Aytekin Olgunsoy eser

Bir Şans Daha Var Mı?

Küratörlüğü Melike Bayık tarafından üstlenilen ‘Bir şans daha var mı?’ başlıklı sergi, 10 Şubat 2024 tarihine kadar Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde görülebilecek. Sanatseverlerin beğenisine sunulan seçkide farklı disiplinlerde ürettikleri işleriyle Mehmet Ali Boran, Antonio Cosentino, Memed Erdener, Yunus Emre Erdoğan, Kaan Fıçıcı, Şifa Girinci, Rana Kelleci,  Melike Koçak, Aytekin Olgunsoy, Sümer Sayın, Egemen Tuncer ve Seçil Yaylalı yer alıyor.

Sergi; kişisel anlatılar ve kolektif belleğin birbirini beslediği ortaklık ile her şeye rağmen bir şeyleri onarmanın, merhem olmanın yanında bu sürede birlikte hareket etmenin sinyallerini ve parıltılarını yayarak olanakları çoğaltmanın ısrarını sürdürme niyetini taşıyor. Yani serginin niyetli bir sorunun yol açtığı multi-tematik bağlamlar bütünü olduğunu söyleyebiliriz. Seçkideki tüm eserler, bize bu soruya verilebilecek cevaplar için farklı düşünce kanalları sunacaktır. Bense bu kanallara Melike Koçak’ın araladığı kapıdan varmaya çalışacağım.

Melike Koçak Fotoğraflar
Fotoğraf: Kehribar, Meltem, Işık, Kor ve Tozkoparan, Melike Koçak

Seçkide Koçak’ın Kehribar, Meltem, Işık, Kor ve Tozkoparan başlıklı beş fotoğrafı yer alıyor. Bu fotoğraflar, fazlasıyla çetrefilli bir kentsel dönüşüm sürecinden geçen Tozkoparan Mahallesi’ne görece kişisel sayılabilecek bir noktadan yaklaşıyor. Burada hem fotoğrafın imkanları hem de bu fotoğrafların muhteviyatı bizlere yardımcı olacaktır.

Fotoğrafın görünümlere doğrultulan bir alıntı sanatı olduğunu söyleyebiliriz ve bu alıntı zannedilenin aksine zamandan değil, anlamdan alınmış bir kesiti sunar. Fotoğrafın sunduğu zamansallık algısı ise görünümlerin ruhunda yatan tutarlılık ile ilgilidir. Çünkü herhangi bir görünüm içerisinde bazen çok bazen az ama mutlaka başka görünümleri barındırır. Bu durum kendini fotoğraftaki enformasyon, zihnimizdeki anılar, beklentiler ve hayal gücümüzle var eder. Böylelikle fotoğraflanan görünüm, yalnızca ‘’o anı’’ değil, öncesini ve sonrasını da ima eden bir anlam havuzuna evrilerek süreksizlik intibasını telafi eder. Bunun için Merleau-Ponty Algının Önceliği başlıklı kitabında şöyle söyler;

“Yalnızca görme edimi, farklı, birbirine dışsal, yabancı varlıkların gene de mutlak biçimde birlikte olduklarını, eşzamanlı olduklarını öğrenmemizi sağlar.”

Antonio Cosentino eser
Fotoğraf: İsimsiz, Antonio Cosentino

Fotoğrafın imkanları üzerine yapılan bu akıl yürütmesini Melike Koçak’ın işlerine yönelttiğimizde ise fotoğraflar muhteviyatını ifşa ediyor. Artık bu fotoğraflara baktığımızda zihnimizde bir hikaye beliriyor. Bir mahallenin kendine içkin değerleriyle inşa ettiği kültürün ve ritüellerin yıkıldığı/yıkıladurduğu, dinamiklerin ve manzaranın evrildiği, hatırlanan sekansların giderek nostaljik bir kimliğe büründüğü, kimliklerin ve insanların değiştiği/değiştirildiği ve mahallenin bir yönüyle direnç gösterdiği ‘’önceli ve sonralı’’ bir hikaye…

John Berger, fotoğrafçının inşa edici tek bir tercihi olduğunu söyler. Böylelikle fotoğrafçı yaşanan ‘’şeyden’’ bir anlam kesinti ayıklamış olur. Melike Koçak, sevgilisinin annesini mahallesinde fotoğraflıyor. Bu fotoğraf yukarıdan çekilmiş. Fakat ilk izlenimin aksine herhangi bir acıma duygusu barındırmıyor. Zihnimizdeki hikayeyi takip ettiğimizde bunun, ayıklanan anlama, kadının mahallesinde bir daha asla tekrarlanamayacak manzarasına yöneltilmiş dürtüsel bir bakış olduğunu anlıyoruz. Sergide içerisinde insan biçimini barındıran tek eser olma özelliğini taşıyan bu fotoğraf ise pratikte sergideki tüm eserlerden biraz daha yukarıda konumlandırılıyor. Bu konumlanış da manzaraya yöneltilen bakışın içeriğini ifşa ediyor.

Melike Koçak’ın seçkide yer alan fotoğrafları için şöyle bir metin kaleme alınmış;

‘’Mahallenin eskimiş sokaklarına hüzün ve sihir sinmiş. Burası Tozkoparan. Bence ismini yerdeki zerreleri silip süpürecek kadar güçlü rüzgarlarından alıyor. Mahallenin koruyucusu olan rüzgarlar. İki yaz önceye dek. O yaz mahalleye kepçeler geldi. Zamanın başlangıcından beri burada köklenen ağaçlar ve binaların altındaki toprak, bir anda çok kıymetlendi. Rüzgarlara biber gazları karıştı. Sular kesildi, elektrik gitti. Mahallenin çoğu sokağı boşaltıldı. Yıkım ertelendi, durduruldu, zamana yayıldı. Mahallenin sakinlerinin -erkek arkadaşım, üç kuşaktır burada yaşayan ailesi gibi- anıların da delikler oluştu. İnsanlar vefat etti. Ben bu mahallede büyümedim. Buraya yıkımı belgelemeye ya da anlamaya gelmedim. Çünkü bunu yapamam, sadece uzun soluklu bir misafirim. Sadece şunu soruyorum; Tozkoparan hala yerinde. Ama Tozkoparan değil. Theseus’un Gemisi gibi, bütün parçaları değiştirilen bir mahalle, hala aynı mahalle midir?’’

Fotoğrafın imkanlarından ve Melike Koçak’ın araladığı kapıdan geçtiğimizde zihnimizde bir başka ihtimalin varlığına ilişkin temel tek bir soru uyanıyor;

Bir şans daha var mı?

Şifa Girinci eseri
Fotoğraf: Dayanışma Yeni Para Birimi Ⅱ, Şifa Girinci

Ustaca kurgulanmış sergide yer alan bütün kapıları tıklayıp kültür, alanlar, kent, mimari, zaman, bellek, hatıra, kayıplar, umutlar, değişim gibi mefhumların izini sürerek nihayetinde aynı soruya ulaşmamız mümkün oluyor. Ayrıca sergi için Melike Bayık, Neslihan Koyuncu Bali ve Hüseyin Gökçe’nin kaleme aldığı metinlerin derlendiği bir kitap basılmış. Ben de maceramızda yardımcı olması için Melike Bayık’a serginin bireysel küratörlük serüveninde tuttuğu yeri sordum;

‘’Millî Reasürans Sanat Galerisi, otuz seneye yaklaşan geçmişiyle ve galeride yer verdiği isimlerle sanat belleğimiz içinde önemli bir yeri kapsıyor.

Tiraje Dikmen, Orhan Peker, Kuzgun Acar gibi sanatçıların 90’ların sonu, 2000’lerin başında açılan ve arşiv niteliğindeki ilk dönem sergileri bu mekânda gerçekleşmiş. İrfan Önürmen, Nuri Bilge Ceylan gibi bugünün pek çok değerli ismi ise ilk sergilerini yine Millî Reasürans çatısı altında sergileme fırsatı bulmuş. Her sergiye özel hazırlanan sergi yayınları ise Millî Reasürans’ın kimliğinin önemli bir parçası. Bugün hayatta olmayan Kadri Özayten, Gündüz Gölönü ve Şinasi Barutçu hakkında hazırlanan tek basılı kaynak ve retrospektif niteliği olan yayınlar ise yine Millî Reasürans tarafından hazırlanmış. Ne mutlu ki galerinin otuz seneye yayılan arşivi bugünlerde dijitalize ediliyor ve geçmiş sergilere ait pek çok dia, opak fotoğraf, sanatçılara ait el yazısı notlar ve defterler herkesin erişimine açık hale gelebilmesi amacıyla arşiv çalışmaları devam ediyor.

Ben de bir şans daha var mı? sergisi ile küratör olarak galerinin neredeyse otuz yıllık tarihine bir anekdot düşerek gerek arşivden belleği, gerek sanat tarihindeki kıymetli konumu ve gerek de mimari yapısının haşmetli duruşu karşısında sergiyi önemli bir anlatının parçası olarak görüyorum. Küratör olarak böyle bir yapıda sergi yapmak, ideolojik ve toplumsal birçok konuyu kült bir mekanın hafızasından bir yuva gibi değerlendirmek oldukça önemli. Kişisel küratörlük tarihim içinde tarihin içinden parçası da olduğum çeşitli konuları böyle değerli bir yapı ile anlatabilmeyi çok değerli atfediyorum. Üstüne aynı zamanda bu kült tarihin, birçok değerli ismin yanında çalışma pratiğim ile birlikte birçok olgun kuşak ve genç kuşak sanatçıyı da sergi ile bir araya getirerek yine bir hafıza taramasının geçmişten bugüne ve bugünden geleceğe olacak bir bakış etrafında kurguluyorum. Bu sergi benim için bir mihenk taşı oldu diyebilirim, hem içime sinerek çalışabilmişim.’’

Kapak Fotoğrafı: Ceci N’est Un Pipi, Aytekin Olgunsoy