinden öğrenir. Büyüdükçe o da başkalarına uygular.
‘Asarım, keserim, haddini bil, sen kimsin vs.’ dili şiddet dilidir. Siyasetçisinden işçisine, zengininden fakirine; argo, küfür, şiddet ve tehdit dili her yerde. Kelimeler duygularımızı etkiler. Olumsuz, sert, tehditkar ve hakaret içeren sözcükleri dilimizden ve kalbimizden uzak tutmak; şefkat, sevgi, saygı ve nezaketi dilimize, kalbimize almak bir mucize gibi şiddetin önüne geçecek.
Eğitimde de toplumsal olaylarda da ceza bireylerin istenmeyen davranışlardan uzaklaşmasında kalıcı bir çözüm sunmaz. Suç işlendiğinde cezasız kalsın demek değil bu. Şiddeti cezalarla tamamen önlemek mümkün değil. Şiddeti sadece bireyleri çocukluktan itibaren etik değerlerle yetiştirmeyle engelleyebiliriz. Dilimiz, kalbimiz, halimiz, öğretmenlerimiz, siyasetçilerimiz, futbolcularımız, dizilerimiz, oyunlarımız günlük hayatımız şiddetten ne kadar arınırsa şiddetten o kadar uzak çocuklar yetiştirebiliriz. İnsan ve doğanın yaşamına saygılı kadınlar, erkekler yetiştirmek; şiddetin önüne geçmek bizim elimizde.