Mutlaka İzlemeniz Gereken Kadın Yönetmen Filmleri

Mutlaka İzlemeniz Gereken Kadın Yönetmen Filmleri

Her ne kadar son yıllarda durum biraz değişmiş olsa da sinema tarihinin kadınlara çok adil davranmadığını biliyoruz. Birçok alanda olduğu gibi kadınlar, sinema dünyasında da çoğu zaman arka planda kalıyor. En sevilen yönetmenler listesinde bir kadın ismi görmek neredeyse bir mucize. Fakat buna rağmen dillerden düşmeyen birçok yapım aslında kadın yönetmen filmleri arasında yer alıyor. 

Peki bunlar hangileri mi? Gelin birlikte bakalım… 

Lost in Translation (2013) – Sofia Coppola | IMDB: 7,7

Bill Murray ve Scarlett Johansson’ın yer aldığı çok sevilen film, Sofia Coppola imzasını taşıyor. Tokyo’da aynı otelde kalan Bob ve Charlotte’un hikayesini anlatan film, bu dilini bilmedikleri yabancı ülkede kapana kısılmış hissetmenin iki insanı nasıl yakınlaştırabileceğini gösteriyor. Evlerinden uzak ve kaybolmuş hisseden kahramanlarımız, birbirini bulduktan sonra yaşam enerjilerini yeniden kazanıyor. Senaryosunu Coppola’nın yazdığı film, Oscar’da en iyi özgün senaryo ödülünü de kazanmasıyla kadın yönetmenler tarafından çekilmiş filmler arasında en üst sıralarda yer alıyor. 

Awakenings (1990) – Penny Marshall | IMDB: 7,8 

Başrollerini Robert De Niro ve Robin Williams’ın paylaştığı 1990 yapımı film, yalnızca çekildiği yıllarda değil, günümüzde de hala iz bırakan yapımlardan biri olarak kabul görüyor. Awakenings, uyku hastalığına (Encephalitis Lethargica) yakalanan ve hayatlarını bir çeşit komada geçiren hastaları ve onları tedavi etmeye kendini adamış bir doktorun hikayesini anlatıyor. Muhteşem oyunculukların yanı sıra yönetmen Penny Marshall’ın etkileyici anlatımı da filmi klasiklerden biri yapmayı başarıyor. 

Gerçek bir hikayeden uyarlanan film, zaman zaman yüzünüzde tebessümler oluştursa da siz yine de mendillerinizi yakında bulundurmayı ihmal etmeyin. 

Cléo from 5 to 7 (1962) – Agnès Varda | IMDB: 7,9

Şüphesiz ki en iyi kadın yönetmenler arasında gösterilen Agnès Varda, 1962 yapımı filmiyle Fransız sinemasının en önemli eserlerinden birine imza atıyor. Dram türündeki film, siyah beyaz olmasının yanı sıra 3 bölümden oluşuyor.

Bir Fransız şarkıcı olan Cléo, kanser şüphesi ile biyopsi yaptırıyor. Kahramanımız, sonuçların gelmesini beklerken biz de geçirdiği 2 saatte yaşadıklarını, ölüm korkusunu ve hayatın anlamını sorgulamasını izliyoruz. Varoluşçuluk olgusu etrafında şekillenen film, Cannes’da aldığı Altın Palmiye ödülüyle de ne kadar başarılı olduğunu kanıtlıyor.

The Piano (1993) – Jane Campion | IMDB: 7,5

Yönetmen ve yazar koltuğunda Jane Campion’ın oturduğu The Piano, dilsiz bir kadının hikayesini anlatıyor. Babası tarafından Yeni Zelandalı bir adam ile evlendirilen Ada, kızı ile birlikte bu yabancı topraklarda yeni yaşamına alışmaya çalışıyor. 6 yaşından beri tek kelime etmeyen Ada; duygu, düşünce ve isteklerini müzikle dile getiriyor. 

Başrolünü Holly Hunter’ın üstlendiği film, oyuncuya Oscar’da en iyi kadın aktris ödülü getirirken, 1993 yapımı film yine Oscar’da en iyi senaryo ödülüne layık görülüyor. Ayrıca belirtmekte fayda var, son yıllarda adını sıklıkla duyduğumuz kadın yönetmen Jane Campion’ın diğer filmleri de oldukça başarılı. 

Frida (2002) – Julie Taymor | IMDB: 7,3

Salma Hayek’in başrolünü üstlendiği filmin yönetmen koltuğunda Julie Taymor oturuyor. Frida Kahlo’nun devrimci ruhu, vahşi güzelliği, politik ve cinsel özgürlüğünün yanı sıra Diego’ya olan aşkının anlatıldığı film, ünlü ressamın ilginç hayatına ışık tutuyor.

Frida, bir sanatçının yalnızca eserlerinden ibaret olmadığını ve yaşamıyla da insanların hayatına dokunabildiğini kanıtlıyor. Ayrıca film, kadın yönetmen filmleri arasında bir kadını anlatan en başarılı yapımlardan biri olarak görülüyor. 

Boys Don’t Cry (1999) – Kimberly Peirce | IMDB: 7,5

Nebraska’nın Falls City kasabasına yeni taşınan Brandon, masum yüzü ve yakışıklılığıyla dikkat çeker. Fakat kasabanın bu yeni sakininin sakladığı bir sır vardır.

Yönetmenliğini Kimberly Peirce’ın üstlendiği film; Teena’nın cinsel kimliğini bulma ve kendini tanıma yolculuğunu, kıyafetini ve ismini değiştirerek yeni bir hayata başlamasını, tüm bu değişim sürecinde yaşadığı zorlukları anlatıyor. 

Point Break (1991) – Kathryn Bigelow | IMDB: 7,2

“Hem kadın yönetmen hem de aksiyon filmi olsun” diyenleri buraya alalım!

1991 yapımı Point Break, bir çeteyi çökertmek için gizlice içerisine sızan Johnny ve çete lideri Bodhi’nin hikayesini anlatıyor. Bir banka soygununa engel olmak ve karizmatik çete liderinin etkisinden kurtulmak arasında kalan Johnny, görevinde başarıya ulaşabilecek mi?

Kathryn Bigelow tarafından yönetilen film; bol aksiyon sahneleri, sürükleyiciliği ve yaşattığı heyecan ile türünün en iyi örneklerinden biri olarak görülüyor.

13th (2016) – Ava DuVernay | IMDB: 8,2

Amerika anayasasının 13. maddesi şunu der: “Kölelik ve rızasız hizmetkârlık mahkumlar hariç tutularak kaldırılmıştır.” 

Amerika’nın kuruluşundan beri var olan ırkçılık kavramını mahkumlar üzerinden inceleyen 13th, Ava DuVernay yönetimiyle seyirciyle buluşuyor. Netflix belgesel önerileri arasında da öne çıkan eser, son dönem yeniden alevlenen ırkçılık tartışmalarının aslında ne kadar haklı olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.

North Country (2005) – Niki Caro | IMDB: 7,3

Genç ve çekici bir kadın, erkeklerin egemen olduğu bir madende çalışmaya başlarsa ne olur? Bu sorunun cevabı içimizi acıtsa da dünyanın neresinde olursanız olun “taciz” kelimesi ne yazık ki ilk akla gelen cevap. Peki buna karşılık ne yapmalı? Taciz karşısında sessiz mi kalmalı?

Gerçek bir hikayeden uyarlanan North Country, Amerika’da açılan ve kazanılan ilk iş yeri tacizi davasını anlatıyor. Yönetmen koltuğunda Niki Caro’nun yer aldığı 2005 yapımı filmin tanıtım cümlesi, tüm hikayeyi özetlemeye yetiyor: “Tüm istediği hayatını kazanmaktı. Onun yerine tarih yazdı.” 

American Psycho (2000) – Mary Harron | IMDB: 7,6

Başarılı ve yakışıklı bir iş insanı olan Patrick Bateman, oldukça sosyal ve kadınlarla arası iyi olan bir gençtir. Işıltılı hayatı göz kamaştırmasına rağmen herkesten gizlediği bir zevki vardır: İnsan öldürmek!

Kadın yönetmen Mary Harron’ın dokunuşu ve Christian Bale’in başarılı oyunculuğu ile adını sinema dünyasına yazdıran 2000 yapımı film, çarpıcı sahneleri ile hafızalardan silinmeyecek bir seyir sunuyor.