Metin Çelik ve Deniz Aktaş ile Symbiosis Üzerine…

Metin Çelik ve Deniz Aktaş ile Symbiosis Üzerine…

Metin Çelik ve Deniz Aktaş’ın eserlerini bir araya getiren Symbiosis, 5 Kasım’da Almanya’nın Mülheim şehrinde Makroscope – Museum Für Fotokopie ’de açıldı. 19 Kasım’a kadar gezilebilecek serginin sanatçıları Metin Çelik ve Deniz Aktaş’a, ilk söyleşiyi PlumeMag ile yaptıkları için teşekkür ediyoruz.

Simbiyoz, en genel tanımıyla iki veya daha fazla sayıda türün karşılıklı fayda ilişkisi içinde, ortak bir yaşamı merkezindeki “bir aradalığı” temsil ediyor. Bu sergi, insan-doğa ilişkileri bağlamında yeniden inşa ve yıkım pratikleri, mutualist bir düzlem ile analoji kuran yeni fikirlere odaklanıyor. Ortak yaşam paydasında insanın doğaya ve kendi türüne kurduğu tahakkümü ve ilişkilerinin pragmatist yapısını sorgulayan sergi, sanatçıların farklı disiplinlerdeki üretimlerini bir araya getiriyor.

Deniz Aktaş ile yollarınız nasıl kesişti?

Metin Çelik ve Deniz Aktaş ile Symbiosis Üzerine…
Metin çelik, “Symbiosis (b)”, Kağıt üzerine kuru boya kalem, 50×35 cm, 2022

MÇ: Denizle yollarımızın ilk kesişmesi 2013’teki Mamut Art Project’le başladı. O yıldan bugüne süregelen bir dostluğumuz var. Birkaç karma sergide yine bir araya gelmiştik ama ilk defa ikili bir sergi yapıyoruz.

DA: Metin’in söylediği gibi Mamut Art Project ile yollarımız kesişti ama ben öncesinden takip ediyordum onu. 

Almanya’da sergi açabilen, hatta dünya çapında önemli sanat organizasyonlarında yer alabilen şanslı sanatçılarsınız. Türk sanatçıların yurt dışı temsili konusunda samimi görüşleriniz neler?

Metin Çelik ve Deniz Aktaş ile Symbiosis Üzerine…
Deniz Aktaş, alcea setosa, ink on paper, 35×50 cm, 2022

MÇ: Ben 4 senedir Almanya’da yaşıyorum. Bu süre zarfında sergileri ve sanat ortamını izleme fırsatı buldum. Net olarak söyleyebilirim ki Türkiye’de yetişen sayıca fazla sanatçının buraya göre potansiyelinin daha yüksek olduğunu düşünüyorum. İmkan veriliyor olsa üst düzey sergilerde ve galerilerde çalışma fırsatları son derece müsait. Fakat ne yazık ki konjonktürel durum şu an bunu olanaksız kılıyor. Elbette ki uluslararası arenada boy gösteren önemli sanatçılarımız var. Ama genç sanatçılar nezdinde bakacak olursak durum zorlaşıyor.

DA: Bunun uzun soluklu bir süreç olduğunu düşünüyorum. Yurt dışında temsil ediliyor olabilmeniz için o ağ sistemini bilmeniz ve orada olmanız gerekiyor. Ve bunu İstanbul merkezden takip etmenin çok zor olduğunu söyleyebilirim. Fakat belirtmekte fayda var ki dünyanın birçok yerinden isimler Türkiye’deki sanatı merak ediyor ve takip ediyorlar. 

Örneğin bu sene Venedik Bienali Türkiye Pavyonu dışında iki Türkiyeli sanatçı daha vardı, bu önemli benim için… Singapur Bienali ve Manifesta’da Cevdet Erek vardı. Documanta’da Türkiye’den sanatçılar ve sanat alanında çalışan isimler vardı. Aynı şekilde Berlin Bienali… 

Bu saydıklarımdan örnekle Türkiye’nin sanat alanında görünlüğünün güçlü bi durumda olduğu söyleyebiliriz. Ve daha sayabileceğimiz çokça isim var. Tekrar söylemek gerekirse kolay bir süreç olduğu söyleyemem. Temsiliyet olabilmesi için karşıdaki kişinin sizi tanıması yetmiyor ve sizin iş pratiğinizi de takip etmesi gerekiyor. Metin’in dediğine katılıyorum imkanların ve alanın açılması görünürlük için çok önemli ve fakat durumun çok iç açıcı olduğunu söyleyemem. 

Her türlü üretim pratiğinin ışık hızıyla seyrettiği bir dönemde çok detaylı bir desen pratiğine yöneliyorsunuz. Bunun altındaki fikri sizden dinleyebilir miyiz?

Metin Çelik ve Deniz Aktaş ile Symbiosis Üzerine…
Metin Çelik, Symbiosis, Kağıt üzerine kuru boya kalem, 175×150 cm, 2022

MÇ: Fransız sanatçı Ingres’in “Desen, sanatın namusu, bereketidir.” diye bir sözü vardır. Sarf edilen tanımda önemli bir temsilden bahsediliyor. Bizler desenle vücut bulan bu pratikte, tuvalden dijital medya sanatlarına kadar süregelen farklı medyumlarla anlatıcılık yapıyoruz. Kimimiz görmezden geliyor, kimimiz görmeye korkuyor! Ama ben ve Deniz bunun, yani kağıt ve çizginin birlikteliğinde desenin gerçekliğine inanıyoruz. Aslına bakarsanız en primitif olana yönelip ordaki gizi açığa çıkarıyoruz. Arkeolojik bir kazı gibi bizimkisi. Resmin varoluşundaki büyüyü çizginin olanaklarıyla yansıtıyoruz. Bilmiyorum senin için de öyle mi Deniz?

DA: Teknolojinin her dakikası devrim gibi işliyor ve hızın getirdiği bi güç durumu var. Bunun tabii ki sanata yansıması kaçınılmaz. Aslında resim sanatında çizimin biraz hor görüldüğü düşüncesi hep vardı. Önemli olan yaptığınız işi nasıl sunduğunuz ve neresinde durduğunuz.

İkimizin pratiğine bakınca da sadece çizim yapmıyoruz aslında. Ben bunun bir  çizim performansı olduğunu düşünüyorum. Oluşturduğumuz taslağın çizime uygun olduğunu düşündüğümüzde onu kağıda aktarıyoruz. Datalardan verileri oluşturup bir sisteme yüklediğinizde benim kadar iyi çizen robotlar da çıktı. Benim harcadığım zaman ve emekle aynı düzeyde… Burada demin dediğim gibi yaptığınız işin neresinde durduğunuz ve ne söylediğinizin önemi öncelikli… 

Tabii ki yaptığımız eser başka bir teknik ile de oluşabiliyorsa onu da tercih ediyoruz. Yani kendi adıma söyleyeyim; ben öyle yapıyorum…

Kapitalist düzende toplum mantığından, birbirine karşı olan toplulukların ortaya çıktığı bir dönemde ”Symbiosis” isimli bir sergide iki sanatçı olarak ortak yer almanızın kavramsal bağını dinlemeyi çok isterim…

Metin Çelik ve Deniz Aktaş ile Symbiosis Üzerine…
Deniz Aktaş, Red Thistle, ink on paper, 35×50 cm, 2022

MÇ: En başta Symbiosis’i, iki sanatçı olarak bir araya gelmemizin üzerine inşa ediyoruz. Burada yapıcı bir birliktelik ve dayanışmanın getirdiği ortak bir payda var. Buradan doğru bir okumayla insanın insanla olan bağını simbiyotiğin üç ana başlığı olan; mutualizim, parazitizim ve kommenssalizm denkleminde ele alıyoruz. İçinde yaşadığımız kaosun makro ve mikro düzeyde bu üç kavram üzerine şekil aldığını görüyoruz. Ya ortak bir yaşam, ya da bir yok oluş! 

Tüm bunlar, ilişkilerimizi (insan, toplum, doğa) tekrardan gözden geçirmemiz ve doğayla olan bağımızı organik bir yapıya büründürmemizi gerektiğini gösteriyor. Yoksa Deniz’in ele aldığı biçimiyle büyük bir yıkım bizi bekliyor. 

DA: Metin’in dediklerine katılıyorum. Birlikte iş birliği yapma ve ortak çalışma üzerinde çalışıyoruz.

İki sanatçı olarak zıt perspektiflerden bakarak odağı çekmek istediğiniz, ne olursa olsun var olmanın önüne geçilemez iyileştiriciliği diyebilir miyiz?

Metin Çelik ve Deniz Aktaş ile Symbiosis Üzerine…

MÇ: Çok haklısın! Sergide yer alan eserlerde şunu görüyoruz ki; Deniz, yıkımın estetiği ile bir yok oluş alegorisini betimlerken ben ise ortak bir yaşamda iki taraf için de faydacı bir ilişkiyi yeni bir varoluş üzerinden gözler önüne seriyorum. Bu da bir kontrastlar bütünü içinde serginin işaret etmek isteği alanları daha gerçekçi bir hale sokuyor.

DA: İki farklı perspektif ve aynı gerçeklik durumu var. Yolumuz aslında aynı sona çıkıyor ve oradan başka alanlar açmaya çalışıyorum. 

Nazım Hikmet’in bu dizelerini alıntıladığım şiiri serginizle bağdaştırmak istesem ne dersiniz?

İşler atom reaktörleri işler

Yapma aylar geçer güneş doğarken

Ve güneş doğarken ben bir geceyi

Bir uzun geceyi gene uykusuz

Ağrılar içinde geçirmişimdir

Düşünmüşüm hasretliği ölümü

Seni memleketi düşünmüşümdür

Seni memleketi ve dünyamızı

İşler atom reaktörleri işler

Yapma aylar geçer güneş doğarken

Ve güneş doğarken hiç umut yok mu

Umut umut umut

Umut insanda

MÇ: Ben de buna Şükrü Erbaş’ın “Ömür hanımla güz konuşmaları” şiiri üzerinden cevap vermek isterim;

Geriye dönüyorum sık sık 

yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine. 

Bakıyorum umut karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka 

ne ki? Yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama… Değil mi yoksa?