karanliktan aydinliga

Karanlıkta Kaybettiğini Aydınlıkta Aramak!

Güncelleme Tarihi: 18 Ağustos 2023

Nasrettin Hoca kaybettiği yüzüğünü çarşıda arar. Ahali hocaya yardımcı olur hep birlikte yüzüğü ararlar. Bir süre sonra içlerinden biri sorar:

-Hocam sen bu yüzüğü nerede kaybettin?
-Evin önünde kaybettim.
-Evin önünde kaybettiğin yüzüğü neden çarşıda arıyorsun? -Evin önü karanlık burası aydınlık da o yüzden burada arıyorum.

Nasrettin Hoca fıkralarının bireyin ve toplumun aksak yönlerine ayna tuttuğunu biliyoruz. ‘Ye kürküm ye’ ya da ‘ya tutarsa’ fıkralarında olduğu gibi bu fıkrada da metaforlar üzerinden yine bir eleştiri söz konusu. Onlardan farkı ise toplum tarafından daha az bilinmesi ve mizahi yönünün olmaması. Hocanın güldürürken düşündüren fıkraları, güldürmeden düşündüren fıkralarına nispeten daha çok bilinir. Bu fıkrayı okuyan ya da dinleyen birinin gülmesini beklemeyiz; eleştiri mizah kullanılmadan yapılmıştır ve eleştiriyi anlayabilmek metaforlar üzerinde bir süre düşünmeyi gerektirir.

karanlık
Fotoğraf / Kelly Sikkema

Bu fıkrayı analiz ettiğinizde ne kadar derin bir içeriğe sahip olduğunu ve bir o kadar da farklı katmanlara işaret ettiğini görürsünüz. İlk bakışta gördüğümüz iki durum var. Birincisi karanlık ve aydınlık metaforları, ikincisi insanın kaybettiğini kaybettiği yerde değil de başka yerde araması. Öğrencilerin bu fıkraya ilk tepkisi genelde ‘Hoca evinin önüne ışık tutsun, yüzüğünü kaybettiği yerde ve orayı aydınlatarak arasın’ önerisi oluyor. Çok basit ve çok doğru! İnsan ya da toplum kaybettiğini doğru metotlarla ve kaybettiği o alanda aramalı. Ancak benim dikkat çekmek istediğim nokta bu değil.

Farkındalık
Fotoğraf / Yuris Alhumaydy

Dikkat çekmek istediğim birkaç nokta var. İlki ‘farkındalık’.. bireysel ya da toplumsal kaybedişlerimizin hiç farkında bile olmayışımız. Bir şeyi kaybetmek için önce o şeye sahip olmak lazım. Neye sahiptim, neye sahiptik; neyi kaybettim, neyi kaybettik.. bilmek ve farkında olmak.. Elle tutulur, gözle görülür kaybedişler farkındalık oluşturuyor. İnsan yüzüğünü kaybettiğinde bunu kolayca fark eder ve arar ancak hem bireysel hem de toplumsal değerlerin kaybını fark etmek zor, arayıp bulmak daha da zor.

Sahip olduğumuz değerlerden bir örnek.. İlk Türk devletleri diğer devletler tarafından ‘adil Türkler’ diye anılırmış. Yani ‘adil olma’ eskiden beri sahip olduğumuz bir değer. Şimdi bireysel ya da toplumsal adaletle ilgili farkındalığımız var. Bir gün adaleti aramamız gerekirse evimizin önünü aydınlatarak işe başlayabiliriz.

Fotoğraf/ Valdemaras

Dikkat çekmek istediğim diğer nokta ‘özeleştiri’.. dürüstlük, güven, liyakat, iyi niyet.. Bireysel anlamda bu ve benzeri özelliklere sahip olduğunu düşünen insanlara ihtiyacımız var. Kaybettiğinin farkına varmak için kendisine soru sorabilen, kendini eleştirebilen, eksiklerini tamamlama ve yanlışlarını düzeltmeye gayret eden insanlara çok ihtiyacımız var. Özeleştiriye çok ihtiyacımız var. Çünkü özeleştiri beraberinde empatiyi getirir. Karşılıklı ‘anlayış’ da ilişkileri kolaylaştırır..

Ve başka bir nokta. ‘yapıyormuş gibi yapma’.. yüzüğünü kaybeden hocadan yüzüğü araması beklenir. Hoca da zaten öyle yapıyor. Yüzüğü arıyor. ‘ARIYOR’. Doğru yerde, doğru şekilde, doğru zamanda ararsa insan ancak o zaman aramaktan ve bulmaktan söz edilebilir. Yoksa arıyor gibi arama, seviyor gibi sevme, çalışıyor gibi çalışma, üretiyor gibi üretme, düşünüyor gibi düşünme, yaşıyor gibi yaşama olur. Bu ‘yapıyor gibi yapma’nın da bedelini hep birlikte öderiz, ödüyoruz.

Hocanın özeleştirisi bizde karşılık buluyorsa, karanlık ve aydınlık metaforları üzerine düşünebiliyorsak, sahip olduğumuz ya da yitirdiklerimizle ilgili farkındalığımız varsa ne mutlu bize!