Güncelleme Tarihi: 18 Ağustos 2023
Hem trend takipçisi olup hem doğaya faydalı olmak kulağa nasıl geliyor? Fena fikir değil, ne dersiniz? Son yılların popüler akımlarından biri eco shaming. Ekosisteme, doğal yaşama saygısı olmayan, hareketleriyle de bunu ispatlayan kişi ve davranışlar üzerine kurulan baskıya eco-shaming deniliyor.
Sürdürülebilirlik kavramı ile kol kola gezen eco shaming aslında bir trend olarak yola çıksa da zamansız bir akım olma yolunda ilerliyor. İklim değişikliği ekseninde insanlarda hayat bulan çevre farkındalığı bilinci hiç olmadığı kadar destek görüyor. Sadece bireyler bazında değil, sosyal medya ve reklam kampanyaları aracılığıyla büyük markalar da çevre duyarlılığı konusunda varlık gösteriyor.
Bu konuda kişisel anlamda yapılabilecekler de çok fazla. Sıfır plastik atık hedefiyle yaşamak, bitkisel ağırlıklı beslenmek, su tüketim oranını düşürmek gibi. Hatta otomobil kullanmak yerine toplu taşıt tercihinde bulunarak karbon ayak izini azaltmaya bir nebze de olsa katkı sağlamaya çalışan pek çok insan da var.
Ben Duyarlıyım, Sen Neden Değilsin?
Sürdürülebilir bir yaşam ve çevre duyarlılığı ekseninde yaşam tarzlarını değiştiren insanlar, bu konuya karşı hiçbir duyarlılık göstermeyenler üzerinde baskı oluşturmaya başladılar. Sosyal medya bu konuda müthiş bir araç oldu. Bir insanı utandırmak aslında pozitif bir davranış değil. Fakat konu ekosistem olunca ve birini utandırarak bu ekosistemin korunmasına ufak da olsa bir katkı sağlanacaksa “eco-shaming” desteklenmesi gereken bir hareket olarak çıkıyor karşımıza.
Greenpeace 2010 yılında yayınladığı bir reklam sayesinde Nestle’nin Asya’daki yağmur ormanlarını palm yağı için tahrip etmesinin önüne geçebildi. Sadece markayı yaptığı reklamla “utandırması” sayesinde. Bu hiç de yabana atılmayacak bir başarı.
Uçmaktan Bile Utanmak…
Eco shaming konusunda farkındalığı bir hayli yüksek olan ülkelerden biri İsveç. İsveç halkı, uçaklar havaya bir hayli karbondioksit saldıkları için “Flygskam” diye bir kavram yaratmışlar; uçmaktan utanmak anlamına geliyor. Yarattıkları bu “utanç hareketi” amacına da başarıyla ulaşmış ve İsveç’te iç hat uçuşlarında yolcu sayısında düşüş yaşanırken, demir yolunu tercih edenlerin sayısı bir hayli artmış.
Utandırmayın Diyenler de Var
Sosyal medya, linç kültürünün de azımsanmayacak kadar varlık gösterdiği bir ortam. Eco shaming gibi kimilerinin azılı savunucusu olduğu bu akıma katkı sağlamak isteyen bazı talihsiz kişiler, karşı tarafın “hata” olarak gördüğü tek bir hareketle tweet yağmuruna tutulabiliyorlar. Londra’daki çevre hareketine Los Angeles’tan uçağa binip geldiği için eleştiri bombardımanına maruz kalan aktris Emma Thompson örneğinde olduğu gibi. İyi bir amaç uğruna uçağa binmenin bu derece eleştirildiği başka bir durum olamazdı herhalde.
Çevreye zarar veren büyük şirketlerin bu konudaki politikalarını değiştirmeye faydası olacaksa veya İsveç örneğinde olduğu gibi toplumsal bir yönelim sağlayacaksa eco shaming hareketini desteklemekte bir zarar yok gibi görünüyor. Fakat kişisel alan söz konusu olduğunda, o noktada bir çizgi çekmek gerekebilir. Bir kişinin sizden daha fazla plastik ürün tüketiyor oluşunu herhangi bir mecrada ifşa etmek de çok anlamlı bir hareket değil. Çünkü bir bilinç oluşturmadan doğru eylemlerin yapılması da beklenemez. Her şeyden önce toplumsal bilinç oluşturacak hareketlere öncülük etmek gerekir.