2020 Kasım ayında 46. Amerika Birleşik Devletleri başkanı seçilen Joe Biden, nisan ayı sonunda koltuğunda geçirdiği ilk yüz gününü tamamlamış olacak. Kampanya dönemi boyunca başta ırkçılık, işsizlik ve pandemiyle savaş başlıklarıyla öne çıkan Biden’ın üzerinde durduğu bir diğer önemli konu ise iklim krizi. Amerikan Başkanı’nın kampanya boyunca söz verdiği gibi aldığı ilk aksiyonlardan bir tanesi, Paris Anlaşması’na ikinci kez imza atarak uluslararası iklim mücadelesine yeniden katılmak oldu.
Bir önceki Cumhuriyetçi Başkan Donald Trump’ın neredeyse tüm söylemleri, iklim krizi gerçekliğini küçümseyen hatta reddeden bir tavırdaydı. Öyle ki Trump yönetimi, 2017 yılında Paris İklim Anlaşması’ndan resmi olarak çekilen ilk ve tek ülke olacaklarını açıkladıklarında birçok devletten, uluslararası organizasyondan ve çevre kuruluşundan tepki yağmıştı. Seçim kampanyasında Donald Trump, yeniden koltuğa geldiği takdirde ülkenin anlaşma maddelerinin getirdiği uygulama yükümlülüklerinden de tamamen çekilmiş olacağının mesajını vermişti.
Paris İklim Anlaşması Nedir?
2015’te 196 ülke tarafından imzalanan Paris Anlaşması, küresel sıcaklığı sanayi dönemi öncesi seviyesine göre 2°C, en iyi ihtimalle 1,5°C altında tutmayı hedefliyor. Anlaşmayı imzalayan ülkelerin 2030 ve 2050 yıllarına kadar sürdürülebilir ve sıfır karbon ekonomiye geçiş hedefleri doğrultusunda atacakları ulusal adımların beş yıllık ve kademeli olarak planlanması, şeffaf olarak raporlanması bekleniyor.
Hiçbir adım atılmaması durumunda 2100 yılına dek ortalama sıcaklığın 3.6°C artacağı tahmin ediliyor ki bu, bilim insanlarının felaket olarak nitelendirdikleri bir gelecek senaryosu.
ABD de iklim krizinden en çok etkilenen ülkelerden bir tanesi. Florida’da deniz seviyesinin aşırı yükselmesine bağlı olarak eyaletin kıyı şeridinde önlemler almak zorunda kalınması, Kaliforniya’da yangın ve kuraklık riski, sıcak hava dalgaları ve hava kirliliği ile artan sağlık sorunları ve hastane taleplerinin artması sorumsuzca geri alınan kararların Biden tarafından yeniden getirileceği konuşuluyor
İklim Mücadelesinde ABD’nin Varlığı Neden Önemli?
ABD, ekonomisi en gelişmiş ülkelerden biri olmasına paralel olarak dünya çapında Çin’den sonra en büyük ikinci kirletici. Dolayısıyla bilime karşı şüpheli yaklaşımı ve iklim krizini açıkça reddedişi ile Donald Trump’ın yeniden seçildiği ve dört yıl boyunca söz hakkı olduğu bir senaryo, gezegenimiz için pek de parlak olmayacaktı. Tam aksine Biden, ABD’nin iklim krizi ile savaşta lider olmayı planladığını ve diğer tüm devletlere örnek ve önayak olmak istediklerini birçok konuşmasında yineliyor. ABD ekonomisinin tam gaz fosil enerji ürettiği ve tükettiği bir denklemde, küçük ekonomiye sahip diğer onlarca ülkenin önlem almaya can atması çok da olası değil.
İnsan kaynaklı iklim krizi, en çok gelişmekte olan ülkeleri etkiliyor. Green Climate Fund, gelişmiş sanayi ülkeleri tarafından oluşturulan bütçe ile gelişmekte olan ülkelerin iklim krizine adaptasyon sağlamaları ve yenilenebilir enerjiye yatırım politikalarını desteklemek adına kurulan bir fon. Trump başkanlığında, ABD’nin Green Climate Fund bütçe katkısını kesmesi de gündemdeydi.
Fotoğraf: Patrick Perkins
(2020 yazında haftalarca süren orman yangınları, Kaliforniya eyaletinde gökyüzünü kırmızıya boyamıştı.)
Yeşil Kararlar
Biden’ın verdiği en önemli kararlardan bir tanesi tabii ki Paris Anlaşması’na yeniden katılmak oldu. Bu sayede ABD; Avrupa Birliği ülkeleri, Japonya, Güney Kore ve Çin gibi 2050 yılına kadar ülke ekonomisinin karbon nötr olacağını taahhüt eden ülkelerden bir tanesi haline gelmiş oldu.
Trump yönetimi, Obama döneminde yürürlüğe konan araba yakıt standartları, enerji verimliliği, petrol arama ve işleme kısıtlamaları gibi onlarca çevre düzenlemesinde geri adım atarak petrol, doğal gaz ve kömür gibi yenilenemeyen enerji endüstrisinin önündeki engelleri kaldırmıştı. Biden, bu düzenlemeleri geri getirerek başta enerji sektörü olmak üzere tarımda pestisit kullanımı, elektrikli araç sayısının artması, eyalet merkezlerinde toplu taşımanın geliştirilmesi gibi birçok farklı alanda harekete geçmeyi planlıyor.
Karbon emisyonlarının kademeli olarak azalması ve sıfırlanması, alternatif temiz enerji kullanımına geçmekle mümkün olacak. Dolayısıyla atılan en önemli adımlardan bir tanesi ise yenilenebilir enerjinin yaygınlaşması ve yeni iş imkanları oluşturması için hazırlanan 1.7 milyar dolarlık yatırım planı. En az 10 milyon yeni iş imkanı yaratacak yatırımların özellikle korona döneminde işini kaybeden siyahi, Latin veya LGBT bireylere istihdam yaratması da hedeflerden bir tanesi.
Biden’ın bir başka iddialı yaklaşımı ise çevresel adalet. Yani yüksek karbon emisyonundan sorumlu olan, yaban hayatını tehlikeye atan, hava ve su kirliliğine neden olan büyük şirketlerin önümüzdeki yıllarda yargılanması söz konusu.
Kısacası yeni başkan, iklim krizinin etkilerini hafifletme konusunda oldukça iddialı görünüyor. Biden, nisan ayı sonunda çevrim içi olarak gerçekleşecek ve 40 ülke liderinin katılacağı iklim zirvesine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da davet etti.