raksodia

Teyel Uzuv İlizarov | Çınar Eslek

Normal olmak son derece önemlidir. İnsan, her yönüyle genel kanaate göre olmalıdır. Herhangi bir şaşkınlığa mahal yok; sıradan, olağan ve en önemlisi beklentilere uygun… 

Şimdilerde insanlık, bir toplumdan çok bir kitle intibası uyandırdığı için beklentiler bir moda edasıyla hızla değişebilir ve bu değişim beklentilere yönelik arzuları agresifleştirebilir. 

Sözümona bir sabah uyandığınızda kendinizi kitlenin karşısında düne nazaran daha normal yahut anormal bulabilirsiniz. Böyle bir sabahta üzerinize düşen hızlıca ayak uydurmaktır. Yirmi sene evvel incecik olması beklenilen kadınların şu sıralar geniş kalçalı olanları makbuldür. Boyu 175 cm olan genç bir erkekseniz de vay halinize! Öyle ya, ‘’180 cm’den kısa erkek mi olur?’’

Fakat telaşlanmayın, bu çağda her şeyin bir çözümü var… Önce bu sabaha normal mi yoksa anormal mi olarak uyandığınızı saptamakla başlayabiliriz. Bunu benden öğrenecek değilsiniz elbet. Kaldı ki kendi hislerinizin, düşüncelerinizin de pek bir önemi yok. Aynaya bakmak, sokağa çıkıp kendini kalabalıkla kıyaslamak da fayda etmez. Aslında yapmanız gereken oldukça basit. Bunca zaman ailenizin, mahallenizin, okulunuzun, televizyon camından sizinle konuşanların veya politikacıların öğütlerini bir nefeste tekrar ettikten sonra Instagram’ı veya Twitter’ı açıp kim olmanız gerektiğini ve sizde nelerin eksik olduğunu bir çırpıda öğrenebilirsiniz. Tespiti doğru yaptıktan sonrası çok daha kolay… Boy uzatma ameliyatları, zayıflama hapları, spor salonları, yoga kursları, birkaç cc’lik dudak dolguları, şık ayakkabılar, ay hayatım çok yakışmış’lar…

Bunda utanılacak bir şey yok. Normal olmak son derece önemli olduğu gibi tarih kadar eskidir de… Hem eskiyle kıyaslandığında bunlara bedel bile denemez. 1431 senesinin Fransa’sında, mesela Domrémy-la-Pucelle’de doğmuş biraz özgür ruhlu genç bir kız olduğunuzu hayal edin. Bu anomalinin bedeli muhtemelen cadı yaftasıyla yakılmak olacaktı. Garipsenecek bir şey yok. İnsanlar öngörülebilir ve paterne uygun şeyleri severler. Bir uzva baktıklarında varsa öbürünün tıpkısı bir manzara görmek isterler. Hatta bütün bir insanlık/kültür tarihi bu öngörebilme arzusu üzerine inşa edilmiştir.

otekine giden ilk adim
Fotoğraf: Ötekine Giden İlk Adım (detay), Çınar Eslek, 2023

Nil Nehri’nin ne zaman taşacağını öngörmek kasımda başka olan aşklarla sonuçlanır. Uzak Asya’nın çeltik tarlalarında yağışlarla mücadele edenler, kaplanlar kapmasın diye çocuklarını mandaların sırtına koyarlar. Fakat doğayı ehlileştirmek yetmez… Onun gibi beden sınırları flu ve ‘’insanlar’’ için öngörülemez olan kadın da ehlileştirilmelidir. Zaten çok daha sonra modernizm gelecek ve geri kalan her şeyi hizaya sokacak… İyi-kötü, güzel-çirkin, kadın-erkek… Başka bir ihtimal düşünülebilir mi? Çiçeklerin bile bir dişilik ve bir erkeklik organı vardır artık. Histerik kadınlara karşı verilen mücadele kazanılır. Tüm sakatlıkların icabına bakılır, bakılamazsa fırınlarda yakılır.

Bugünlerde anormal olmaya müsaade var elbet. Fakat normal yollarla… Örneğin mesai saatlerinin dışında kendiniz için biraz anormal olmak isterseniz oranın normaline uygun bir vaziyette giyinip bir elektronik müzik festivaline gidebilirsiniz ve fakat aynı giysilerle mesai saatine dönemezsiniz. Yani yine her şey normal, her şey olması gerektiği gibi…

ilk kez dusledim olumu
Fotoğraf: İlk Kez Düşledim Ölümü (detay), Çınar Eslek, 2023

Peki, sahiden başka bir ihtimal düşünülemez mi?

Bu ihtimali kurcalamak için 11 Kasım 2023 tarihine kadar Depo’da sanatseverlerin beğenisine sunulacak olan Çınar Eslek’in Teyel, Uzuv, İlizarov başlıklı sergisine gidiyoruz. Küratörlüğü Ceren Erdem tarafından üstlenilen seçkide sanatçının neredeyse tamamı son dönem işleri olan video enstalasyon, dikiş, desen ve heykel çalışmalarına yer veriliyor.

Eslek’in kurguladığı ve belki de pek çok açıdan bizimkine benzeyen bu evrende farklı kırılmaların yaşandığı aşikar. Belki Kepler hiç yaşamamış ve Leibniz sonsuz küçükleri keşfetmemiştir. Böylece insanlık iki tarafa doğru uzayıp giden sonsuzluğun kıyısında içine düştüğü korkunç anlamsızlık hissinden kurtulmak için kendini kainatın merkezine koymak zorunda kalmamıştır. Kim bilir belki burada epistemoloji kucağımıza kara bir antroposantrizm bırakmamış, hümanizm bir etik olarak inşa edilmemiştir. Her ne yaşandıysa bu evren bizlere bir başka ihtimalin varlığını fısıldıyor.

Sergi, küratör Ceren Erdem’in fevkalade becerisiyle pratik edilmiş. Alanda dolanırken yekpare tek bir eserin içinde geziyor intibasına kapılıyoruz. Tabii bu intibada sanatçının işleri arasındaki dinamik bağın tesiri de dışlanamaz. Tüm bunların yanına sanatçının buluntu ve çoğu kumaş olan materyali tercih ediyor oluşunun meseleye kattığı ‘’primitif’’ doku eklenince bir bakıma bu evrenin Lascaux Mağarası’nı deneyimliyoruz. Etrafımız belki binlerce yıl arayla işlenmiş girift, hibrit ve hatta grotesk figürlerle dolu. Kimi bir başkasıyla, kimi doğayla, kimisi de mekanizmayla teyellenmiş. Porselen bebekler beton kaidelerinde kemiklerle kaynaşmış. Ama en önemlisi hiçbirisi paydaşı olduğu kompozisyonun kendi bağlamında dışlanmamış. 

Belki normal yok, belki norm yok… Her ne yok ise her şey olması gereken değil, olduğu yerde. Nitekim bu teyeller vadettiği imkan üzre hızlıca sökülüp atılabilir ve her şey bir başka anda yeni pozlar verebilir.

kolaj
Fotoğraf: Hücrelerimizin Kapılarında Dans, Uyan (solda) ve Bir Korkunun Elle Tutulur Yanı (sağda), Çınar Eslek, 2022

Bu evren üzerinde uzlaşılmış bir kurgu mu? Belki bir rüya yahut hatıradır. Ya da yarattığı evrenin aynı zamanda bir parçası olan tanrısının doğaçlamasıdır… Bilemesek de Emil du Bois-Reymond gibi ‘’Ignoramus et ignorabimus (Bilmiyoruz ve bilemeyeceğiz)’’ deyip sıyrılacak değiliz. Merakımızı hiç değilse biraz tatmin etmek için izleri takip ediyoruz. Sergide yer alan Zemin (Prolog) ve Baltalimanı Kemik Hastanesi’nde çekilen Oh White başlıklı videoların yanı sıra yazar Bihter Sabanoğlu’nun sanatçının günlüklerinden faydalanarak kaleme aldığı Betonlaşma başlıklı kısa öyküsü izleri takip ederken bizlere rehberlik ediyor.

Bihter Sabanoğlu’nun öyküsünü akşam eve dönerken hıncahınç metrobüste bir yere yaslanabilmenin mutluluğu ve çocuksu bir heyecanla bir çırpıda okudum. Eğer bu evren aynı zamanda yarattığı şeyin parçası olan tanrısının bir doğaçlaması ise Betonlaşma’yı okurken yaşadığım keşif duygusu heyecanımı açıklayacaktır. Son olarak bu noktada Sabanoğlu’nun yazarlık becerisinin bende uyandırdığı hayranlığı da itiraf etmek isterim.

Kapak Fotoğrafı: Raksodia, Çınar Eslek, 2023