Bir Roketin Koşu Tutkusu: Ronnie O’Sullivan

Güncelleme Tarihi: 23 Ekim 2021

Hiç Snooker diye bir şey duydunuz mu? Bilardonun bir çeşididir. 15 kırmızı, 1 beyaz ve 6 farklı renkli topla oynanır. Oyuncular beyaz topa vurarak diğer topları masanın dört köşesinde ve uzun kenarların ortasında bulunan toplam 6 deliğe sokmaya çalışır. Bir topun deliklerden birine girmesine pot denir. Kırmızı topların her birinin değeri 1 puandır. Diğer topların puanları ise kırmızılardan yüksektir. Oyunda kritik nokta şudur: Kırmızı toplar pot olduktan sonra masaya geri dönmez. Ancak oyuncu her bir kırmızı potundan sonra bir renkli potu yapmak zorundadır ve pot yapılan renkli toplar masaya geri koyulur; ta ki masada hiç kırmızı top kalmayıncaya kadar. İki oyuncudan daha çok puan toplamış olan frame’i kazanır. Her frame başında toplar masaya tekrar dizilir. Her maç belirli bir frame sayısı üzerinden oynanır. Örneğin 5 frame üzerinden oynanan bir maçı, 3 frame alan oyuncu kazanır. Şu ana kadar anlattıklarımdan hiçbir şey anlamamış olabilirsiniz. İnanın bana bu hiç mühim değil. Olayın sihri zaten karmaşık olmasında…

Fotoğraf: Wikipedia

The Rocket: Ronnie O’Sullivan

Ronald Antonio O’Sullivan. Ya da kısaca Ronnie. 1975’te İngiltere’de dünyaya geldi. Annesi ve babası Londra’da bir seks mağazaları zinciri sahibiydi. Babası 1992’de cinayetten dolayı ömür boyu hapse mahkum edildi ve 2010’da serbest kaldı. Annesi ise 1996’da vergi kaçakçılığından hüküm giydi. Geçmişi hakkındaki bu kısa özet, onun ne kadar ilginç biri olduğunu tahmin etmek için yeterli.

Ronnie O’Sullivan, küçük yaşlardan beri snooker oynuyor. 1992 yılında profesyonel olarak turnuvalara katılmaya başladığı bu sporda öyle bir iz bıraktı ki tüm otoriteler tarafından snooker tarihinin en iyi oyuncusu olarak gösteriliyor. Lakabı “The Rocket”. Sebebi ise oyunu adeta bir roket gibi hızlı oynaması. Hızlı düşünüyor ve hızlı oynuyor. Bu stiliyle sayısız şampiyonluk kazandı ve tarihin en iyisi oldu. Ancak elbette bunun da bir bedeli var.

Ronnie’nin Koşu Tutkusu

Fotoğraf: RunnersWorld

Ronnie aslında koşunun kendisinden değil, hızdan ve acımasızlıktan zevk alıyor. Aynı snooker oynadığı gibi koşunun da hızlı olanını tercih ediyor. Her sabah uyandığında dışarı çıkıp koşuyor. Buna aslında pek de istekli olarak başlamamış. Çocukken babasının ‘sağlam kafa sağlam vücutta bulunur’ tarzındaki yönlendirmeleri sebebiyle koşu alışkanlığı kazanmış. RunnersWorld’e verdiği bir röportajda küçükken koşmayı hiç sevmediğini ama koşmanın daha iyi snooker oynamasını sağladığını belirtmişti. 

Bilardonun bir türü olan snooker, kulağa çok yorucu bir spor gibi gelmiyor olabilir ama başlangıçta anlattığım gibi çok karmaşık bir oyun. Bir değil iki, üç, hatta dört, yani mümkün olduğunca çok hamle sonrasını düşünmeniz gerekiyor. Turnuvalar boyunca günde 2-3 maça çıktıklarını da hesaba katarsak zihnen inanılmaz yorucu bir iş olmalı. İşte bu yüzden fit ve zinde kalmak önem arz ediyor. Ronnie yine aynı röportajda babasının hapse girmesinden sonra koşmayı bıraktığını ve çok kilo aldığını belirtiyor. Kilo vermek için koşmaya tekrar başlamış ve o noktadan sonra konu bambaşka bir boyuta ulaşmış.

“Koşmak; benim için önemli olan şeyleri, ailemi, ilişkilerimi ve snooker’ımı daha istikrarlı hâle getirdi. Koşunca karamsarlıktan kurtulduğumu ve kendimden nefret etmediğimi fark ettim. Koşmak kendim hakkında çok daha iyi hissetmemi sağlıyor ki bu, çevremde bulunan herkes için iyi.”

O’Sullivan, RunnersWorld’deki röportajında koşmanın kendisine sağladığı faydaları bu şekilde sıralıyor. 2013’te yayımladığı otobiyografisinde koşudan “O benim dinim.” diye bahsetmişliği bile var. Bunun getirisi olarak da sağlıklı beslenmeyi alışkanlık edinmiş durumda. 2017’de ciddi sorunlar yaşaması sebebiyle diyetini değiştirip, koşu ile beslenmeyi dengeleyerek formunu çok daha iyi korumaya başladığını anlatıyor.

Bütün bu hikayeyle birlikte Ronnie, hepimize bir örnek, bir ilham kaynağı olmalı. Kendimize hem fiziksel hem de mental anlamda fayda sağlayacak şeyleri yapma iradesini göstermek, bize olduğu kadar çevremizdekilere de fayda sağlıyor. Hayatımızın merkezine kendimizi koymak bir bencillik değil, aslında çevremizdekilere yapabileceğimiz en büyük iyiliklerden biri. Ronnie O’Sullivan da bu önermenin kanlı canlı bir örneği.