Güncelleme Tarihi: 24 Ekim 2022
Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde, hayal etsek bile sadece filmlerde görebileceğimiz bir salgın yaşıyoruz. Pandemi sürecinde kendimize yarattığımız yaşam alanlarının da aslında birer barınak olduğu anımsıyoruz. Her gün önlerinden geçerken bakayazdığımız ağaçlara özlem duyuyor, karantinada doğadan kopmanın eksikliğini iyice hissediyoruz. Koşarak geçilen yollardaki ağaçların ne büyük bir nimet, yeşile bakmanın lüks olduğunu fark ediyoruz.
Edebiyat, müzik, sinema, resim gibi sanatın birçok dalından eserlerin kimileri de doğadan referans alıyor. Sanatçıların yorumlarıyla peyzaj ve doğa anlayışı sürekli değişim gösteriyor. Peki, günümüz sanatçılarının üretimlerine baktığımızda bizi nasıl bir görüntü bekliyor?
Yakın zamanda üretimlerinin konusu doğa olan 35 yaş altı genç sanatçıların eserlerini ele aldık.
Handan Akarsu, “Başka Bir Şey”
Sanatçı insanın doğaya karşı rekabetini vurgularken, verdiği tepkilerin sonucunda doğadaki etki ve izleri sorguluyor. Eserinde kalıcı ve uçucu etkileri biçimsel olarak bize aktarıyor. Yerleştirdiği eser iç ve dış mekanın ayrılmaz bir parçası olurken, izleyici ile güçlü bir bağ kuruyor. Çocukluk yıllarımızda arkasına saklandığımız ağaçlar gün yüzüne çıkıyor, eserdeki ağaçlar da adeta bizi çağırıyor. İzleyici eserin arkasına geçerek transparan zemindeki ağaçlara dahil olup yüzeyde eriyor ve bütüne dahil olma fırsatını yakalıyor. Selfie’lere dahil olan eserler, sosyal medyanın etkisiyle çok güçlü bir iletişim kuruyor.
Alper Aydın, “D8M”
İstanbul büyük bir şantiye! Şehrin kuzeyinde yapılmış olan İstanbul Havalimanı için kesilen ağaçların dallarını galeri mekanına sürükleyen sanatçı, bir tahribatın en estetik halini bizlere sunuyor. Ekolojinin beşeri faktörlerle bozuluşunu, kentsel dönüşüm denilen müdahalenin niteliğini hicvederek kendi bakış açısıyla sanatseverler ile paylaşıyor. Yaşanan bu dönüşümlerin esnekliği, birer bellek yitimi olarak zihinlerde tasavvur ediyor. Hatıralarımızda şu sözleri uyandırıyor: “Buralar çayır idi, çimen idi.”
Ahmet Duru, “Güzergah Serisi”
Doğadan görüntüleri izleyicisine makro ve mikro ölçekte sunan sanatçı, insan ve doğa ilişkisini irdeliyor. İlk bakışta biçimsel estetik arayışı izleyicisine aktarıyor gibi görünse de, temelde özneyi sorgulatarak düşünmeye sevk ediyor. Kent yaşamındaki insanların gözlerindeki perdeyi aralayarak bir uyanışa itiyor.
Gökçe Erhan, “Resimli Dünya Atlası sergisinden”
Sanatçının serüveni köklerine doğru yolculuğa çıktığında başlıyor. Karadeniz’in eşsiz doğasında oluşturduğu yaşam alanı, yüzey şekilleri, bakış açısı, kompozisyonlarının temelini oluşturuyor. Adeta kendisine kanat takıp kuş bakışı manzaralarda görme biçimimizi altüst ederken, izleyiciyi farklı perspektife sürüklüyor. Eserlerinde çevre kirliliğiyle başkalaşan doğayı masalsı bir anlatımla suratımıza çarpıyor. Nitekim pastoral hayatın idelerinin uzağında olduğumuzu gösteriyor.
Candan İşcan, “Gecenin Çiçekleri sergisinden”
“Gecenin Çiçekleri” başlıklı sergisinde ait oldukları alandan koparılan beden formları ve doğada var olan bitki türleriyle oluşturulan eserler, farklı bir natürmort anlayışı geliştiriyor. Sanatçı doğadaki tahribata, karşı konulmaz bir tavır sergilerken canlıların yaşadığı evrimi kendi perspektifinden değerlendiriyor.
Aynı evrene bakıp, onu farklı bakış açılarıyla ele alan sanatçıların üretimleri doğayla ilgili düşüncelere sevk ediyor. Doğanın her birimize ne katacağını bilemesek de bir şeyleri değiştireceği aşikar… Doğaya müdahaleden vazgeçip, bize fısıldayacaklarını dinlemek için en yakın yeşil alana gidip onun öğretilerinden faydalanmaya ne dersiniz?