ÜNAL BOSTANCI

Ünal Bostancı, İstanbul’da yaşıyor ve çalışıyor. Bostancı enstalasyonlar, heykeller ve karışık medya sanat çalışmaları yapar. Daha kapsayıcı toplumlara ulaşmayı hedefleyerek, izleyiciyi yeni kişisel bağlantılar kurmaya teşvik eden, öznel çağrışımlara ve biçimsel paralelliklere dayalı formlar geliştirir. Ortak bellek algısıyla oynarken, kimlik, toplumsal cinsiyet ifadesi ve ideoloji gibi konuların önemli rol oynadığı bir atmosferde, birbiriyle örtüşen çeşitli tema ve stratejilere dayalı içerikler üretir.

İlk kişisel sergisi “La Isla Bonita”, BAS (2021); son grup sergileri arasında ise “Seduction”, Ferda Art Platform, İstanbul (2022); “Çark”, Karşı Sanat Çalışmaları, İstanbul (2022); Through the Window Project (2021); Mamut Art Project, İstanbul (2019); “Pozitif Alan”, Operation Room, İstanbul (2018); “Dekadans”, Pera Palas, İstanbul (2017); Zamansız Saray Müze, SPOT Üretim Fonu, İstanbul (2016) yer alıyor.

Saray Pimapeni, 2016, 64 x 101 cm

Pimapen, pleksiglas

Saray Pimapeni”, Dolmabahçe Sarayı’nın koridorundaki dikkat çekici pencerelerden ilham alan bir çalışma. Yelpaze şeklindeki, orijinali mavi olan bu pencerelerin bazıları, bugün saydam cam koyularak yenilenmiş durumda. Tarihi dokuyu yok ederek belirli bir dönem aidiyetini görünmez kılan cephe yenilemeleri ve kentsel dönüşümün güncel estetiği üzerine düşünen sanatçı, malzeme olarak bir sembole dönüşen pimapen çerçeveyi kullanarak yeni bir bakış açısı sunar. Yazar Şule Gürbüz, sanatçının “Zamansız Saray Müze” enstalasyonunda yer alan “Saray Pimapeni” adlı çalışmasından esinlenerek şu metni sunar:

“Uzaktan ve bir hayalin içinden bakmak bakışa katmanlar, renkler, menevişler ekleyendir, hele bir de iyi görülmüyorsa. Her zihinden akan ilaveler ile manzara görülemese de heybetlenir ve bir uzak ufka dönüşür. Üst kattan, mavi camın füsunundan güçlükle sezilen bir siluet göz önündeki her şeyi siler götürür. Bir âmânın dilinden dinlenen masallar gibi olmuş, olacak olamayacak ile birlikte demlenir. Gizli bakış ve renkli camlardan direk bakış ve saydam cama geçişte hayal de umut da çok görüp bilmenin ümitsizliğinde hayatı sahneden yere indirir.”

Blood Makes Noise, 2018, 104 x 330 cm

Baloncuklu naylon, HIV+ kan, sentetik kan

Blood Makes Noise, 1992 yılında Amerikalı şarkıcı-söz yazarı Suzanne Vega tarafından yazılıp icra edilmiş bir şarkıdır. Vega, şarkıda bahsettiği ‘korku’ya neyin sebep olduğunu belirtmek istemese de, o dönemde bazıları tarafından AIDS testi yaptıran bir hastanın korkusu olarak yorumlanmıştır. Bostancı, bu söylentilerden ilham alan bu çalışmasında, şarkının sözlerinde geçen “Blood” kelimesini, HIV+ birinden alınmış kanı baloncuklu naylonların içine enjekte ederek yazar. Kanın gürültü yapması, kalbin kanı farklı pompalaması ve genel akışı dışında akmasıyla yani ritminin bozulmasıyla meydana gelir; yazıdaki ritmin bozukluğu ve kolay okunamaması da buna işaret eder. Paketlerin korunması için gündelik olarak kullanılan baloncuklu naylon, bir o kadar da patlatılarak ses çıkarma hissi yaratır. Plastik yapısıyla bu malzeme, tıbbi testlerin yüksek maliyetli taşınma ve korunmasına alternatif olarak günümüzde ucuz bir taşıyıcı/saklayıcı olarak öneriliyor. Bu anlamda da şarkı sözlerini oluşturan kan, bilinmeyenin korkusunu içine hapsederek test için hazırdır.

Ucube Dağı, 2019, 135 x 45 x 146 cm

Ahşap, cam, metal, porselen, seramik 

Ünal Bostancı “Ucube Dağı” adlı çalışmasında, kırıldığı için değerini kaybetmiş süs objelerini mutasyona uğratır. Bütünselliğini kaybettiği için gözden düşerek ötekileştirilen bu objeler, sanatçının müdahaleleriyle eski kırılgan figürlerinden daha güçlü, sert ve hükümdar kimlikler kazanır. Bir nevi sınırdışı edilen bu melez karakterler, anonim bir coğrafyada bulunan “Ucube Dağı”nda kendilerine yeni bir yaşam alanı bulurlar.

GYGY, 2022, 243 x 100 cm

Neon yerleştirme

Judith Butler, Cinsiyet Belası adlı kitabındaki “Subjects of Sex/Gender/Desire” adlı metninde, feminist cinsiyet ve toplumsal cinsiyet ayrımını genişletir.  

Butler, cinsiyet, toplumsal cinsiyet ve arzu arasında belirli bir süreklilik varsaymanın kimlik politikalarına getirdiği kısıtlamaları tartışır. Ona göre cinsiyet ve toplumsal cinsiyet arasında bir ayrım yoktur, çünkü her ikisi de toplumsal cinsiyet aracılığıyla “doğal cinsiyet” üzerine üretilen söylemlerin toplumsal cinsiyete dayalı kategorilerdir.

Ünal Bostancı “GYGY” (Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar) adlı işinde cinsel kimlik ve yönelim kategorilerine atanan sembolleri kullanır. Bu semboller, Antik Roma’dan günümüze kadar gelen ve cinsiyetleri sembolize eden astrolojik simgelerdir. Günümüzde, Erkek (ucunda ok bulunan Mars simgesi) ve Kadın (ucunda artı bulunan Venüs simgesi) temsiliyetleri üzerinden farklı kombinasyonlarla bu semboller çeşitlenerek bireylerin kendilerini tanımlama aracına dönüşür. Bostancı, çok sayıdaki işaretten bir entegrasyon oluşturarak sembollerin ışığında bir gökyüzü haritası sunuyor.

SKAM, 2022, 20 x 25 x 12 cm; 18 x 24 x 10 cm; 22 x 22 x 8 cm

Sertleştirilmiş kumaş maske üzerine boya

Nordik dillerde Utanç anlamına gelen SKAM, MASK kelimesinin bir anagramı. Sanatçının, soğuk havalarda kullanılan askeri kamuflaj maskelerini dönüştürerek ürettiği “SKAM” adlı işi, bastırılmış duygular altında ezilmeyi simgeliyor. Kimliğin gizlenmesi dürtüsü ile büzüşen yüzler, bir anda baştan çıkarıcı bir fetiş objesine dönüşüyor. Maskeler, yakınlığı değil mesafeyi, insanlığı değil, yokluğunu çağrıştırıyor.

2019 yılında kurulmuş olan Ferda Art Platform, Ralli Apartmanı’nda yer alan mekanında gerçekleştirdiği sergi programının yanı sıra aylık olarak düzenlenecek seçkiler ile Plumemag üzerinden güncel sanat alanında üretim yapan genç sanatçıları destekliyor. Kariyerinin başındaki sanatçılara görünürlük sağlamak amacı ile hayata geçirilen PlumeArt Gallery ve Feda Art Platform iş birliği her ay farklı disiplinlerden sanatçıları sanatseverler ile online olarak bir araya getiriyor.